SSCB: BİR SÜRECİN SONU...
Sovyetler Birliği’nde
gectiğimiz ay, SBKP’nin bir bolumu ile ordu ve KGB’nin ust duzey
yoneticilerinin birlikte gercekleştirdiği ve ancak 2,5 gun yonetimde
tutunabilen bir “darbe” gercekleştirildi. Darbenin 2,5 gun icinde cozulmesinin nedenleri
hakkında yapılan spekulatif yorumlar bir yana, bu olay en başta revizyonist
burokrasinin kendi icindeki saflaşmaların derinliğini ve bu saflaşmada ABD
emperyalizminin onemli bir taraf haline geldiğini gosterdi.
Boylece bir zamanların
“buyuk imparatorluğumun, ABD emperyalizmince onemli olcude teslim alınmış olduğu
da gunyuzune cıkmış oldu. Bu tablonun kendisi, darbeninin nedenini de gun
ışığına cıkarıyor. Burokrasinin bir kesimi -ki Soyuz (Birlik) grubu olarak
anılıyor- SSCB’nin cok değil on yıl once, dunya siyasal arenasında iki super
gucten biri olarak oynadığı onemli rolunu gittikce yitirmesine ve giderek ABD’nin
karşısında diz coken bir ulke haline gelmesine karşı, surec icinde buyuyen bir
tepki duymaya başlamıştı. Ortadoğu’da etkinliğin yitirilmesi, Afganistan’dan
Kızıl Ordu’nun cekilmesi, Doğu Avrupa’daki “kalelerin” tek tek duşmesi ve artık
son aşamada SSCB bunyesindeki 15 Cumhuriyette buyuyen milliyetci-dinsel
bağımsızlık hareketleri karşısında SSCB’nin dağılma noktasına gelmesi, bu toplam
bir kac yıllık surede gercekleşen değişmeler, burokrasi icindeki yol ayrımının
ve giderek 2,5 gunluk darbeninin nedenleri oldular.
Perestroyka ve
glasnost... Dunya burjuvazisinden Avrupa-komunizmine, oradan TKP’ye, aydın
oportunizmine, devrimci-demokrat akımlara ve Trockizme uzanan bir yelpazenin
farklı anlamlar atfederek buyulendikleri bu iki “sozcuğun”, komunistlerin iddia
ettiği kapitalist restorasyon surecinin son halkasını simgelediği bugun artık
net bir bicimde ortaya cıkmış bulunuyor.
Perestroyka,
revizyonist "reel- sosyalizmin" 1980’li yıllarda artık iyice
belirginleşen ekonomik durgunluğunu aşmak ve burokrat oligarşinin egemenliğini yeniden
uretebilmesinin koşullarını oluşturabilmek acısından gundeme getirilmiş bir politikaydı
ve burokrasinin tumunun ortak cıkarlarını ifade ediyordu. Burokrat oligarşi iktisadi
tıkanıklığı, planlamanının yerine giderek serbest piyasayı ve devlet mulkiyetinin
yerine ozel mulkiyeti yaygınlaştırarak aşmayı duşunuyordu.
Revizyonist-burokratik
sistemin kendi sınırlan dışına taşmadan gercekleştirilmesi duşunulen bu
“iktisadi hedefler” doğrultusunda adımlar atılmaya başlandıkca, perestroykanın
onunde iki onemli engel olduğu daha net bir bicimde ortaya cıkmaya başladı;
mevcut burokratik mekanizma ve sosyalizmin koklu bir kazanımı olarak Sovyet
halkında yerleşik bulunan eşitlik duygusu ve işguvenliği.
Glasnost,
perestoykanm onundeki bu engelleri temizlemenin bir caresi olarak gundeme
geldi. Glasnost aynı zamanda, işci sınıfı uzerindeki gecmiş donemlerdeki ağır
baskının bir olcude hafifletilmesini sağlasa da, esasen ozel mulkiyet yolcularına,
devlet mulkiyetine, planlamaya, işguvencesine, “eşitlik” duygusuna karşı yoğun
bir ideolojik saldırı imkanlarının tanınması anlamına geliyordu.
