Popülizm tartışmaları: Bir Liberal Kuyuya Taş Atmış...
Popülizm akademi de son dönemlerin en rağbette tartışma
konularından biri. Medya ve siyaset dünyasında da pek popüler bir kavram. Çok
değişik bağlam ve anlamlarda çok sık kullanılan popülizm kavramının müşterisi
de pek bol...
Bir anlamda Tanrısal bir özelliğe sahip. Hem her yerde hem
hiçbir yerde... Hem her şey hem de hiç bir şey...
Faşist hareketleri de, dinci hareketleri de, sol/sosyalist
hareketleri de, devrimci ve karşı devrimci hareketleri de ve hatta sol ve/ya
muhafazakar liberal hareketleri de içine alabilen, aynı kefe içinde
tanımlayabilen mezhebi çok geniş, hatta sınırsız bir kavram. Öyle ki her akımı
tanımlayabilen bu kavramın hangi politik akımı tanımlayamadığını, dışarı da
bıraktığını bulmak olanaksız. Bu konuda yazılmış kitap/makale vb.'nden
çıkarabildiğimize göre yalnızca pür/rafine liberal düşünce popülizmden muaf...
Ama bu düşünceninse zaten siyaseten bir karşılığı olmadı hiç. Liberalizm
siyaset dünyasında ancak önü ya da arkasına "sol" ve/ya
"muhafazakarlık" takısını alarak varlık kazanabildi... Bu özellikler
liberalizmi de popülizme bulaştırdığına göre, popülizmin alanı dışında hiç bir
reel politik akım kalmıyor.
Bu tablo popülizmin kavramsal değerini ve açıklama
gücünü/sınırını da ortaya koymaktadır. Politik alandaki tüm akımları kapsama ve
açıklama iddiasındaki bir kavram gerçekte bize hiç bir şey açıklamıyor
demektir. Dolayısıyla bu mana da kavramsal bir değere de sahip değildir. Ama
bütün politik akımlara ilişkin yine de bir gerçekliğe işaret etmekteyse, ki
etmektedir, o zaman bu kavram bize tek tek politik akımlarla ilgili değil ama
genel anlamda politikaya/politik söyleme dair bir şeyi anlatmakta demektir.
Bütün politik akımlar eni sonu kendilerini halklaştırmak ister ve nedenle de
söylemlerini halkçılaştırmak durumundadırlar. Devasa popülizm tartışmaları
içinden bize tek elle tutulur sonuç olarak bu küçük ve sıradan bilgi
kalmaktadır. Popülizm tartışmalarının dev ana gövdesi ise açıklama/aydınlatma içerikli
değil, aksine muğlaklaştırma/karartma içerikli ve hatta dahası bu amaçlıdır.
Bir siyasal akım ve
tavır olarak Popülizm...
Tarihte popülizm/halkçılık olarak tanımlanan bir siyasal
akım, bir politik duruş/tavır vardır. Bu akımın kökleri Fransa, ABD ve Çarlık
Rusya'sına dayanır. 19.yy sonu ve 20 yy. başlarında "altın çağını"
yaşayan bu akım kapitalizmin yaygınlık kazanması ölçüsünde zayıflasa da, başta
Latin Amerika olmak üzere hala güçlü olduğu bölgeler de mevcuttur.
"Halkçılık esas itibariyle bir ara dönem (geçiş
dönemi) ve bir ara sınıf(işçi sınıfı ve burjuvazi arasında yer alan) akımıdır.
Etkili oldukları dönemler ve ülkeler feodalizmden kapitalizme geçiş sürecinin
ciddi sancılar yarattığı ve/ya politik bir işçi hareketin şekillenmediği ya da
hegemonya kuracak güce sahip olamadığı dönemler/ülkelerdir. Halkçı akımı
karakterize eden temel özellikleri şu şekilde sıralamak mümkün: Teorik olarak
içerisindeki sınıfsal ayrım ve çelişkileri önemsizleştirerek tüm halkın eşit
derecede temsilciliği iddiasındadır. Fakat pratikte ilk başlarda belirgin
biçimde bir köylü hareketi daha sonra da kent yoksulları ve kentsel ara
sınıfların (modern küçük ve orta burjuvazi) temsilcisi olarak görürüz biz
halkçılığı...İşçi sınıfı da temsil iddiası alanına girer halkçılığın... Ama
Marksizm'den farklı olarak "halkçılık"ta işçi sınıfının özel ve
öncelikli yeri yoktur. Önemi halkın bir parçası olmasından ibarettir.
