LE
MONDE: “ÜLKESİNDEKİ FELAKETLERİN SORUMLUSU ADAM: ERDOĞAN”
Le
Monde gazetesi; referandum sonuçlarını değerlendirdiği haber analizinde,
“Ülkesinin başındaki felaketlerin sorumlusu büyük ölçüde Erdoğan. En ufak bir
eleştiriye gelemeyen, Avrupalı meslektaşlarına sövmeye hazır ve ‘küresel bir
komplo’dan söz eden bu adam ısmarlama bir güçle donatıldı. Bu ne Türkiye için
ne de Avrupa için iyi bir şey” diye yazdı.
Fransız Le Monde gazetesi, ”Ülkesindeki
Felaketlerin Sorumlusu, Türkiye Tek Adama Emanet’ başlığını kullandığı haber
analizinde, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın kendisinin de kurulmasında ciddi
katkısı olduğu demokrasiyi bizzat tahrip etmeyi başardı. ‘Evet’ oyuyla Erdoğan
neredeyse tüm yetkileri kuşandı. Türk politik rejimi tabiatını değiştirdi.
Parlamenter demokrasiden AKP’nin İslamcı muhafazakar parti lideri için
ısmarlanmış aşırı güçlü bir başkanlık sistemine geçti” dedi.
Türkiye’nin 20’inci
yüzyılın bitiminde laik sol olarak tanımladığı CHP ve AKP’yle birlikte
demokrasinin gelişim gösterdiği, NATO üyesi, AB üyeliğine aday ve bölgesinde
dengelerin kurulması için anahtar rolde bir ülke gibi göründüğünü belirten Le
Monde, “İslam ve demokrasinin bir arada varolduğu, ekonomik başarı (Türkiye
dünyanın 15’inci büyük ekonomisi) ve nüfus dinamizmiyle (80 milyon) gelişmekte
olan güçler grubuna girmeyi sağlayan bir ‘Türkiye modeli’nden bahsediliyordu.
Bu yaklaşık 10 yıl boyunca sürdü, ta ki 2003’te başa geçen Erdoğan otoriter
yönelimlere teslim olana kadar” diye yazdı.
Rejim değişikliğinin
Erdoğan’a yürütme ve yasamada mutlak kontrol yetkisi vereceğini kaydeden Le
Monde, Türkiye’nin ‘tek bir adamın kaprisine kaldığını’ belirtip artık iki
Türkiye bulunduğu yorumunu yaptı.
Türkiye’nin zaman zaman
Avrupa Birliği’nin anlamakta zorlandığı çok sayıda travmadan da geçtiğini ifade
eden Frnsız gazetesi, “Suriyeli mülteci sorunu, Türkiye’nin doğusundaki
çatışmalar ve darbe girişimini bunlara örnek” dedi.
Erdoğan’ın Suriye’de
radikal İslamla hareket ederek bir maceracılığa giriştiğini de kaydeden Le Monde
analizini, “Ülkesinin başındaki
felaketlerin sorumlusu büyük ölçüde Erdoğan. En ufak bir eleştiriye gelemeyen,
Avrupalı meslektaşlarına sövmeye hazır ve ‘küresel bir komplo’dan söz eden bu
adam ısmarlama bir güçle donatıldı. Bu ne Türkiye için ne de Avrupa için iyi
bir şey” yorumuyla noktaladı
WALL
STREET JOURNAL: “DARBE GİRİŞİMİ ERDOĞAN’IN İSLAMCI OTORİTER DEVLET KURABİLMESİ
İÇİN SAHNELENDİ”
Wall Street Journal
gazetesi; Türkiye’deki son siyasal gelişmeleri irdelediği haberinde, darbe
girişiminin Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ‘İslamcı bir otoriter devlet’
kurabilmesi için ‘sahnelendiğini’ öne sürdü.
Referandumun Erdoğan’ın
planladığı gibi gitmediğini kaydeden Amerikan
iş çevrelerinin gazetesi Wall Street Journal, “İslamcı diktatör ezici bir
destek bekledi ama zaferine leke sürecek usülsüzlükler arasında kıl payı
kazandı. Sonuç, Türk toplumunun çok daha kutuplaştığını ve istikrarsızlığın
artabileceğini ortaya koyuyor” şeklinde kaydetti.