SBKP, sınıftan koptuğu,
duzeninin yeniden uretiminin ana guvencesi olarak sınıf yerine orduyu, guvenlik
orgutlerini ve burokrasiyi gormeye başladığı olcude, siyasal bir yozlaşma
surecine girmiş ve bu yozlaşma sureci; değer yasasının carpık bir yorumu uzerinde
partiden işletme yoneticilerine uzanan bir “ayrıcalıklı” kesimin doğmasıyla sonuclanmıştı.
Bu, SSCB'de
sosyalizme yonelimin durdurulması ve giderek de tersine cevrilmesi surecinin
başlangıcını oluşturuyordu. Ortaya cıkan ayrıcalıklı yaşam, burokrasi
tarafından sosyalizmin “olağan”, “doğal” bir olgusu olarak takdim ediliyordu. Meta
uretiminin mevcut oluşu; piyasa ekonomisi doğrultusunda eğilimlerin nesnel
temeli haline geliyor; piyasa ekonomisinin geliştirilmesi burokrasi ile
piyasaya donuk uretim yapanlar arasında, maddi cıkar birliğinin somutlaştığı
yeni ve pek coğu “yasadışı” sektorlerin oluşmasına neden oluyordu. Bu surec
karşılıklı olarak işliyor, SBKP'de sosyalist ekonominin makro verimliliği yerine;
ozel işletmelerin “mikro” verimliliğini ve rasyonalliğini alternatif olarak
goren eğilimler; bu basınctan hem guc alıyorlar, hem de bu basınca guc
katıyorlardı.
Bugun olduğu
gibi o gun de; ozel mulkiyet yolcuları, toplumun hucrelerine sinmiş “aşırı
eşitlik” anlayışına saldırıyorlar; merkezi planlamanın ekonomik gelişme onunde
engel olmaya başladığını savunuyorlardı. Komai, Levcik, Stephanov, Şik vb.
“teorisyenler” tarafından geliştirilen “piyasa sosyalizmi” ozel mulkiyetcilerin
“ideolojik” argumanlarının kaynağını oluşturuyordu.
Bu argumanlar, o
tarihlerde; 1960'lı yılların başlarında burokrasinin kendi ayrıcalıklarını meşrulaştırmasına
yarayan bir “ideolojik” dayanak işlevi gordu; fakat buradan daha ileri gidilmesine
izin verilmedi. Doğu Avrupa'daki merkezkac eğilimler şiddetle bastırıldı; SBKP icinde
ise Kruşcev'e gorevden el cektirilerek, Brejnev işbaşına getirildi. Uzun
Brejnev donemi, Kruşcev donemindeki “reformları”nın stabilizasyona uğradığı, SBKP’nin
ust yonetimi başta olmak uzere parti kadrolarının sahip olduğu “ayrıcalıkların”
arttığı ve Sovyet halkı icerisinde “partili” olmanın manevi yukselme değil de,
bir “koşe donme” anlamı kazanmaya başladığı bir donem oldu. Ne ki, 1970’lerin
ortalarına kadar Sovyet ekonomisinin belirli bir buyume performansı gosterebilmesi,
biriken sorunların ve muhalefetin suyuzune cıkmasını engelleyen bir faktor
olabiliyordu.
Burokrasinin
ceşitli kesimlerinin farklı cıkar grupları olarak odaklaşması ve bu temelde “hiziplere”
ayrılmasının merkezi planlama uzerinde yarattığı tahrip edici faktorler ve
bunun Sovyet ekonomisi uzerindeki kriz yaratıcı etkisi 1970’li yılların
sonlarından itibaren net olarak hissedilmeye başladı.
