SOL DA ÖLÜMCÜL HASTALIK: "PİRUS ZAFERİ" TAKINTISI...
"Başkalarını kazanmak için, kendini kaybetme..!"Robin Sharma
En başta CHP'de elbette... Ama kendini sol da tanımlayanların ekseriyetinde de solun başarısının "sol olmamaktan" geçtiğine dair ölümcül bir yargı/yanılgı hakim.Yanılgı sözcüğünü rahatlıkla kullanıyorum zira son otuz yıldır başarı mütemadiyen "sağa açılmakta" arandı ve mütemadiyen başarısız olundu. Dahası sağa açılma taktiğinin bu süreğenliği konjonktürel başarısızlıkların ötesine geçerek, bütün bu başarısız denemelere rağmen "sağa açılmayı" vazgeçilemeyen bir yapısal özelliğe dönüştürmeye, sol açısından normalleştirmeye başladı.
En başta CHP'de elbette... Ama kendini sol da tanımlayanların ekseriyetinde de solun başarısının "sol olmamaktan" geçtiğine dair ölümcül bir yargı/yanılgı hakim.Yanılgı sözcüğünü rahatlıkla kullanıyorum zira son otuz yıldır başarı mütemadiyen "sağa açılmakta" arandı ve mütemadiyen başarısız olundu. Dahası sağa açılma taktiğinin bu süreğenliği konjonktürel başarısızlıkların ötesine geçerek, bütün bu başarısız denemelere rağmen "sağa açılmayı" vazgeçilemeyen bir yapısal özelliğe dönüştürmeye, sol açısından normalleştirmeye başladı.
Sosyalizmin çöküşü, neo liberalizmin
hegemonyası, emekçi hareketi ve örgütlenmesinin geriliği vb elbette bu
gelişmede çok önemli nedenler... Ama bugün artık bu süreğen sağa oynama
taktiğinin yarattığı ideolojik deformasyon, etik yozlaşma ve örgütsel
konformizm bu açıdan çok daha birincil/belirleyici bir neden haline gelmiş
durumda.
"Biz de çok dindarız",
"milliyetçilik bizden sorulur", "üretimci kar eden ekonominin
gerçek teminatıyız " vb. vb başlayan ve son olarak da " asıl biz
böldürmeyiz"le devam eden sağ ile sağ kulvarda yarışa dayalı politika, özellikle
de sağ politikaların her cephede ülkeyi uçurumun kenarına getirdiği bu günlerde
artık yanlış olmaktan çok öteye, ölümcül bir ura /hastalığa dönüşmüştür.
Artık besbelli ki sol, öncelikle sol
olmadan, kaybettiği kendini yeniden bulmadan güçlenememesi bir yana,bugünkü
gerici gidişata eskort olmaktan da kurtulamaz.
Siyaset başarı için
yapılır…
Burası kesin… Başarının en temel ölçütü de iktidar olabilmektir. Bu da çok
açık… Fakat siyasette “nasıl bir başarı” ve “nasıl bir iktidar” sorusu da en az
birincisi kadar önemlidir.
Sağ muhafazakâr bir yönetimseniz sizin projeleriniz kamu çıkarını değil
özel çıkarı esas alacaktır. Kamu yararı yerine ticari kazanç başarınızda temel
kıstas olacaktır. Mesela karlı bir iş olmadığı için rantı yüksek bir arsaya
park yapmayacaksınız. Var olan açık ve kapalı kamusal alanları rantı yüksek
işlere tahsis etmeyi başarı sayacaksınız. Sosyal güvencelere ve sosyal haklara
sahip dayanışmacı vatandaş yerine, hayırsever yöneticilerin ve zenginlerin
himmetine muhtaç boynu bükük bireyci tebaa oluşturmak isteyeceksiniz.