Referandumda Erdoğan’ın
İstanbul ve Ankara gibi Türkiye’nin en büyük şehirlerinde kaybettiğini ifade
eden ABD’li gazete, Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) ‘son dakikada’ mühürsüz zarf
ve pusulaları geçerli sayma kararı aldığını da hatırlatarak, 2.5 milyon oyun
geçerliliğine gölge düştüğüne dikkat çekti.
Erdoğan’ın ‘Türk baharı’nı
engellediğini belirten Wall Street Journal, “Erdoğan cumhurbaşkanlığı
koltuğunda çok daha fazla gücü elinde toplayacak. Referandum 63 yaşındaki
cumhurbaşkanını 2029’a, belki de 2034’e kadar koltukta tutabilir” dedi.
Referandumun sonucunun
Türkiye’nin Batı’yla ilişkilerini karmaşıklaştıracağını ve ABD’nin Türkiye’yle
çalışmaya devam etmesi gerektiğini ifade eden Wall Street Journal, “Erdoğan,
İslamcı bir otoriter devlet kurmak için demokrasi manivelasını kötüye
kullanarak ülke içinde bir darbe sahneledi” iddialarıyla haber analizini
noktaladı.
NEW
YORK TIMES: “TÜRKİYE, DENGESİZ VE İNTİKAM PEŞİNDE BİR ADAMIN ELİNDE”
New
York Times gazetesi; 16 Nisan referandum sonuçlarına dikkat çektiği haber
analizinde, Türkiye’nin dengesiz ve intikam peşinde bir adamın elinde kaldığını
yazdı.
Amerikan New York Times
gazetesi; referandum sürecindeki ‘usulsüzlük’ iddialarının Cumhurbaşkanı Tayyip
Erdoğan’ın meşruiyetini sarstığını öne sürdüğü haberinde, “Türkiye’nin anayasa
değişikliği referandumuna ilişkin söylenebilecek en iyi şey, halkın yüzde 48.7’sinin,
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın dikta yönetimini sağlamlaştırmak için şimdiye
kadarki en ölçüsüz hamlesine karşı koyması. Pazar günü oyların yüzde 60’ını
kazanmayı bekleyen Erdoğan, Ankara ve İstanbul gibi büyük şehirleri kaybetti.
Erdoğan’ın meşruiyeti, uluslararası gözlemcilerinden gelen seçim usulsüzlükleri
iddialarıyla daha da sarsıldı” şeklinde kaydetti.
Resmi sonuçların
yayınlanmasıyla birlikte, Türkiye’nin ‘dengesiz ve intikam peşinde’ bir adamın
eline kalacağını öne süren gazete, “Avrupa ile Müslüman dünyası arasında on
yıllardır ‘köprü vazifesi’ gören Türkiye’nin demokratik yapıya ve değerlere
neredeyse hiç saygı duymayan birinin yönetiminde istikrarlı ve refah bir
geleceğe sahip olup olamayacağı sorgulandı” dedi.
Erdoğan’ın 2003’te başbakan
seçildiğinde, Türkiye’yi Müslüman bir demokrasi modeli haline getirmeye bağlı
göründüğünü ifade eden New York Times, “Erdoğan son yıllarda muhalifleri,
orduyu, akademiyi ve medyayı agresif bir şekilde bastırdı. Darbe girişimi daha
da ileri gitmesine bir bahane oldu” diye yazdı.
Referandum sürecindeki
kampanyaların da benzer bir ‘tehdit iklimi’nde geçtiğini kaydeden ABD’li
gazete, “Erdoğan’ın değişiklik tekliflerine destek verenler medyaya hükmetti,
karşı çıkanlar ya dövüldü ya da vuruldu. Muhalefet partileri bazı oy
pusulalarında mühür olmadığını ifade etti ve oy sahteciliğine ilişkin en az üç
örneğin kamerayla kaydedildiği görüldü” şeklinde kaydetti.
New York Times analizini,
“Eninde sonunda Türkiye’de demokrasi canlanırsa, bu, milyonlarca Türk’ün
Erdoğan’ın dayattığı otoriter sistemi istememesi sayesinde olacak ve haklarını
ve özgürlükleri geri kazanmak için yeni yollar bulacaklar” yorumyla noktaladı.