Durum ozetle
şuydu; urunlere olan talebin duzeyi, ortaya cıkan ek yeni ihtiyaclar ve
ihtiyaclar arasında işci sınıfı ve emekcilerin taleplerini gozeten bir
oncelikler saptamasına dayanan merkezi planlama ve sosyalizmin oranlı ve uyumlu
ekonomik gelişme anlayışı yerine, sektorler arasında eşitsiz ve orantısız,
geniş kitlelerde ortaya cıkan talepleri ve bunun değişimlerini gozetmeyen, ama
burokrasinin kendi ihtiyaclarını temel alıp kaynak dağılımında bunu merkeze
alan bir başka planlama ortaya cıkmıştı. Sonuc ise; sanayinin %40,ının,
enerjinin %20’sinin ve bilim adamlarının %75’inin askeri sanayinin hizmetine sunabildiği,
her yıl 175 milyar dolarlık mali kaynağın askeri alana akıtılabildiği bir
ekonomik tablonun ortaya cıkmasıdır.
Eşitsizliğin,
ayrıcalıkların bu kadar yaygınlaştığı ve işci sınıfının uretimin kendisine ve sonuclarına
yabancılaştığı ve bu yabancılaşmaya ayrıca yoğun bir siyasal baskının eşlik
ettiği bir toplumda, emek verimliliğin duşmesi değil, duşmemesi anormal olurdu.
İşciler
sosyalizmin bir kazanımı olarak koruyageldikleri iş guvencesini, ayrıcalıklı
burokrasiye ve onun işyerlerindeki imtiyazlı uzantısı olan işletme
yoneticilerine karşı “iş yavaşlatmanın” aracı haline getirdiler. Kaldı ki
kendilerini fazla yormamaları, gecinebilmek icin calışmak zorunda oldukları
“kara piyasada”ki “ikinci işlerini” yapabilmeleri acısından “rasyonel” bir
davranıştı. SSCB'de işcilerin buyuk coğunluğunun “kara piyasa”da ikinci bir iş
bulup calıştıkları ve bu “kara piyasa” ile parti burokrasisi arasında belirli
“cıkar birlikleri” oluştuğu biliniyor. Bu “ikinci sektor”de piyasa
mekanizmalarının “rasyonalitesinin” işliyor ve parti burokrasisinin bir
bolumunun buradan onemli cıkarlar elde ediyor olması, aynı zamanda partinin belirli
kesimlerinin “piyasa” fikrine neden bu kadar yatkın olduklarını anlamak icin de
belirli ipucları veriyor.
Perestroyka, bu
konjonkturde burokrat burjuvazinin butun kesimlerinin ortak cıkarlarını
simgeleyen bir politika olarak gundeme geldi. Bazı cevrelerin
kendilerine”sosyalizmin koruyucusu” misyonu atfettiği SBKP’nin Ligacev
onderliğindeki kanadı da, esasen başından bu yana perestroykanın savunucuları arasındadır.
Perestroyka hakkında, bu politika "... objektif bir olgu, alternatifi
yoktur ve olamaz” diyen, bizzat Ligacev’in kendisiydi. Fakat kuşkusuz
onlar, glasnostla tamamlanan perestroykanın burokrasininin kendisini, ustelik
bu denli hızlı bir bicimde tehdit etmeye başlayan bir surece yolacacağını tahmin
etmiyorlardı.
SBKP’nin 19.
Konferansı oncesi, burokrasi arasında bu temelde oluşan catlağın artık iyice belirginlik
kazanmış olduğunu goruyoruz. Sozkonusu donem, SBKP’nin Afganistan’dan
cekildiği, Doğu Avrupa’da revizyonist burokratik rejimlerin sallanmaya
başladığı, SSCB icerisinde milliyetci ayaklanma ve catışmaların yoğunluk kazandığı
ve aynı zamanda partinin Yeltsin onderliğindeki bir bolumunun SBKP’ye karşı acıktan
cephe aldığı bir konjonkturu ifade ediyor.
