CHP HDP'yi NE YAPSIN?



Öyle anlaşılıyor ki AKP kendi dışındaki herkesi -terörle bağlantılı göstererek-tasfiye etmek peşindedir. Hayata geçirmek istediği rejim değişikliğinde başarılı olabilmesini buna bağlı görmektedir. Önce HDP, şimdi CHP...

Hiç kuşku olmasın  Bahçeli tarafından AKP'nin cumhuriyeti ilga ve Sünni ümmetçi Osmanlı'yı inşa projesine vagon yapılmak istenen MHP 'de, Bahçeli'nin yancı rolü bitince aynı yolla suçlanarak kurumsal anlamda tasfiye edilmeye çalışılacaktır. (Devlet Bahçeli hizmetleriyle belki kapsam dışı tutulabilir.)

Türkiye'de her şey artık absürt bir komedi tadında yaşanıyor. Tüm dünya tarafından ve ülkenin en az yarısınca terörü beslemekle suçlanan bir iktidarın kendi muhaliflerini teröre destek gerekçesiyle derdest etmeye çalışması gerçekten de mizahi bir yan taşıyor. Ama tabi ki bizler gülemiyoruz bu absürtlüklere... Zira sahnede abartılı  komiklikler yaşanırken, salonda izleyicilerin teker teker boğazlandığı kanlı bir oyun bu.

Sıra CHP'de...
AKP'nin taktiği belli. CHP'yi HDP üzerinden kriminalize etmek... Bir taşla iki kuş...İlk olarak böylece faşizan gidişattan şu an için en çok olumsuz etkilenen parlamento içi muhalefet partileri olarak, CHP ve HDP'nin ortak direniş göstermesi engellenmiş olacak...

İkinci olarak bu konuda sürekli geri planda kalsa ve çekinik davransa da, doğası gereği HDP'ye yönelik hukuk ve anayasa ihlallerinin en azından bir kısmına itiraz etmek durumunda kalan CHP'nin bu itirazları büyüteçle yansıtılacak, "teröre destek" olarak lanse edilecek,  böylece CHP'ye yönelik tasfiye planına bir altlık oluşturulacak.

Amaçlanan bu.

İşte CHP'nin bu türden çekinik bir tavırla, içinde HDP'nin adını dahi açıkça geçirmekten imtina ettiği, yalnızca milletvekillerinin tutuklu yargılanmasının Anayasa'ya aykırı olduğunu tek bir satırla vurgulamakla yetindiği son bildiri... Ve işte arkasından gelen vızıltılar,bağırtılar, çağırtılar, ithamlar, suç duyuruları...

Şimdi soru şu:
CHP bu oyunu bozmak için HDP'yle adını yan yana getirmemeye çalışan bir tutum mu izlemeli ya da tam aksine HDP ile açıktan açığa bir direniş ittifakı mı yapmalı?

CHP'nin karşısındaki muarız, kendi projesini hayata geçirmek için engel gördüğü her gücü tasfiye etmeyi kafasına koymuş, bir anlamda da böyle davranmaya mecbur bir güç.

Haksızlık ve hukuksuzluklara -HDP ya da başka bir oluşum- kime yapıldığından bağımsız olarak karşı durmanın solun temel değerleriyle ilgili ilkesel ve ertelenemez bir görev olduğu gerçeğini şimdilik bir yana bırakalım. Varsayalım ki CHP HDP konusunda "üç maymunu" oynadı. Bu koşullarda AKP  CHP'yi kriminalize etme çabasından vaz mı geçecek?

Hukuk tarihinin en mesnetsiz, en tutarsız, en kanıtlanamaz isnatlarıyla her gün onlarca insanın demir parmaklıların arkasına gönderildiği bir ülke manzarasında bu beklentiye "ham hayal" bile denemez.

Bugün karşımızda yalnızca hukuk tanımazlık yok. Siyasal etik denilen şeyden zerrecei nasiplenmemiş bir gayri ahlakilikle de yüz yüzeyiz.

Cezaevlerinde tutuklu/hükümlü ayrımı yapmadan hak ihlalleri iddialarını araştırmak Meclis İnsan Hakları Komisyonu üyelerinin rutinlerindendir. Bu çerçevede  -tüm mahkumlarla olduğu gibi- PKK, DHKP-C gibi davalardan yatan mahkumlarla da görüşmüş olmalarından dolayı CHP'lilerin nasıl bir ahlaksız kampanyayla karşılaştıklarını hatırlamak gerek.

Eren Erdem, Bülent Tezcan, Mahmut Tanal  vb CHP milletvekillerinin.son günlerde başına gelenler, benzeri  "algı operasyonlarının"  çok taze örnekleri...

Besbelli ki AKP', CHP'nin HDP ile ilişkilerinden bağımsız biçimde CHP'yi kriminalize etmeye yönelik çabalarını artırarak sürdürecek.

Ya seçimler? Ya referandum?
Öncelikle bir seçim ya da referandum gerçekten olacak mı? Şahsen ben şüpheli bulanlardanım...AKP öyle derin bir açmazdaki, işi mümkün olduğunca tesadüflere, olasılık hesaplarına bırakmak istemeyecektir. Zira seçimle/referandumla amacına ulaşamadığı takdirde kaybedeceği yalnızca bir seçim ya da başkanlık olmayacaktır.