AMERİKA’NIN
SESİ: “REFERANDUMA VERİLEN FARKLI TEPKİLER TÜRKİYE’NİN KİLİT ROLÜNÜ YANSITTI”
Amerika’nın
Sesi, referanduma verilen farklı tepkilerin Türkiye’nin ‘kilit rolünü’
yansıttığını kaydetti.
Amerikan
Kongresi’nin finansörlüğünü yaptığı Amerika’nın Sesi, ‘Referanduma Farklı
Tepkiler Türkiye’nin Kilit Rolünü Yansıtıyor” başlıklı analizinde, “Türkiye’nin
Doğu ve Batı arasındaki köprü statüsü, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın
ülkedeki demokrasinin geleceğine ilişkin soruları gündeme getiren bir
referandumda elde ettiği kıl payı zaferden sonra açık ve sarsak idi” dedi.
Referandumun sonucunun Türkiye’yi,
Arap dünyasınca kucaklanmış ancak gittikçe Avrupa’dan daha uzaklaştırılmış bir
ülke olarak bıraktığını ifade eden Amerika’nın Sesi; Türkiye’de oylamaya
ilişkin dile getirilen eleştiri ve itirazlara da işaret ettiği analizinde,“Avrupalı
liderler, Türk halkının kararına saygı duyduklarını söylerken Erdoğan,
değişiklikleri uygulamaya başlamadan önce durup düşüneceğini umuyor” diye
kaydetti.
“Ancak Erdoğan, daha önce oylamaya karışmakla
suçladığı Avrupa’ya meydan okumaya devam etti” diyen Amerikan haber portalı,
“Cumhurbaşkanı Erdoğan İdam cezasının yasallaştırılmasına işaret ederek ülkenin
Avrupa Birliği üyeliği arayışına son bir darbe vurmaya hazır gibi göründü” dedi.
Amerika’nın Sesi haberinde,
bazı Arap ülkeleri ve Pakistan’ın ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın zaferini başarılı
bir ‘demokratik’ deneyim olarak olumlu karşıladıklarını da kaydetti.
ECONOMIST:
“TÜRKİYE HİÇ OLMADIĞI KADAR BÖLÜNMÜŞ DURUMDA”
Economist dergisi; 16 Nisan
referandum sonucunu ele aldığı haberinde, Türkiye’nin hiç olmadığı kadar
bölünmüş durumda olduğunu öne sürdü.
Haftalık yayınlanan İngiliz
Economist dergisi, ‘Erdoğan Türkiye’deki Referandumda Zaferini İlan Etti’
başlıklı analizinde;“Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan referandumdan istediği
sonucu elde etti ancak bu kendisi için bile tatmin edici bir sonuç olmadı. Yabancı
gözlemciler, hükümeti oylamayı kendi lehine etkilemekle suçladı. Hayır kampı da
sahtecilik iddialarında bulunuyor. Ülke hiç olmadığı kadar bölünmüş durumda”
dedi.
Partili cumhurbaşkanlığını
merkeze alan anayasa değişikliğinin Türkiye tarihinin ‘en radikal yeniden
yapılanması’ olduğunu yazan Economist, Erdoğan’ın bu sistemle 2029 ve hatta
cumhurbaşkanlığının ikinci dönemi sona ermeden erken seçim kararı alınması
halinde üçüncü bir dönem için de aday olarak 2034’e kadar iktidarda kalmasının
önünü açtığını kaydetti.
“Batılı müttefikler, sonucu
daha az heyecanlı karşıladı. 17 Nisan öğleden sonrası itibariyle dünyanın
hiçbir önde gelen büyük ülkesinin lideri, Erdoğan’ı kutlamış değil” diyen
Economist,“AB ve ABD Dışişleri Bakanlığı, uluslararası gözlemcilerin
değerlendirmeleri gelene kadar oylamayla ilgili yorum yapmayacaklarını açıkladı.