Ligacev
onderliğindeki grubun “perestroykaya evet, glasnosta hayır” biciminde ozetlenen
politikaları ilk defa bu donemde acıkca gundeme geliyor. Perestroykanm surec
icinde Sovyet ekonomisini batma noktasına getirmesi, Gorbacov onderliğinin kitleler
nezdinde prestijini tumuyle ortadan kaldırırken, burokrasinin bu farklı
hizipleri arasındaki catışmayı hızlandırdı ve onlar doğan iktidar boşluğunu
doldurmak icin Gorbacov’un ve perestroykanm başarısızlığı uzerinde mucadeleye başladılar.
Yeltsinciler
acısından perestorykanın başarısızlığının temel nedeni; Gorbacov’un
“muhafazakarlara” verdiği tavizler nedeniyle, reformları uygulamak konusunda
kararsız ve titrek bir tavra girmesiydi. Soyuz (Birlik) grubu ise, glasnost
politikasının ulkeyi bir anarşiye suruklemesi yuzunden perestorykanın başarılı olamadığını;
anarşiye son verilemediği surece bırakın perestroykanın başarısını, Sovyetler
Birliği’ni ayakta tutabilmenin mumkun olmadığını iddia ediyor ve ulkede
“olağanustu” bir yonetimin kurulmasının zorunlu olduğu fikrini yaygınlaştırmaya
calışıyordu.
Soyuz grubunun,
burokrasi icindeki etkinliğini kullanarak bir takım reformları sabote etmeye
calıştığı, ulkedeki memnuniyetsizliği artırıp “darbe” hazırlamaya calıştığı ise
son donemlerin yaygınlaşan iddiaları arasına yerleşiyordu.
Asıl gozetilmesi
gereken sonuc; bu darbenin Sovyet halkı ile parti burokrasisi arasındaki ucurumun
ne denli derinleştiğini gostermesidir.
Darbe, bu
surecin bir urunu olarak ve SSCB’nin dağılmasının gundeme gelebileceği “Birlik
Antlaşması”nm imzalanmasından bir gun once gercekleştirildi. Bir “darbe” icin
“teknik anlamda” cok elverişli koşullarda gercekleşmesine karşın ancak 2,5 gun
dayanabildi. Darbenin başarısızlığında, ABD’nin, CIA’nın vb. “parmağı”nm onemli
bir rolu olabilir ama marksistler acısından asıl gozetilmesi gereken sonuc; bu darbenin
Sovyet halkı ile parti burokrasisi arasındaki ucurumun ne denli derinleştiğini gostermesidir.
Darbe
burokrasinin, ayrıcalıklarını korumaya calışan ve SSCB’nin eskisi gibi bir
“super guc” olarak kalmasını isteyen kesimince, SSCB’nin ve burokrasinin
dağılma surecinin hızlandığı bir konjonkturde gercekleştirildi. Darbecilerin
“sosyalizm” ile herhangi bir ilgileri yoktu ve onlarda, reel sosyalizmin en ısrarlı
savunucuları dahi “sosyalizm” adına umutlanabilecek onemli bir ozellik bulamadılar.
Desteklerini, bu “milliyetci” grubun “nesnel” olarak sosyalizmin kazananlarına
ve değerlerine de sahip cıkmak zorunda kalacağı gerekcesine dayandırabildiler.
Oysa darbenin
başarılı olması koşullarında, muhtemelen ABD emperyalizminin saldırganlığını
frenleyerek,
“yeni dunya
duzeni” projelerini sarsarak ve ozellikle Ortadoğu ve giderek Balkanlarda
oluşan dengeleri değiştirerek, devrimci cıkışlar icin elverişli nesnel bir
ortamın doğuşunu tetikleyebilirdi ama sosyalizmle hiç bir ilgisi yoktu.
