"STRATEJİK DERİNLİĞİ"NDE BOĞULAN DIŞ POLİTİKA YA DA BUMERANG SARMALI...

akp dış politikası ile ilgili görsel sonucu

Bumerang bildiğiniz gibi sahibine geri dönen bir oyuncak silah... Ne kadar kuvvetle ve ileriye fırlatırsanız size dönüş etkisi de o kadar güçlü olmakta...

Karşıda somut bir hedef yoktur genelde; zaten canlı ya da mobilize olma yeteneği olan bir hedefi vurma ve zarar verme yeteneği de çok zayıftır.

Üstelik akılsız bir bumerang kullanıcıysanız, fırlattığınız bumerangların zararı yalnızca size olur, kendi bumerangınızın kurbanı olursunuz.

Dış Politikada Bumerang sarmalı nasıl oluşur?

Aktif bir oyuncu olma iddiasıyla çıktığınız dış politika arenasında

a)Eğer sıkı müttefikler edinememişseniz,sıkı müttefik olmadığınız bazı güçleri de tarafsızlaştırmadıysanız,

b)Cephe daraltarak hamle hamle ilerleyen bir taktik ve stratejik ustalıktan yoksunsanız, pek çok cephede birden savaşmak zorunluluğuyla karşı karşıya kaldıysanız,

c)Yaptığınız hamlelerin dışta ve içte yaratacağı riskleri hesaplayıp buna uygun karşı hamlelerinizi hazırlamadıysanız,

d) Bir ülkenin dış politikasını kişisel/ siyasal ikbal sorununa indirgediyseniz.  

e) Hepsinden önemlisi böylesi aktif bir politikayı uygulamak için gerekli ekonomik ve askeri güce sahip değilseniz...

Bu koşullarda aslında siz kendi kendini vuran bir dış politika izlemeye, bir bumerang sarmalına saplanmaya mahkum kalırsınız

Filmi şöyle bir geriye doğru oynatalım.

Masaya oturacağız, aktif dış politika yürüteceğiz, oyun kurucu olacağız gazlamaları eşliğinde Irak'ta askeri anlamda da rol almak istediniz. Bunu meclisten geçiremediniz ama ABD'nin Irak politikasına destekçi olmayı sürdürdünüz. Elde ettiğiniz hiç bir şey yok. Bu aktif politikanız size  devletleşen bir Kürt bölgesi ve Şii bir Irak yönetimi olarak geri döndü.

Arap baharı dediniz.Müslüman Kardeşler iktidar olacak her yerde ve etkimiz çok artacak dediniz. Yatırım yaptığınız Müslüman Kardeşler bir tek Mısır'da iktidara geldi. Ama onlar da bir darbeyle kısa sürede devrildiği gibi, kaos ortamının şekillenmesine yaptığınız katkı nedeniyle Ortadoğu'daki yönetimler ve halklar nezdindeki üç kuruşluk itibarı da yitirdiniz.  Büyük bir performansla, bir kaç ayda bir nefret objesine dönüştünüz.    

"Esad'ın bir kaç aylık ömrü kaldı", "Şam'da Emevi camisinde namaz kılacağız" türü yüksekten atışlarla Suriye'deki süreçte kraldan çok kralcı davrandınız. Esad devrilmediği gibi, bu "aktif ve oyun kurucu" politikanız sonucunda Kuzey Suriye'de nur topu gibi  bir özerk Kürt özerk bölgesi oluştu.

Dahası da var:

Kendi Kürtlerinizle ilgili sorunları çözememişken, dış politikadaki dahiyane  "başarılarınızın"da yadsınamaz katkısıyla   Kürt bölgelerinin bir hat üzerinde birleşmesinin doğuracağı büyük stratejik riskle karşılaştınız.

Bizzat kendi ellerinizle yaratılmasına katkı sunduğunuz bu riskin yarattığı korkuyla bu kez kendi Kürtlerinizle yeniden savaşmaya başladınız. Dışarıdaki "stratejik derinliğiniz" ülkeye yeniden çatışma ve kan gölü olarak geri döndü.

Ve ardından bu riski engellemek için bir kalkan oluşturmak gerekçesiyle Suriye'ye girdiniz.  Orada ordunuz bir değil ,iki değil, üç değil  sayısız ateş arasında kaldı.

Şöyle bir ülke düşünün ki, kendi uçağını kimin vurduğu konusunda bir şey söyleyemiyor. Zira alanda bulunan herkes düşmanı haline gelmiş. Biri İran'dır diyor. Biri Suriye...Biri Rusya'nın işidir diyor. Diğeri bu işin arkasında Amerikan parmağı olduğu şüphesinden söz ediyor.