Erdoğan’ın kendisi ise müttefikleriyle köprüleri yeniden inşa etmeye pek de
hevesli görünmüyor. Oylamanın yapıldığı gün, idam cezasını yeniden
yasalaştırmaktan bahsetti. Böyle bir adım, Türkiye’nin AB ile ilişkilerine
zarar verir. Erdoğan uzun zamandır istediği anayasaya artık kavuştu. Ancak
buna, içeride tansiyonun yükselmesi, dışarı da tecrit pahasına ulaşmış
olabilir” diye yazdı.
GUARDIAN:
“ERDOĞAN TÜRKİYE’Yİ SULTANLIĞA ÇEVİRECEK, DİRENİŞ BAŞLAYABİLİR”
Guardian
gazetesi; 16 Nsan referandum sonuçlarına dikkat çektiği haberinde, “Erdoğan
Türkiye’yi sultanlığa çevirecek, direniş yeniden başlayabilir” diye yazdı.
İngiliz Guardian gazetesi,
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Türkiye’yi bir ‘sultanlığa’ çevireceğini, ancak daha
önce de olduğu gibi sivil toplumun yeniden bir direniş başlatabileceğini
kaydetti.
“Cumhurbaşkanı Tayyip
Erdoğan’a eşi benzeri görülmemiş yetkiler veren, geniş kapsamlı bir anayasa
değişikliğinin onaylandığı pazar günkü referandum sonucunda, Türkiye’nin siyasi
tarihinde iç karartıcı ve sonu bilinmeyen yeni bir döneme girdiğini söylemek
abartı olmaz” diyen İngiliz gazetesi, “Uygulanması halinde bu reformlar,
Atatürk’ün Osmanlı İmparatorluğu’nun enkazı üzerine bir cumhuriyet inşa etmesinden
yaklaşık bir yüzyıl sonra Türkiye’yi neredeyse yeniden bir sultanlığa
çevirecek” diye yazdı.
Türkiye’de otokratik
sistemin daha tamamlanmadığını, ilk olarak kuvvetler ayrılığı prensibinin yerle
bir edileceğini belirten gazete, “Türkiye, Atatürk’ün mirasını desteleyenlerle,
alaşağı etmek isteyenlerin, seküler sistemi savunanlarla muhafazakar İslami
değerleri benimseyenlerin, Kürt milliyetçileriyle Türk milliyetçilerinin, bir
zamanlar egemen olan askeri yapıyla AKP elitlerinin arasında bölünmüş bir millet
ve gerilimin daha da artması kaçınılmaz” diye yazdı.
‘Referandumun darbe
girişiminin ardından gelen olağanüstü siyasi baskı altında geçtiğini kaydeden
İngiliz gazetesi, “On binlerce kişi hapse atıldı, onlarca gazeteci sürgün
edilip tutuklandı, on binlerce devlet memuru, akademisyen, hakim de ihraç
edildi. Erdoğan Türkiye’yi ‘kasıtlı olarak’ kutuplaştırdı. Erdoğan’ın otoriter
bir yola sapmasında, güç arzusu, paranoya ve danışman çevresinin giderek
daralması rol oynadı” dedi.
Guardian, Türkiye’de daha
önce olduğu gibi sivil toplumun ‘direniş’ başlatabileceğine de işaret ettiği
haber analizine şöyle devam etti:
“Türkiye’de sivil toplum,
2013’teki Gezi Parkı eylerimlerinde olduğu gibi, giderek artan despotizme karşı
koydu. Türkiye, her ne kadar hırslı ve zalim olsa da tek bir adamın bünyesinde
toplanamayacak veya sıkışıp kalamayacak kadar karmaşık bir ülke. Direniş
yeniden başlayabilir. Fakat şu an için, Erdoğan’ın ülkenin kurumlarını
insafsızca altüst ettiği günlerde, Avrupa’nın sunabileceği bütün desteği hak
eden kişiler, değerler için cesurca mücadele eden ve milyonlarca vatandaşın
boyun eğmek zorunda olmadığını bilen Türkiye’nin demokratları”.
INDEPENDENT
YAZARI COCKBURN: “TÜRKİYE ARTIK OTOKRASİ KULÜBÜNÜN ÜYESİ”
Independent
gazetesi Ortadoğu muhabiri ve yazarı Patrick Cockburn, anayasa değişikliği
referandumundan ‘Evet’ çıkmasına dikkat çektiği haberinde, “Türkiye, Ortadoğu
otokrasileri kulübünün bir üyesi oldu” dedi.