Darbe, şimdilik, “ozel
mulkiyet” savunucularının onunu acmış gozukuyor.
Onlar “başarısız”
darbeyi yoğun bir anti-komunist kampanya yurutebilmek icin bir fırsat olarak kullanmaya
calışıyorlar. Sovyet işci sınıfı surec boyunca esasen şaşkın ve notr
sayılabilecek bir tavır sergiledi; ama kuşkusuz son donemlerde kucuk-burjuva
kesimlerin artan anti-komunist “hezeyanı” işci sınıfı uzerinde de etkili
olmaktadır. Hakim olan ideolojik şok ve karmaşa nedeniyle, ustelik de bir darbeyi
kahramanca onleme “unvanı” kazanmış ozel mulkiyet taraftarlarına karşı yakın
donemde sosyalist bir muhalefetin yukselmesini beklemek pek gercekci gozukmuyor.
Ne ki; darbe
aynı zamanda toprağın duzelmesini da sağlamış, ideolojik karmaşanın ve saflarıns
netleşmemesinin belirleyici nedeni olan, revizyonist SBKP'nin devreden cıkışını
hızlandırmıştır.
Artık, Yeltsin
ve ekibi ilk defa kendi “ozel mulkiyetci” programlarıyla kitlelerin karşısına
cıkacaklardır. SSCB’de ozel mulkiyete geciş sureci hızlanacak ve bu surecte,
ozel mulkiyetcilerin şimdiye dek “burokrasinin ayrıcalıklarına karşı cıkarak
edinebildikleri popularitelerini koruması her gecen gun daha da zorlaşacaktır.
Ayrıca;
anti-komunist dalganın guclendirdiği milliyetci, ayrılıkcı eğilimler arasındaki
gerginliklerin yoğunlaşarak ozel
mulkiyete geciş surecine eşlik edeceği duşunulurse, bu surecin toplumun
yerleşmiş değerlerinin duvarına carpmadan ilerleyebilmesi pek mumkun değildir.
Bugunku revizyonist
SBKP ozel mulkiyete geciş surecinin ve kapitalist restorasyonun yalnızca
kurbanı değildir, aynı zamanda çok uzun bir dönemdir bu surecin temsilcisidir de.
Trajedi
şuradadır ki, burokratik kastın kendi cıkarlarını yeniden uretebilecek tarzda
restore ettikleri ekonomik-siyasal yapının celişik karakteri, onları her gecen
gun sosyalist kazanımları daha cok kemirmeye, burjuva boluşum ilişkilerinin alanını
genişletmeye ve giderek bu ilişkileri uretim ilişkileri alanına taşımaya
kanalize etmiş, bu ise artık surecin belirli bir noktasında, kapitalist ilişkileri
daha tutarlı bir bicimde yani ozel mulkiyet zemininde uretmek isteyenlerin,
burokrasiyi devre dışı bırakabilmesinin de koşullarına
donuşmuştur.
Surec icinde
burokrasinin farklı kanatları arasındaki cıkar ayrılıklarına bakarak, bunlardan
birine sosyalizm temsilciliği payesini atfetmek, yaşanan restorasyon surecinden
hicbir ders cıkaramamakla ozdeştir. Aksine revizyonist SBKP ilk başta
ayrıcalıkları yaratma, savunma ve “eşitlikcilik” anlayışlarına saldırı
temelinde sistemi restore etmeye başlamış ve bugunku “ozel mulkiyete” geciş
taraftarlarının uzerinde cimleneceği
toprağı bizzat sulamıştır.