Kadını ev içine göndermeye yönelik politikalar izleyeceksiniz. Ya da siz
“hakları olan vatandaş ve görevleri olan devlet” anlayışını değil “hakları olan
devlet ve itaat en başta olmak üzere görevleri olan kul” anlayışını öne çıkaran
bir anlayışla iktidar olacaksınız. Ve iktidarınızda da bu anlayışın toplumda
egemen olmasını sağlamaya çalışacaksınız.
Peki siz sol bir anlayışa sahip olduğunuzu iddia ederken, yalnızca geçici
siyasi başarılar adına, sağ politikaları savunur ve uygularsanız ne olur? En
fazla bir iki seçim başarısı elde edebilirsiniz ama orta vadede yalnızca sağ
düşüncenin toplumda egemen olmasına, bir diğer deyişle sol düşüncenin mezarının
kazılmasına hizmet etmiş olursunuz.
Bunun için başarı ama hangi programla başarı sorusunu sormazsanız; sizin
elde ettiğiniz aslında ölümcül bir Pirus Zaferinden başka bir şey olmaz.
Fakat "sol"
için bu bile çok zor...
Sağ bireycilik, pragmatizm ve lidere mutlak güven ve itaat üzerine
yükselir.Tabanı da buna göre şekillenmiştir. Örneğin AKP HDP'de hiç bir esaslı
değişim yokken, aynı HDP'yi "özgürlük kahramanı" da ilan edebilir
"vatan haini" de... Taban liderinin bir bildiği olduğunu düşünerek
her ikisini de onaylar. Sağ bir partiyi adam kayırmacılık, hırsızlık, rüşvet
gibi iddialarla yıpratamazsınız kolay kolay... Çünkü bütün bunlar iktidarda
olmanın doğal nimetleri gibidir sağın kafasında. Bir İSKİ skandalı CHP'de çok
ciddi sarsıntı yaratırken, sağ partiler de çok daha büyük skandallar önemli bir
sarsıntıya neden olmayabilir.
Sol ise toplumculuk, ilkelilik ve kolektif önderlik esasına dayanır. Eğer
sol partilerde hırsızlık yaşanır ve buna göz yumulursa bu partiler bunun
bedelini ya dağılma ya da çürüme olarak muhakkak biçimde öderler.Rüşvet ve
hırsızlık yaparak, kayırmacılıkla kendi zenginlerini yaratarak bir sağ parti
gücüne güç katabilir ama bir sol parti için bu aynı şeylerin sonucu mutlak bir
itibar, güven ve oy kaybıdır.
Bir sağ partinin liderinin/sözcüsünün aynı konuşmada hem Nazım'dan şiir
okuyup hem de "tükürürüm komünistlerin sanatına" demesi sıra dışı,
şaşırtıcı, tabanda tepki yaratan bir şey olmaz. Zira pragmatizm ilke ve
tutarlılık kaygısının çokça önündedir. Oysa sol bir parti de aynı türde
absürtlükler yaparsanız önce kendi örgüt ve tabanızdan tepki ve uyarı alır;
birkaç kere yaparsanız aynı örgüt ve taban tarafından maskara muamelesi
görürsünüz.
Sağ bir partide bir lider, rakipleri bir yana, örgütüne, tabanına ve hatta
tüm halka ne kadar höykürür,"haddini bildirir" ve masaya vurursa
örgüt ve tabanında o kadar "muteber" olur. Sol bir partide halka,
parti örgüt ve tabanına höyküren, sürekli üstten ve tehditkar bir dille ayar
vermeye çalışan bir lider, aksine bu tavırlarıyla kendi siyasal hayatının
mezarını kazıyor demektir.
Halkla iç içe olmalıyız
ama…
Siyaset halkı kendi siyasal programınıza kazanmak sanatıdır. Bu nedenle elbette ki (halka gitmek değil!)halkla iç içe olmak son derece önemlidir. Özellikle çeşitli yenilgi ve hayal kırıklıkları ve ideolojik deformasyon nedeniyle adeta halka sırt dönülmüş bir sürecin arkasından “halka dokunmak” vurgusu sol adına başlı başına çok önemlidir.