Yazar ayrıca, “Referandum sonrası
ortaya çıkan derin bölünme Türkiye’yi potansiyel düşmanları için bir av haline
getirecek” diye yazdı.
Erdoğan’ın OHAL sayesinde
Meclis’i elinde tuttuğunu, başkanlık sistemiyle de kontrolü tamamen eline
alacağını belirten Cockburn, “Erdoğan, yeni başkanlık sistemiyle zaten bir
süredir OHAL’la keyfi şekilde elinde tuttuğu yasama, yargı ve diğer güç
odaklarını tam kontrolüne alacak. Tüm bunlar dünyada tek partili ya da monarşik
ülkelerin zehirli politikalarına aşina kişilere tanıdık gelecektir” yorumunda
bulundu.
Türkiye’nin geçmişte birçok
Avrupa ülkesinden üstün bir entelektüel enerjisi olduğunu vurgulayan Patrick
Cockburn, “Geçmişte uluslararası gözlemciler Türkiye’nin Ortadoğu ülkelerine
benzediği yanılgısına düşmüştü. Gerçekte siyasi geçmişiyle Türkiye güney Avrupa
ülkelerine benzeyen modern bir ülkeydi. Askeri darbe ve yönetimler oluyor ancak
diğer taraftan gerçek seçimler yapılıyordu ve güçlü bir parlamentosu
bulunuyordu. Sofistike ve etkili bir medyası ve birçok Avrupa ülkesinden üstün
bir entelektüel enerjisi vardı. Ancak artık Türkiye bunları eledi ve Ortadoğu’nun
yoz ve değersiz otokrasileri kulübünün bir üyesi oldu” dedi.
Türkiye’nin üç büyük
şehrinde ‘Hayır’ oyunun çoğunlukta olduğuna dikkat çeken Cockburn, ‘Evet’
baskısına karşın bunun cesaret verici bir göstergesi olduğunu savundu. Cockburn
buna karşın muhalefet liderlerinin yetersiz olduğunu, HDP liderlerinin de
cezaevinde bulunduğunu hatırlattı.
Deneyimli yazar,
referandumun ardından Erdoğan’ın daha da agresif olacağı öngörüsünde de
bulunarak, “Erdoğan için ülkede istikrarı sağlamak zor olacak… Otoriter
liderler genellikle, kontrollerindeki medyayı kullanarak tekel güçlerini
meşrulaştırıyor. Ülke içindeki muhaliflerle de güvenlik güçlerini ve devleti
üzerlerine salarak baş edebilir. Hükümdarlıklarına yönelik gerçek tehlike, iç
ve dış düşmanları kendilerine karşı birleştiğinde oluşur. Türkiye’nin etrafı
birçok düşman ve potansiyel düşmanla -Suriye, Kürtler, İran, Rusya- çevrili ve
bunlar ülkenin derin bölünmüşlüğünü istismar etmenin ne kadar kolay olduğunu
görüyor” değerlendirmeleriyle haber analizini noktaladı.
FINANCIAL
TIMES: “HERŞEY YOLUNDA GİTMEZSE, ERDOĞAN’IN MEŞRUİYETİ SORGULANIR”
Financial
Times gazetesi referandum sonucuna yer verdiği haber analizinde herşeyin
yolunda gitmemesi durumunda Erdoğan’ın meşruiyetinin sorgulanacağını yazdı.
Referandumun
ardından birkaç günün Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan için kritik olduğunu ve
meşruiyetinin sorgulanabileceğini belirten İngiliz ekonomi gazetesi Financial
Times, “Erdoğan, referandumdan sonra OHAL’in uzatılmasını hedeflemişti. OHAL’le
birlikte ise muhaliflerin susturulduğu yönündeki endişelerin artacak. Türkiye,
Avrupa Birliği (AB) ve Batı ile ilişkilerinin iyileştirilmesi yönündeki umutları
aşağı çekecek. Erdoğan referandumdan ‘Evet’ çıkarsa ekonomik olarak güçlü ve
siyasette istikrarı sağlamış bir millet kuracağı sözü vermişti” dedi.
