KEMALİZM NEDEN BİR BURJUVA DEVRİMİDİR YA DA "VEKALETEN DEVRİM" KAVRAMI BİZE NE ANLATIR?


"Burjuva devrimlerin olması için dünya genelinde bir burjuva devrim dalgasının ve hegemonyasının varlığı gereklidir. Tek tek her ülke de gelişkin bir burjuvazinin varlığı gerek şart değildir. Bu devrimlerdeki eşitsiz ve bileşik gelişme yasasının bir gereğidir. Burjuvazisi az gelişmiş ülkelerde de devrim, bu burjuvazinin marifetiyle değil; "sınıfsızlaşan" egemen elitlerden bir bölümünün önderliğinde gerçekleşebilir. Buna "vekaleten devrim" diyebiliriz.
Bu devrimleri tetikleyen esas olarak o ülkedeki içsel sınıfsal dinamikler değil; dünya-evrensel sınıfsal dinamiklerdir. Kapitalizmle birlikte artık dünya devrimleri dönemi açılmıştır ve her devrime lokal bir ölçekten değil dünya devrimi genel perspektifi içinden bakmak gerekmektedir.
Gerek ilk örneklerden olarak Mustafa Kemal önderliğinde gerçekleşen burjuva ulusal devrimi gerekse son örneklerden olan Filistin ve Kürt ulusal hareketleri kendi yerli burjuvalarının oluşum ve mücadelesiyle değil dünya devrimi perspektifinden anlaşılabilecek devrimlerdir. Aksi halde Kemalizmi, Bonapartizmi, Bismark Almanyasını, Küba, Çin ve Nikaragua devrimlerini tam olarak anlayabilmek olanaksızlaşır.
Bir ara not olarak şunu da belirtmekte yarar var. Türk burjuva devrimi için de burjuvazinin ve proletaryanın evrensel önderlikleri de savaşmış ve çatışmıştır. Uluslararası sosyalist önderlik de bu devrimde küçümsenmemişi gereken bir eki yaratmıştır. Yalnızca TKP, Türkiye Halk İştirakiyun Partisi değil; Çerkez Ethem Hareketi, Yeşil Ordu, hatta bizzat Kemalist hareketin merkezinde ses ve karşılık bulan Sovyet tipi devrim seçeneği tartışmalarını bir taktik, demagoji ya da dikkate alınmayacak kadar zayıf bir eğilim kabul etmek olanaklı değildir.
Vekaleten devrimler ile, temelde eski sistemi sürdürmek için sistemde burjuva-kapitalist ilişkilere istemeden taviz veren yönetimler arasında bir süreklilikten çok kopuş ilişkisi vardır. Örneğin bir meclis açmak zorunda kalan yer yer kapitalistleşme sürecinin bir halkası kabul edilebilecek olan modernleşmeleri yapmak zorunda olan Abdülhamit ile İttihat Terakki- Kemalizm birbirlerine benzerliklerine dayanarak aynı sürecin doğrusal halkası görülmez, arada süreklilik ilişkisinden ziyade kopuş ilişkisi vardır. İttihat Terakki ile Kemalizm arasında da kopuşlar vardır ama başat-belirleyici olan bu kopuşlar değil, sürekliliklerdir. Bu ikisi arasındaki fark eski rejimi restore etmek amacıyla sonlandırıp yeni bir rejim kurma isteği ile kendini ifade eder. Kemalizm bir burjuva devrimdir... Zira feodalizme ait en temelli kurumları saltanat, hilafet yok edip/ya da işlevsizleştirip burjuva sistemin temel kurumlarını bunların yerine ikame etmeye yönelik bütünsel bir program ve eylemin temsilcisidir.
Nikaragua, Çin, Küba vb. devrimleri de yerel planda proletaryanın çok az ya da hiç etkisinin bulunmamasına rağmen sınıfsızlaşmış elitlerin önderliğinde (güçlü bir alt sınıf tabanı olabilir ya da olmayabilir) dünya proleter devrim dalgasının ve güçlü bir kale olarak SSCB'nin varlığı ile bağlantılı sosyalist devrimlerdir.
Elbette bu durum bu devrimleri burjuva ya da sosyalist olarak nitelememizi engellememekle birlikte bunların (vekaleten) gerçekleşen özgün ve eksikli devrimler olduğu gerçeğini görmemizi de engellememelidir.
Çok daha önemli olarak bu devrimlerin kendi başarıları bizzat dünya evrensel dalga ve önderliğin nesnel ve öznel güçleriyle çok yakından ilintilidir. Burjuva devrimin güçlü dünya evrensel gücü Kemalist devrimin burjuva devrim karakterini ve başarısını sağlarken; örneğin sosyalist devrimler açısından sözkonusu olan durum bunun tersidir.
Dolayısıyla bu söylenenler, devrimlerin sınıf temeli sorunlarını önemsizleştirmek değil, bunu evrensel ölçüde ela almakla ilgilidir. Dünya'da proleter devrim ve önderlik yoksa ya da hegemon olamayacak kadar zayıfsa, salt başına her hangi bir coğrafya da elitler ya da küçük burjuva ve/ya köylü tabanıyla gerçekleşen bir devrimin sosyalizme evrilmesi olanaklı değildir. Nikaragua devriminin akıbeti bu açıdan çarpıcıdır. Kısacası asıl yokken vekalette sözkonusu olamaz.
Dünya evrensel proletarya hareketi vekaleten devrimleri çağıracak kadar güçlü ve ama bu devrimleri tümüyle dönüştüremeyecek kadar güçsüz olduğu için, sonuçta yeniden dönüşen gerileyen ve çözülen dünya evrensel sosyalist hareketin kendisi olmuştur.