Restorasyon
sureci aynı zamanda, SBKP'nin “siyasi yozlaşması”nm bir urunu olarak başladı. Değer
yasasının carpıtılıp sosyalizmin ilk doneminde gecerli olacak “herkesten
yeteneğine gore, herkese emeğine gore” burjuva boluşum ilişkilerinin sınırlarının
genişletilmesi bunun ilk halkasıydı. Bir diğer halka ise “barış icinde birarada
yaşama” ilkesinin kapitalist dunya ekonomisine entegrasyon ve onun kurallarına
tabi olarak, kapitalizmle pazarda rekabet etmek biciminde yozlaştırılmasıydı.
Bu iki unsur ise merkezi planlama uzerinde bozucu, carpıtıcı etkiler doğurdu; onu,
sosyalizmin, toplumun ihtiyaclarına gore uretim ilkesinin bir aracı olmaktan
cıkardı. Bir yandan burokrasinin ihtiyaclarına gore uretim yaygınlaşırken, diğer
yandan ekonomiyi değer yasasının basıncına, yonlendirmesine daha acık hale
getirdi. Bu surec icinde parti ile kitle ilişkileri ise, cıkar birliği yerine,
cıkar catışmasının hakim olduğu bir ilişkiye donuştu.
Özel mulkiyete
geciş taraftarları, kitlelerin kapitalist “ozel mulkiyet programına” destek vermesi
nedeni ile değil, tam aksine, kitlelerin revizyonist-burokratik kastın
imtiyazlarına duyduğu tepki nedeni ile onemli bir kitle desteği sağlayabildiler.
* * *
Halkın “KP”den
nefreti ozel mulkiyet taraftarlarını guclendirmiş, ama ote yandan halkın sosyalizmin
kazanclarına karşı “sahip cıkıcı” tutumu da bu kesimleri frenleyici bir unsura
donuşmuştur. Yaşanan surec, parti burokrasisinden kurtulmayı arzulayan Sovyet
halkının, aynı zamanda sosyalizmin bugune kadar gelebilen değerlerini korumaya
calıştığını gostermiştir.
Bu yorumu
destekleyen gostergeler var; Yukarıda belirttiğimiz gibi; ne Rusya Federasyonu Başkanı
Yeltsin, ne Leningrad Belediye Başkanı Sobcak, ne Papov ve Agenbegyan ve ne de
dunya kamuoyunda acıkca ozel mulkiyetci olarak bilinen diğerleri, bugune değin
halkın karşısına acık bir kapitalizm savunusuyla cıkamamışlardır. Onlar, bugun
sahip oldukları populariteye, parti burokrasisinin ayrıcalıklarını teşhir eden
“populist” bir propaganda temelinde ulaşmışlardır. Yeni Sovyet liberallerinden
Kagarlistky, SSCB'de ozel mulkiyetcilerin en guclu kitlesel desteğe sahip
oldukları kentlerde dahi, ozel mulkiyete evet diyenlerin sayısının %20'yi bulmayacağını
belirtiyor; ama aynı bolgelerde SBKP adayları %20 oy dahi alamazken, ozel mulkiyetci
adaylar buyuk bir kitle desteğine sahip olabiliyorlar. Şatalin vb. gibi
kapitalizm budalaları ozel mulkiyet yerine, “kişisel mulkiyet” terimini kullanmayı
tercih ediyorlar, vb.
Butun bu
gostergeler darbenin ardından artan anti-komunist hezeyana karşın, Yeltsin,
Sobcak vb. gibi kapitalizm hayranı budalaların kendi gercek programlarıyla
halkın karşısına cıktıkları zaman, tarafların ve dengelerin cok gecmeden farklılaşacağına
işaret ediyor.
Şimdilerde ozel
mulkiyetci Yeltsin'in, “komunizm guzeldi, ama bir utopyaydı” sozlerinin ardına saklamaya çalıştığı kapitalist restarasyonun nihai
sonuçlarına ulaştırılması çabası, eski
SSCB'de ister istemez yeni bir sınıfsal kavga zeminin de ortaya çıkması sonucuna yolaçacaktır. Bugün ya da
yarın...
(Eylul
1991)
Yorumlar
Yorum Gönder