Carnegie Vakfı Türkiye
uzmanı Sinan Ülgen’in, “Erdoğan, çoğunluğun seçtiği bir liderin neredeyse
kendine özgü yollarla ülkenin belli siyasi gündem maddelerini öne çıkarma hakkı
olduğuna hep inandı. Bu prensibinden ödün vermiyor” şeklindeki sözlerine yer
veren Financial Times, Washington Yakın Doğu Araştırmaları Enstitüsü’nden Soner
Çağatay’ın, “Erdoğan ya gizlenmiş iç düşmanları olan Gülencilerden korkuyor, ya
da oyların yeniden sayılmasını isteyen muhalefetten. Önümüzdeki birkaç gün
Erdoğan için kritik. Eğer bir şeyler yolunda gitmezse, meşruiyeti sonsuza kadar
sorgulanır” şeklindeki görüşlerini de aktardı.
Referandumun olası ekonomik
sonuçlarına da yer veren Financial Times, “Yatırımcılar olası bir erken seçim
ya da AB ile ilişkileri iyice gerecek olan idam cezasının getirilmesi
tartışmalarını yakından izleyecek. Ekonomideki zayıflama referandumda en büyük üç
şehrin siyasi çizgisinin neden kaydığını açıklayabilir. Özellikle Erdoğan yeni
İslamist uyanışı için önemli bir şehir olan İstanbul’un referandumda neden
ondan uzaklaştı” ifadelerini kullandı.
NL
TIMES: “HİÇBİR AB ÜLKESİ ERDOĞAN’I KUTLAMADI”
NL
Times gazetesi, referandum sonrası hiçbir AB ülkesinin referandumdaki
zaferinden dolayı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı kutlamadığını öne sürdü.
Hollanda’da yayınlanan NL
Times, “Hollanda dahil, Avrupa Birliği’nde tek bir ülke bile, resmi olmayan
sonuçlara göre elde ettiği gabiliyet dolayısıyla Türk Cumhurbaşkanı Recep
Tayyip Erdoğan’ı kutlamadı. Bazı AB ülkeleri, tebrik yerine eleştiri ve
uyarılar ile yanıt verdi” diye yazdı.
Bazı AB ülkeleri
referandumun sonucu konusunda sessiz kalmayı tercih ederken referandumun Avrupa
ile Türkiye’yi birbirinden daha da uzaklaştıracağı kaygılarının hakim olduğunu
kaydeden Hollandalı gazete, “AB ile
Türkiye arasında işbirliğinin devamı, savaşın yıktığı Suriye’den AB ülkelerine
iltica arayanların akını yavaşlatan anlaşma nedeniyle önemlidir. Aynı zamanda
Avrupa Birliği’nde milyonlarca Türk yaşıyor” sözleriyle haberini noktaladı.
HRW:
“REFERANDUM KAMPANYASI BENZERİ GÖRÜLMEMİŞ SİYASAL BASKI ORTAMINDA YAPILDI”
İnsan Hakları İzleme Örgütü
(HRW), referandum kampanyasının siyasal baskı altında gerçekleştiğini belirtip
idam cezasının geri getirilmesinin felakete yol açacağını savundu.
Örgütün Türkiye temsilcisi
Emma Sinclair-Webb, OHAL KHK’larıyla cumhurbaşkanı ve hükümetin medyayı ele
geçirdiğini, kamusal alanda baskın olduğunu, eleştirileri dile getiren
gazetecilerin ve HDP’li vekillerin tutuklandığını hatırlatarak, “Kampanya eşi
benzeri görülmemiş bir siyasal baskı ikliminde gerçekleşti” dedi.
Yüksek Seçim Kurulu’nun
(YSK) mühürsüz zarf ve pusulaları geçerli sayma kararını ‘tartışmalı’ diye
niteleyen, Sinclair-Webb, Erdoğan’a OHAL’i kaldırma çağrısı yaparak, “Önümüzdeki
günlerde cumhurbaşkanı ve hükümet OHAL’i kaldırmalı ve siyasi durum ne olursa
olsun Türkiye’de insan haklarına bağlılığı muhafaza etmeli” dedi.