Nikaragua Devrimi ve Kürt hareketi de bu evrensel sosyalist güçten ivme alan son örneklerdir. Bu hareketlerin güçlerini artırdıkları dönemle evrensel sosyalist önderliğin bozulma, çözülme ve dağılmaları aynı konjonktüre düştüğü için bu hareketler de sosyalizm doğrultusunda derinleşememiş ve içsel sınıfsal zayıflıklarıyla bağlantılı olarak şu ya da bu ölçüde burjuva sınırlar içine çekilmek zorunda kalmışlardır." *Konuyla ilgili Marks'ın ileri Avrupa ülkelerinde sosyalist iktidarın varlığı koşullarında Rusya'nın köylü komünleri temelinde sosyalizme geçebileceği ve Lenin'in Rusya'da sosyalist iktidarın varlığı ile geri tarım toplumu Moğalistan'da sosyalizmin olanaklı olduğu ve M.Suphi'nin proletarya önderliğinin evrensel olduğu ve bu nedenle de Türkiye'de bir emekçi iktidarı kurulabileceği ve soyalist devrimin Anadolu içinde güncel bir sorun olduğu saptamaları hayli esin vericidir... Yine bir yöntemsel tartışma gerekiyor... !908 elbette burjuva devrim sürecinin başlangıcıdır. Monarşiden Meşruti Monarşiye geçiş feodal erkin geriletilmesi ve bir iktidar paylaşımı durumu demektir. Ama henüz devrim siyasal devrim anlamında bile zafer elde edememiştir. İttihat Terakki'de bu anlamda 1908'in devamı ve Kemalist Devrimin öncülüdür. Ama gerek 1908 gerekse İttihat Terakki Monarşiye kesin bir nihayet ve burjuva ilişkilerin önünü kurumsal ve hukuksal anlamda kesin biçimde açmak anlamında başarılı olamamıştır. Bu anlamda 1908 ile başlayan süreç ancak Kemalist Devrim ile tam ve kesin zafere ulaşmıştır. Yani kopuş momenti Cumhuriyettir.1908 ve İttihat Terakki ise yarık açmadır ama kopuş değil. Türkiye solu, "Lenin'in 1908 yukardan burjuva devrimdir"sözünü ezbere bilen bilakis 1908'i ve İttihat Terakki'yi gereğinden fazla önemseyen bir geleneğe sahiptir... Tabi Kemalizm'i de...Bismark ve hatta bence Bonaparte dönemi kendileri eski rejimin unsurları da olsa, burjuva iktidarıdır. Çünkü yaptıkları feodal iktidarı ayakta tutmak değil tam tersine burjuvazi adına kapitalist gelişmenin önündeki tüm engelleri temizlemektir. Ama Deli ya da Büyük Pedro ve Abdülhamit dönemleri modernleşme doğrultusunda çok sayıda ve önemli adım atmış olsalar da, yaptıklarını burjuva devrim süreci içinde değil feodal monarşinin restarasyonu çerçevesin6e görmek doğrudur. Kısaca bir şeyin içinde sonsuz özellik ve ileriye ve geriye ait çok sayıda bileşen mevcuttur. Kavramlaştırmalar bize başat-baskın olanı ve sonrasıyla kurduğu/kuracağı ilişkiselliği anlatır; pür-ü pakı değil... Osmanlı Emperyal güç mü? Emperyalist mi? Evet bu tartışılır... Emperyal güç tarihsel olarak imparatorlukların egemen olduğu çağa ait bir kavram... Osmanlı kendi içöinde çelişkili... Çünkü son imparatorluk olarak hem emperyal, hem yarı sömürge, hem de emperyalist kavramlarına temas halinde bir durumda...Durum şu: Bir zamanların emperyal gücü, çöküş ve yarı sömürgeleşme sürecini, emperyalistleşerek aşma çabasındaydı.Lenin bir yazısında askeri-feodal emperyalizm diye bir tanım kullanır Çarlık Rusya'sı için... Çanakkale Savaşı ise bu amaçla ve bir emperyalist bloktan yana dahil olunan bir paylaşım savaşının halkalarından biriydi. Bu savaşın komutanının bir Türk değil bir Alman, sanınım Von Sanders, olduğunu 6a hatırlatmakta fayda var... *Lev Trotskiy'nin Türk burjuva devrimi ile ilgili şu değerlendirmesi de oldukça çarpıcıdır : "Türk entelijansiyasının, öğretmenler, mühendisler ve bu türden en iyi düzeyde eğitim görmüş unsurları sahip oldukları beceriler için okullarda ya da fabrikalarda çok az yer bulabildiklerinden, orduda subay oldular. Bir çokları Batı Avrupa ülkelerinde eğitim gördüler ve orada varolan rejimi yakından tanıdılar -ancak ülkelerine geri döndükleri zaman Türk askerinin cehaleti ve yoksulluğuyla ve devletin içinde bulunduğu yozlaşma ile yüz yüze geldiler... Böylelikle devlet kendi bağrında burjuva ulusu arzulayan savaşçı öncüyü üretmiş oldu: düşünen, eleştirel ve hoşnutsuz bir entelijansiya" (Lev Trotskiy,Balkan Savaşları). (Mahmut Üstün)
 
 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

PAPAZIN BAĞI: BİR CENNET PARÇASININ HİKAYESİ...

ANKARA’NIN İKİ YÜZYILANA DAMGA VURMUŞ BİR TARİHİ YAPIT: ABİDİNPAŞA KÖŞKÜ

şarap,kadın,şiir...-şiir-