Irak'ta sizin amacınızın tam tersi istikamette bir Şii yönetimi kurulması, Suriye'de Esat'ın ayakta kalması ve üstüne üstlük özerk bir Kürt yönetimi oluşması, kendi politikanızın bir enstrümanı olarak kullanabileceğinizi düşündüğünüz İslamcı örgütlerin giderek sizi vuran bir güç haline dönüşmesi, uçağınızın düşürülmesi karşısındaki sessizlik ve acizliğiniz her şeyden ve herkesten önce sizin "başarınızdır".

Bumerang politikası dediğimiz de  budur işte.

Suriye'de ne işimiz var...

Şu an için giderek uzaklaşan bir hedef haline gelse de Suriye'de bulunmanın en temel nedenlerinden biri,  saplantı haline getirilen neo Osmanlı projesidir. Nesnel hiç bir sağlam temeli olmayan bu "alt emperyalistleşme" stratejisi, kuşkusuz ki izlenen dış politikanın çöküşe uğramasının en temel nedenidir.

İkincisi içerideki Kürt sorununu çözemeyen ve üstelik de sınırlarına yakın bölgelerdeki Kürt uyanışı ve devletleşmesine hizmet eden AKP, yaptığı hataların bedeli olarak Suriye'de bir anti Kürt kalkan oluşturmak amacıyla  askerleri alana sürmek zorunda kaldı.

Ve üç; yanlış dış politikalar nedeniyle dışarıdaki sorunların bir iç soruna dönüşmesine sebep olan AKP, şimdi de ekonomik alandaki krizle iyice derinleşen iç sorunların baskısından kurtulmak için ülkeyi içeride ve dışarıda sürekli gergin bir atmosferde, süreğen bir olağan üstü halde tutma stratejisini uyguluyor. Suriye'deki Türk askeri varlığının ana neden ve işlevlerinden biri de budur.

Çok daha ilginç ve trajik olan yan ise, Türkiye dış politikasının artık AKP'nin dar partisel çıkarlarına göre bile değil, Erdoğan'ın kişisel siyasal ikbaline göre dizayn edilmeye başlanmış olmasıdır.

Türk dış politikası geçmişte yanlışlıklarla maluldü, AKP döneminde bu yanlışlıklar önce vahim hatalara ve en sonunda da saç baş yoldurtan türden bir absürtlüğe dönüştü.

Şimdilerde Türkiye  "bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete" türünden bir gaflet ve sürüklenme içinde...

Cehennemin kapısının önünde...

Türkiye için yeryüzünde bir cehennem varsa, bu mutlaka Ortadoğu'dadır... Ortadoğu'ya askeri olarak girmek ve bu bölgede kalıcı olmaya çalışmak, cehennemi kendi topraklarına taşımaktır.

Bu Ortadoğu'ya ilgisiz kalma çağrısı değildir.

Emperyal heveslerle dış politika oluşturmak insanlığa düşmanlıktır. Üstelik bir de gücünüz yoksa, aynı zamanda ahmaklıktır da.

Türkiye Ortadoğu'ya müdahale etmek istiyorsa bunun en insani, barışçıl ve etkili yolu kendi topraklarında eşitlikçi, özgürlükçü bir toplum kurmaya dikkatini vermesidir.

Tokluk sorununu çözmüş, Türkü, Kürdü, Alevisi, Sünnisi, gayri müslimi, ateisti, erkeği, kadını vb. ile herkesin kendini eşit ve özgür hissettiği bir ülke haline gelmesidir. Ve Ortadoğu'ya yönelik barış çağrısının dünyadaki en tutarlı ve ısrarlı temsilcisi olabilmektir. Bu Ortadoğu için bir çekim merkezi, örnek bir model olmak demektir

Böylesi yeni bir başlangıç için de yapılması gereken ilk iş her halükarda önce bugünkü gidişatı durdurmak ve ardından da bu gidişatın sorumlularından siyasi ve hukuki anlamda hesap sorulmasını sağlamaktır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

PAPAZIN BAĞI: BİR CENNET PARÇASININ HİKAYESİ...

ANKARA’NIN İKİ YÜZYILANA DAMGA VURMUŞ BİR TARİHİ YAPIT: ABİDİNPAŞA KÖŞKÜ

şarap,kadın,şiir...-şiir-