Ama burada bir kez daha hangi programla ve hangi araçlarla/yöntemlerle sorusunu atlar ya da önemsizleştirirseniz; statükoyu değiştirecek “devrimci bir hareket” olmaktan çıkar, statükoya teslim olan ve hatta onu kutsallaştıran tutucu bir partiye dönüşürsünüz. Sağ-muhafazakar politikalar gibi halka din istismarı ve makarna götürmeyi halkla içi içe olmanın ve başarının kıstası olarak almaya başlarsınız.
Sol dindarı, Sünnisi, Alevisi, Kürdü, Türkü, kadını,erkeği her kesimi kendi program ve örgütüne kazanmakla
yükümlüdür. Ama bunu yapay "CHP'ye üye olan çarşaflı kadın"
şovlarıyla, din şuralarında değme din adamına taş çıkartan teolojik hatiplik
gösterileriyle, Türk milliyetçiliği bizden sorulur edalarıyla veyahut da
"Kürtçü", "Alevici","ırkçı","mezhepçi"
tutumlarla yapmaya çalışırsanız siz kendiniz olmaktan çıkar, yapay ve sürreal
bir yaratığa dönüşürsünüz.; Birilerini inandırayım/kazanayım derken kendinizi
kaybedesiniz; tüm toplum nezdinde güven erozyonuna uğrarsınız. Dahası sağdan oy
kazanıp sağı zayıflatayım derken sağ hegemonyaya güç ve moral kazandırırsınız.
Zira bu politikayla, asıl dururken taklide kimse teveccüh etmeyeceğinden,
istediğiniz oy transferini gerçekleştiremezsiniz. Üstelik ve daha vahimi bu sağ
söylemlerle kendi örgüt ve tabanınızda da sağcılaşmaya neden olursunuz.
Kısacası sol doğası ve iddiası gereği halkla içi içe olacaktır ama halka "din ve ırk istismarı değil, toplumcu bir programın rehberliğinde bilinç ve örgüt götürecektir. Emekçiler başta toplumun dinsel, mezhepsel, etnik, cinsel vb. alanlardaki tüm ezilenleri örgütlü ve aktif biçimde haklarını talep eder hale getirmek için halkla içice olacaktır...Bu noktada vurgulanması gereken bir diğer önemli konu da halkın içinde olması gereken esas olarak bireysel lider değil, kurumsal lider, yani örgüttür. Zira sol düşünce lider eksenli değil örgütlenme ve özgüce dayanma eksenli bir toplum modelini savunmaktadır. Halkın içinde olma perspektifi de bu anlayışı tarafından şekillenmek durumundadır kaçınılmaz olarak.
Sol tüm bu kesimleri öncelikle kimliksel eksende değil sınıfsal anlamda
ezilenler olarak birleştirmek zorundadır. Bu temel üzerinde sol aynı zamanda
toplumdaki tüm ezme/ezilme ilişkilerine ve mağduriyetlere de karşı olduğu için bir
Sünni dindarın, bir Alevinin, bir ateistin vb. inançlarını özgürce yaşamalarını
sağlamak ve güvenceye almakla mükelleftir. Bir Kürdün ve Türk'ün, bir Ermeni ya
da Rum'un dil, kültür ve kimlik haklarına saygılı bir toplum yapısının tek ve
gerçek teminatı olduğunu gösterebilmelidir.
Ez cümle solun, dindarı, Kürdü, Türkü, Alevi'yi kazanabilmesi için sağa,
milliyetçiliğe, din simsarlığına, mezhepçiliğe prim vermesine hiç gerek yoktur.
Solun sol olmayı becerebilmesi yeterlidir.
Solun önce kendini sola kazandırması başarı için en öncelikli ve tek gerek
şarttır.
Yorumlar
Yorum Gönder