BU ÜLKEDEN BİR ECEVİT GEÇTİ!
Bülent
Ecevit denilince, eminim ki herkesin
aklına öncelikle 1970’li yıllar ve bu yılların “Karaoğlan”ı gelmektedir; benim
de öyle. 1970’li yılların ilk yarısında dile getirdiği “Toprak İşleyenin, Su
Kullananın” sloganı ile, ülkenin her yerinde, bütün ezgin gönüllerinde
yarattığı heyecan dalgası, bugün gibi aklımdadır.
Ecevit’i
Türk siyasal tarihi içinde onu önemli bir lider yapan bir dizi etmenden söz
etmek olanaklı. Ama herhalde O’nun tarihsel mirasının en önemli halkaları, Türkiye’de sosyal
demokrasi akımını sistematik bir tarzda oluşturan ilk lider olması ile
birlikte, sol bir partiyi şu ana kadar ki en yüksek oy düzeyine, yüzde 45’lere
kadar taşıyabilmiş olmasıdır da.
Üstelik
sıradan bir oy artışı da değildir söz konusu olan. Ecevit bu oy oranına
çevresinde son derece büyük, kitlesel bir umut ve sevgi halesi yaratarak
ulaşmış bir liderdir. Türk halkı Ecevit’te,
içerideki ve dışarıdaki güçlü ve adaletsiz güçlere karşı kendisini koruyacak, kendisine önderlik
edecek karizmatik bir lider görmüştü.
O
tarihlerde milyonlar dağa taşa “Umudumuz Ecevit” yazdı; solu ya onunla tanıdı
ya da onunla daha fazla sevdi.
Neydi
Ecevit’teki tılsım? Nasıl olmuştu da Ecevit kendisini destekleyende de,
desteklemeyende de büyük bir sevgi ve saygı hissi yaratabilmişti?
Bunun
arkasında öyle sanıyorum ki, Türk halkının daha başlangıçtan itibaren Ecevit’in
dürüst ve adil bir kişiliğe sahip bir
lider görmesi ve onun haksızlığa karşı ödünsüz ve bükülmez bir iradeyle karşı
koyacağını, ilkelerinden ödün vermektense gerekirse koltuğundan ödün vereceğini
düşünmüş olması bulunmaktadır.
Nitekim
İnönü ile 12 Mart askeri darbesinin hükümetine bakan verip vermemek konusunda
ayrı düşmüşler ve askeri darbe hükümete bakan vermemek gerektiğini düşünen
Ecevit, Genel Sekreterlik görevinden istifa ederek; CHP içinde kararlı bir
demokratik tutumun temsilcisi olduğuna ilişkin güçlü bir kaat yaratmıştı.
Bu
kararlı ve bükülmez kişiliğin kaba sabalıkla değil; tam tersine duygusal,
sevecen bir kişilikle ve yüksek bir nezaketle birleşmesi, Anadolu insanının
sıcak, duygusal, sevecen ve terbiyeli kişiliği ile büyük ölçüde örtüşmüş ve
O’nu halkın gözünde olumlu anlamda çok
daha farklı kılmıştı.
Ecevit,
sosyal demokrat siyaset ve ekonomi anlayışını Türk siyasetine ilk kez sistemli
bir dünya görüşü olarak sokan siyasetçidir. Daha genç yaşlarında İnönü
kabinesinde Çalışma Bakanı iken toplumun alın teri ile geçinen kesimlerini öne
çıkaran sosyal adaletçi tavrı, daha
sonraki yıllarda halkın sevgisini kazanmasındaki önemli etmenlerden de biri
olmuştur.
O,
politikanın seçkinlerin tekelinde olan bir iş olmaktan çıkarılarak, halkın politikaya çok daha etkin biçimde
katılımından yana olduğunu çok sık söylüyordu. Halkın önemli bir aktör olarak
içinde olmadığı hiçbir toplumsal değişim projesinin, siyasi programın ve
partinin köklü ve kalıcı olamayacağını
dillendiriyordu. Bu söylem ve yaklaşımlar,
Bülent Ecevit’le halk arasındaki ilişkiyi güçlendiren bir başka önemli
etmendi.