Halkçı akımın "ötekisi" ise temel olarak emperyalizm ve/ya feodalizmdir. Buna bazı durumlarda burjuvazinin bir bölümü de (işbirlikçi/komprador vb.) eklenir. Siyasal ütopyası "bağımsızlık" ve "köylülüğün/kent yoksullarının" varlığı ve değerleri üzerinde yükselen-çatışmasız,durağar bir eşitlikçi ve organik toplumdur. Bu anlamda kapitalizm ve sosyalizm arasındaki ütopik/hayali bir "üçüncü alan"da konumlandırır kendini." (Halkçılık Bir Seçenek Olabilir mi?)
Halkçı akımın "ötekisi" ise temel olarak emperyalizm ve/ya feodalizmdir. Buna bazı durumlarda burjuvazinin bir bölümü de (işbirlikçi/komprador vb.) eklenir. Siyasal ütopyası "bağımsızlık" ve "köylülüğün/kent yoksullarının" varlığı ve değerleri üzerinde yükselen-çatışmasız,durağar bir eşitlikçi ve organik toplumdur. Bu anlamda kapitalizm ve sosyalizm arasındaki ütopik/hayali bir "üçüncü alan"da konumlandırır kendini." (Halkçılık Bir Seçenek Olabilir mi?)
Popülizm geriye dönük
referansları da olsa esasen ilerlemeci ve modernleşmecidir.Devlet ve itaat
merkezli bir düşünce değil halkçı ve demokratik bir harekettir. Temsili
demokrasi yerine doğrudan/katılımcı halk demokrasisini öngörür. Karizmatik
liderlere sahip olsa da lider kültüne dayandığı söylenemez. Örgüt yerine
hareket olmayı yeğler. Aydınlara eleştirel yaklaşsa da "aydın ve
aydınlanma" düşmanı değildir. Bilakis aydınlara halka gitme çağrısı
yaparken aydınların halktan ve halkın aydınlardan öğrenme ihtiyacına işaret eder.
Halkın özsel değerlerini önemser ama halkın verili halini kutsamaz. Yine tam
aksine halkın verili hali ile özsel değerleri arasındaki çelişkiye dikkat
çeker.
Tarihte popülizm diye bir
düşünce ve siyaset biçimi vardır ve budur.
Peki ya bugün egemen olan popülizm literatürü ve
tartışmaları...
Bugün hakim olan popülizm
literatürünün ise başlangıcı 1940'lı yıllara dayanır, 1960'lı yıllarda bir
ölçüde alevlenir ama asıl altın çağını sosyalizmin çöküşünden sonra yaşamaya
başlar. Akademik tabanı Amerikan sosyolojisi düşünsel/siyasal tabanı da
liberalizmdir.
Bu popülizm literatürünün
binlerce sayfa içinden bize söylediği en önemli/en merkezi tez şudur:
"liberal demokrasi tek ve vazgeçilmez seçenektir. Bu seçenekten her sapma
marazi ve hastalıklı bir duruma işaret etmektedir." İşte popülizm bu hastalıklı ve marazi durumun genel adıdır. Bu
çerçevede derece ve tehdit düzeyleri farklı farklı faşist/dinci/muhafazakar sağ
popülizmler ve sosyalist/sol liberal/sosyal demokrat sol popülizmler vardır.
Avusturya'daki faşist parti de, ABD'deki Trump'da, Yunanistan'daki Syriza,
İspanya'daki Podemos, İngiliz İşçi Partisi'ndeki sol kanat vb. de aynı popülizm
tanımı altında toplanırlar. Zira bir biçimde liberal ekonomi ve demokrasi
ekseninden sapmadırlar. Ama kimi tek adam rejimi önererek, kimisi
katılımcı/doğrudan demokrasiden dem vurarak, kimisi geçmişe referans vererek
kimisi geleceğe yönelik ütopyalara çağrı yaparak, kimisi halka irrasyonel
ekonomik vaatlerde bulunarak (liberal ekonominin fıtratına aykırı diye okuyun)...
