SU SORUNLARI ...
Küreselleşen dünyada problemler artık yerelden çok
sınırlar ötesi bir hal almış durumda. Tabii iş su olunca bu problemler, daha vahim ve can alıcı bir duruma gelmektedir.
Tüm dünya,
kullanılabilir suyun azalması problemiyle yüz yüze. Özellikle ülkemiz bu
noktada daha vahim bir durumda.
Hatırlarsanız bu yaz
başında susuzluk nedeniyle boşaltılan köyler ve ekili arazilerin işe yaramaz
hale geldiği haberleri bizi oldukça meşgul etmişti. Bunun yanında barajların
doluluk oranlarıyla ilgili haberlerin büyük kentlerde yarattığı kâbus da
cabası.
Kullanılan suyun yüzde
72’sinin tarımda kullanıldığı ve bununda neredeyse yüzde 95’i vahşi sulama
olarak bilinen geleneksel sulama yoluyla yapıldığı varsayılırsa kat etmemiz
gereken yolu düşünmek oldukça ürkütücü oluyor.
Son 50 yılda tarım
alanlarının ortalama iki kat arttığı ve bunun yanında kullanılabilir su
miktarının 4.000 m3/kişi’den 1.400 m3/kişi’ye düştüğü gözönüne alınırsa, nasıl
oluyor da su zengini bir ülke konumundan su fakiri bir ülke haline düştüğümüzü
hayal edebilirsiniz.
Gözden kaçan bir başka
nokta da, yeraltı su kaynaklarının gün geçtikçe daha derine inmesi ve yeraltına
inen suyun kullanılabilirliğinin azalması.
Suyun son derece önemli
bir kaynak olduğu, giderek petrolden
bile daha değerli bir ekonomik ve yaşamsal varlık haline dönüştüğü ve pek çok
ülkenin su zenginliğini elde tutmak üzerine uzun vadeli stratejiler
geliştirdiği günümüzde gerek
su ile ilgili devlet kurumlarının gerekse belediyelerin etkin bir su yönetim
planlamasının olmaması ve kurtuluşu sadece vatandaşın yaptığı tasarrufta
araması bu yönetim plansızlığının en büyük göstergesi.
İşte son zamanlarda
Ankara başta olmak üzere bir çok büyük şehirde yaşadığımız susuzluk sorununun
en önemli nedeni söz konusu kurumların günübirlik, gösterişe yönelik işlerle
uğraşmaktan su gibi önemli bir sorunu yıllardır ihmal etmiş bulunmalarıdır.
Özellikle dünyanın
gelişmiş ülkelerinde yaygın olan yağmur suyu toplama sistemlerinin ülkemizde
yaygın olmaması ve musluktan akan suyun evsel kullanım dışında sulama gibi
aktivitelerde kullanılması su miktarını gün geçtikçe azaltmaktadır.
Suya karışan her bir
deterjan,yağ ve benzeri kirleticiler de suyu geri dönüşümsüz olarak kirletmekte
buna karşın piyasaya da her gün yeni geri dönüşümsüz temizlik ürünleri
katılmaktadır. Bu vahim tablonun yaratacağı etkiyi varın siz düşünün.
Susuzluk, salt evsel
temalı tasarruf reklâmlarıyla çözülebilir mi? Diş fırçalamadan tutun da tıraş
olmaya kadar varan su kullanım temalı afişler gözümüzün içine kadar sokulmakta.
ancak bu demek değildir ki suyu bol harcayalım.
Bunların yanında asıl
gözden kaçırılan problem var ki o da suyu vatandaşa sağlayan kurumların bu
noktadaki yetersiz yönetimi. Su zengini ülkeler bile bugün evsel kullanım
amaçlı suyun tasarruflu kullanılmasını ilkokuldan itibaren anlatıyor. ya bizde?
Bıçak kemiğe dayandıktan sonra bu tür önlemler öneriliyor ve bununla susuzluk
probleminin halledileceği kurgulanıyor.
Gandi’nin o meşhur sözü
bizlere dünyayı nasıl kullanmamız gerektiği noktasında yeterince öğüt içeriyor.
“Biz bu dünyayı çocuklarımızdan ödünç aldık”.
Öyleyse yapmamız gereken
aldığımız gibi bırakamasak da aldığımıza en yakın şekilde tekrar teslim etmek.
Çünkü doğayı korumak insanı korumaktır. İnsan için ise suya dört elle
sarılmamız şart.
Ekim 2008
Yorumlar
Yorum Gönder