Bu nedenle "Allah'ın lütfu" olarak gördükleri darbe ertesi atmosferden ve olağanüstü hal rejimi maskesinden azami ölçüde yararlanacak, bu koşulları rejim değişikliği için bir fırsata  dönüştürmeye çalışacaklardır.

Ama seçim/referandum vb. yine de olasılık dahilinde... Velev ki böyle bir karar alındı. Bu seçim/referandum sürecinin hukuki, siyasi ve ahlaki bakımdan nasıl bir atmosferde yaşanacağı - hadi apaçık belli değil mi? diye sormayalım- çok sayıda soru işareti taşımıyor mu?

Ve hepsinden önemlisi AKP iktidarı freni boşalmış kamyon gibi dizginsiz biçimde cumhuriyet ve laiklik adına ne varsa bunların üzerine gelmekteyken, siyaseten asıl hesabı bir seçim/referandum üzerine yapmak fazlasıyla naif değil mi?

Cumhuriyet karşıtı neo Osmanlıcı saldırıyı dizginleyebilecek olası ittifaklardan oy kaygılarıyla uzak durmak ölümcül bir tercih değil mi?

Soruyu bir de şöyle soralım:

HDP dahil bu faşizan gidişata, bu cumhuriyet karşıtı neo Osmanlıcı gidişata karşı olanaklı tüm güçlerle birleşerek, bu diktatörlük heveslilerini yerle yeksan etmek, siyaseten daha önemli ve daha acil bir görev değil mi?

Politika bazen ve hele de böylesi koşullarda risk almayı ve cüretkar davranmayı gerektirmez mi?

Taban ne der?
Değişik kereler yazdığım ve kuvvetle inandığım bir gerçek var. CHP tabanının belirleyici ağırlığı Kürtlerin kimlik haklarına karşı değildir.

Bu tabanın asıl kaygısı ve korkusu  Kürt siyasal hareketinin ABD'nin bölünmeyi amaçlayan ve AKP'nin de anti laik/şeriatçı/Osmanlıcı projelerine entegre bir pozisyonda görünmesiyle ilgilidir.

Tabandaki bu korku yıllarca savaş lobilerince sol görünümlü argümanlar kullanılarak hep diri tutulmaya çalışılmıştır.

Ama bu taban cumhuriyet/ laiklik, bağımsızlık ve ortak vatan konusunda bir tehdit olmadığına ikna edilirse, Kürtlerin temel kimliksel haklarının tanınmasına karşı durmayacaktır. CHP tabanı AKP ve MHP tabanına göre bu alanda da çok daha özgürlükçü ve eşitlikçidir.

Ve bir tarihsel hatırlatma..
Cumhuriyetin, laikliğin bir yıkım operasyonuyla berhava edilmeye çalışıldı bu gün, Türkiye yeni bir devrimci atılım zorunluluğuyla yüz yüzedir. Bu atılım yalnızca mevcudun korunmasını amaçlayan statükocu/savunmacı bir anlayışla başarılamaz.

Ülkenin sınıfsal, etnik, dinsel/mezhepsel, cinsiyetçilik vb. tüm alanlarda yaşadığı sıkıntı ve tıkanıkları aşacak yeni bir devrimci ileri sıçrayışla aşabilir.

Peki kiminle ve kime karşı?

Şimdibu sorunun doğru cevabını bulabilmeyi kolaylaştıracak bir tarihsel arka plan hatırlatması yapmaya geldi sıra...

Mustafa Kemal yalnızca işgale karşı bir savaş vermedi. Aynı zamanda , işbirlikçi saltanata ve hilafete karşı bir halk devrimi de yaptı. Karşısında Osmanlı artığı saltanatçı ve şeriatçılar vardı.
M.Kemal bu saltanatçı gericiliğe karşı devrimi Türk halkının yanı sıra Kürtlerle de anlaşarak, bir anlamda  ittifak yaparak gerçekleştirdi.

Denilebilir ki; ama bugünkü gibi isyanlar/çatışmalar yoktu o zaman. Kürt isyanlarını Cumhuriyet ve Mustafa Kemal'le ilişkilendirmek/başlatmak liberallerin ve ümmetçi Osmanlıcıların bir uydurmasıdır.

Kürtler Kasr-ı Şirin Antlaşması ile elde ettikleri kısmi özerk yapıları tehdit edildiği, Osmanlı'nın Kürtleri doğrudan merkeze bağlamaya çalıştığı her dönemde bu duruma karşı çıkmışlardır. Osmanlı döneminde de bu nedene dayalı sayısız Kürt isyanı yaşanmıştır.

M.Kemal gerici saltanatçılara karşı mücadelesinde hiç tereddütsüz ve  duraksamasız biçimde işte bu Kürtlerle bir araya gelmiştir.

Laiklik, ortak vatan, eşitlik temelinde ortak bir mutabakata vararak neden cumhuriyetçiler ve Kürtler bugünün saltanatçı/ümmetçi /Osmanlıcı güçlerine karşı yeniden birleşemesinler?

Neden emekten, eşitlikten ve özgürlükten yana devrimci bir cumhuriyet için ortaklaşmasınlar?


Ve böylesi bir ittifak, neden CHP tabanına anlatılamasın?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

PAPAZIN BAĞI: BİR CENNET PARÇASININ HİKAYESİ...

ANKARA’NIN İKİ YÜZYILANA DAMGA VURMUŞ BİR TARİHİ YAPIT: ABİDİNPAŞA KÖŞKÜ

şarap,kadın,şiir...-şiir-