Tüm bunlar ikincil ve belirleyici olmayan farklardır. Olsa olsa popülizmin sol,
sağ, dinci, faşist vb. varyantlarıdır. Asıl önemli ve belirleyici olan liberal
ekonomi ve siyasetin alanının dışına doğru olan ortak harekettir. Hareketin
yönünün ve iddialarının bir önemi yoktur. Zira nihayetinde hepsinin belirleyici
özelliği tek rasyonel ve demokratik seçenek olan liberal eksenden uzaklaşma
eğilimine/pratiğine sahip olmalarıdır.
Sağı anladıkta sola ne oluyor?
Bu literatür açık biçimde
insanlığı liberal seçeneğe mahkum kılmakta, örtülü bir "tarihin sonu"
anlayışına dayanmaktadır. İdeolojik dozu çok yüksek, emekçi karşıtı, yanı sıra da
bilimsel/akademik içeriği çok zayıf bir literatürdür. Zira bu literatüre katkı
sunan herkes tartışmaya adeta kural olarak "popülizmin sınırları ve
ölçütleri çok muğlak, birbiriyle çelişen çok fazla faktöre birlikte yaslanan
tırnak içi bir kavram" olduğu saptamasıyla
başlamakta, kendi cephesinden bir rafineleştirmeye yönelmekte ve/fakat ortaya
bu kez bambaşka bir popülizm tanımı çıkmaktadır.
Ancak kapitalizmin varlık
zemininde nefes alabilen "sağ"ın bu literatüre değer vermesi
siyaseten çok anlaşılır bir durumdur.
Ya sola ne olmaktadır?
Liberalizmi kutsayan, sağ ve sol ayrımını muğlaklaştıran, faşizm ile devrimciliği eşitleyen bu popülizm
literatürü, nasıl olmuştur da sol düşünce dünyasına da yaygın biçimde
sızmıştır. Bunda popülizm kavramının kolaycı yanından kaynaklanan bir
çekiciliğinin olduğu kadar son otuz yılda yaşanan liberal hegemonyanın da
belirleyici etkisi olduğu tartışılmazdır. Sol adına kalem oynatan pek çok
"genç" akademisyen ve yazarın olur olmaz her yerde olumsuz bir anlam
yükleyerek "popülist siyaset"ten söz etmesi, AKP'yi ve dahası dünyadaki
özellikle de faşist veya otoriter yönlü siyasal gelişmeleri popülizm kavramı
temelinde çözümlemeye çalışmaları, en iyi örneklerin bile "popülizm her
durumda kötü değildir; demokrasiyi derinleştirecek potansiyelleri de içinde
taşır" dan öteye gidememesi, sol düşünce açısından düşünsel anlamda vahim
bir bulaşıklık, eksen yitimi; pratik politik anlamda ise çok tehlikeli bir yön
kaybıdır.
İleride de bu konuya bu
noktadan devam edeceğiz.
Ama şimdilik altını çizerek
bitirelim.
"Halk" kavramına
değil "cemaat" ve/ya "millet" kavramına yaslanan, geçmişi
ya da verili durumu temel referans alan "sağ" ile "popülizm"in
tanımı gereği bir araya getirilmesi olanaksızdır.
Eleştiriler saklı kalmak
üzere siyasal bir düşünce, eylem ve akım olarak popülizm (ilerlemeci,
modernleşmeci, yabancı düşmanlığından uzak bir yurtseverliğe dayanan,
hiyerarşik yapılanmalarla, yöneten/yönetilen ilişkisiyle arası nahoş, doğrudan
demokrasi tutkunu, ötekisi ülkeyi işgal eden dışsal güçlerle içeride halkı ezen
oligarşik iktidarlardan ibaret olan) iyi ve devrimci bir şeydir.
Yorumlar
Yorum Gönder