Ecevit,
ayrıca,Türk halkının modernleşme, çağdaşlaşma isteği ile kendisine olan
özgüveni arasında pozitif bir ilişki kuran
nadir liderlerden biridir. Pek çok başka lider Türk halkının
modernleşme, çağdaşlaşma gereksinimini
ya kendisine olan özgüvenini sarsacak bir “batının üstünlüğü ve bizim
geriliğimiz” ikilemi üzerine kurmuş ya da
geleneksel olanı pohpohlayarak, çağdaşlaşmayı ve batıyı yabancı ve
düşman göstererek Türk halkının
çağdaşlaşma arzusunu törpülemeye çalışmıştı. Ecevit bu konuda sanki Türk
halkına aradığı dengeyi ve sentezi vermişti ve bu nedenle de çok sevilmişti.
Ayrıca Ecevit’in, Kıbrıs çıkarması anında da, haşhaş
krizi sırasında daki tutumları, yabancı düşmanlığı yapmadan ulusal çıkarların
korunabileceğine ilişkin önemli bir anti
emperyalist tutum kabul edildi.
Ayrıca
Ecevit, Türkçe’yi konuşma ve yazı
dilinde şiirleştiren bir liderdi. Sanırım popüler bir lider olmasında bu da
önemli bir faktördü.
Kendi
evladını boğan baba...
Ama
Ecevit büyük bir umut olduğu kadar aynı zamanda büyük bir hayalkırıklığıdır
da... O’nun kişisel dürüstlüğüne ilişkin hiç bir zaman ciddi bir tartışma olmamıştır ama Ecevit’in
70’lerin “Karaoğlan”ı, “Halkçı ve Devrimci Ecevit”i olmak konusunda 1978’li yıllardan sonra oldukça zikzaklar çizdiği
ve 12 Eylül darbesinin ardından da bu çizgiden tümüyle saparak milliyetçi ve devletçi çigiye yöneldiği ve
Türkiye’de sosyal demokrasinin kurucusu ve önderi olan Ecevit’in 12 Eyllü
sonrası sosyal demokrat siyaseti tasfiye konusunda da öncü bir rol oynağı
söylenebilir.
70’li
yıllarda devlet ve büyük sermaye ile arasına sınır koyan, Türk resmi
ideolojisinin en önemli ayaklarınadn biri olan Yunanistan düşmanlığına
karşı dostluk ve kardeşlik şiirleriyle
meydan okuyan Ecevit, 1980'li yıllardan sonra
devletle ve sermaye ile barışık tutumu nedeniyle artık örnek ve sorumlu
devlet adamı sıfatıyla anılmaya başlanmış ve sosyal dimokrasinin faşist para
militer MHP ile daha sonraki yıllarda da artarak sürecek olan yakınlaşmasının
da yine ilk ciddi tohumlarını atmıştı. 70’li yıllardaki anti milliyetçi,
evrensel değerlere dayalı bir yurtseverlik çizgisinin temsilcisi görüntüsü
gitmiş; yerine batının evrensel ve sol değerlerine şüpheyle ve hatta yer yer
düşmanlıkla yaklaşan, batı emekçilerinin evrensel mücadelesinin ürünü olan
değerlerine milliyetçi saiklerle sırt dönen ve Kürt sorunu konusunda bu milliyetçi
yönelimini açık bir şovenizmle tahkim eden bir Ecevit gelmişti.
Bu
tutumuyla bir zamanlar sosyal demokrasiyi siyaseten zirveye taşıyan Ecevit’in,
sosyal demokrat solun ideolojik-kimlik krizine sürüklenerek zayıflamasında ve
parçalanmasında en önemli etkenlerden birine dönüştüğü de açıktır.
Bülent
Ecevit şimdi aramızda yok; ama o sosyal demokrasinin parlayan olduğu kadar,
sönen bir yıldız olmasında da; emekçi halkın ak günlere ilişkin umudunun
artmasında ve ama aynı zamanda bu umudun akamete uğratılmasında en belirleyici role sahip bir siyasal kişilik
olarak Türk siyasal tarihinde hep yaşayacaktır...
Yorumlar
Yorum Gönder