Açıklamada, Erdoğan’ın
referandumun ardından ‘zafer konuşması’nda da sinyalini verdiği idam cezası
hakkında da şu ifadeler kullanıldı:
“Erdoğan pazar günkü zafer
konuşmasında idam cezasını geri getirme planlarından söz etti, ki bunu
referandum kampanyası boyunca tekrarlayıp durdu. HRW, doğası gereği geri
döndürülemez, gaddarca ve insanlık dışı olan idam cezasına karşı çıkmaktadır.
İdam cezasının geri getirilmesi Türkiye’yi insan hakları normlarından uzaklaştırır,
felakete yol açar”.
SÜDDEUTSCHE
ZEITUNG: “ERDOĞAN’IN TOTALİTER GÜCE KAVUŞMASIYLA TÜRKİYE BATI’YA VEDA EDİYOR”
Süddeutsche
Zeitung gazetesi; Türkiye’deki anayasa değişikliği referandumundan çıkan
sonuçları ele aldığı haberinde, “Türkiye’de seçimlere dair yolsuzluk
suçlamaları ortadan kalkmadıkça, bu zaferde hükümet darbesinin kokusu
kalacaktır” dedi.
Alman gazetesi, “Türkiye
derin bir bölünme içinde, tıpkı Donald Trump’ın ABD’si gibi. Bu durum şimdiye
dek hiç bu kadar net görülememişti. Türkiye’de seçimlere dair yolsuzluk
suçlamaları ortadan kalkmadıkça, bu zaferde hükümet darbesinin kokusu
kalacaktır. Açık konuşmak gerekirse, bu referandum Olağanüstü Hal koşulları
altında, medyanın engellendiği, muhalif politikacıların tutuklandığı,
Cumhurbaşkanı’na muhalif herkesin gözünün korkutulduğu bir ortamda
yapılmamalıydı. Anayasa değişikliği ve Erdoğan’ın totaliter güce kavuşması ile
Türkiye bir zamanlar izinden gittiği Batılı örneklere veda ediyor. Ortadoğu ve
Kafkaslarlar’daki iktidar örneklerine dahil oluyor” şeklinde kaydetti.
TAGESSPIEGEL:
“TÜRKİYE’YE SIR ÇEVİRMENİN KİMSEYE FAYDASI OLMAZ”
Tagesspiegel
gazetesi de referandum sonuçlarına
ilişkin, “Türkiye’ye şimdi aniden sırt çevirmek bu kişileri bir çatışmanın
ortasına atmak olur. Ki bunun kimseye bir faydası olmaz, aksine büyük zararı
olur” dedi.
Almanya’nın önemli
gazetelerinden Tagesspiegel, “Hemen farklı görüşlere sahip kesimlerden, Türkiye
ile halihazırda ağır aksak ilerleyen AB üyelik müzakerelerinin tamamen
durdurulmasından yana söylemler yükselir oldu. Otokrat Erdoğan’a sert çıkalım,
onu kapı dışarı edelim sesleri geldi: Bazıları ‘Avrupalıların terbiyesizliklere’
o kadar tahammül etmelerinin ardından bu tür bir yanıtın uygun olduğunu
düşünüyor. Ancak bu yine de yanlış olur. Çünkü Türkiye sadece Batı birliğinin
ortağı değil aynı zamanda kolay kolay vazgeçilemeyecek güvenlik yapısının da
bir parçası. Ayrıca Avrupa devletlerinin ekonomik partneri konumunda da.
Unutulmaması gereken bir diğer konu ise kuşaklardır milyonlarca Türk’ün Almanya’da
yaşıyor olması. Türkiye’ye şimdi aniden sırt çevirmek bu kişileri bir
çatışmanın ortasına atmak olur. Ki bunun kimseye bir faydası olmaz, aksine
büyük zararı olur” diye yazdı.
FRANKFURTER
ALLGEMEINE ZEITUNG: “AB, TÜRKİYE İLE ÜYELİK MÜZAKERELERİNİ GERÇEKTEN KESMELİ”
Frankfurter
Allgemeine Zeitung ise referandum sonuçlarını Türkiye - AB ilişkileri açısından
yorumladığı haber analizinde, “AB, Türkiye ile üyelik müzakerelerini gerçekten
kesmeli” dedi.
Almanya’da
yayınlanan Frankfurter Allgemeine Zeitung agzetesi şöyle devam etti.
“Avrupalılar yeni bir
realiteyi kabul etmeli ve zaten sadece komediden ibaret olan Türkiye ile üyelik
müzakerelerini gerçekten kesmeli. En azından bunu. Evet Avrupa Birliği, NATO
üyesi Türkiye ile sağlam ve sıkı ilişkilere sahip olmayı önemsiyor. Ancak sıkı
ve sağlam ilişki Türkiye’nin AB üyesi olma eşiğinin altında da mümkün olabilir.
Belki de İngiltere ile gelecekte kurulacak ilişki buna bir örnek teşkil
edebilir. Türkiye’nin AB üyeliği zaten başından beri tartışmalıydı. Bunun
dışında şu da düşünülmeli: Batı Avrupa’da yaşayan Türklerin büyük çoğunluğu,
yani özgür, demokratik, ulusalcılığın sarhoşluğuna kapılmayan bir toplumda
yaşayabilen ancak Türkiye için otoriter rejimi isteyen insanlar Erdoğan’ın tek
adam sistemini onayladı”.
NÜRNBERGER
ZEITUNG: “SORUN ALMANYA’YA TAŞINIRSA TÜRKLERE MEMLEKETİNİZE DÖNÜN DİYEN SADECE
AFD’LİLER OLMAYACAK”
Nürnberger Zeitung
gazetesi; Türkiye’deki son gelişmelere vurgu yaptığı haberinde,“Bazıları bir iç
savaş tehdidinden bile bahsediyor. Almanya’daki Türkler ve Türk kökenliler bu
olası sonuçların bilincinde mi? Bu devlet (Almanya) Türkiye’nin kendi içindeki
tartışmalarının buraya taşınmasına izin vermez ve veremez de. Ancak yine de
böyle bir durumun ortaya çıkması halinde Erdoğan taraftarlarına Türkiye’ye geri
dönme çağrısında bulunacaklar sadece AfD’li siyasiler olmayacaktır” diye yazdı.
Alman gazetesi, “Erdoğan
her zaman kutuplaştırmış, hedefine ulaşmak için bir ‘düşmana’ ihtiyaç
duymuştur. Ancak şimdi Türkiye’de ve yurt dışında kendi halkını hiç olmadığı
kadar derinden bölmüş oldu. Hatta bazıları bir iç savaş tehdidinden bile
bahsediyor. Almanya’daki Türkler ve Türk kökenliler bu olası sonuçların
bilincinde mi? Bu devlet (Almanya) Türkiye’nin kendi içindeki tartışmalarının
buraya taşınmasına izin vermez ve veremez de. Ancak yine de böyle bir durumun
ortaya çıkması halinde Erdoğan taraftarlarına Türkiye’ye geri dönme çağrısında
bulunacaklar sadece AfD’li siyasiler olmayacaktır” şeklinde kaydetti.
DEUTSCHE
WELLE: “AVRUPA, TÜRKİYE’NİN AB SÜRECİNİ TARTIŞIYOR”
Referandumdan
‘Evet’ sonucunun çıkmasının ardından Türkiye’nin AB üyeliği tartışmaya açıldı.
Avrupalı siyasetçiler, idamın geri getirilmesi durumunda Türkiye’nin AB üyelik
sürecinin durdurulmasını talep ediyor.
Fransa’da Elysee Sarayı’ndan
yapılan açıklamada Türkiye’de idam cezasının yeniden yürürlüğe konulmasına
yönelik bir referandum düzenlenmesinin Avrupa değerlerinin kırılması anlamına
geleceği belirtildi. Açıklamada Türkiye’deki referandum sonuçlarının Türk
toplumunun bölündüğünü gösterdiği belirtilerek “Avrupa Konseyi ile ilişkiler
çerçevesindeki değer ve sorumluluklar nedeniyle Türk hükümeti siyasi ve sosyal
yaşamın bütün kesimleri ile özgür ve açık bir diyalog yürütmek zorundadır. İdam
cezasıyla ilgili bir referandumun organize edilmesi elbette bu değer ve
sorumluluklardan kopulduğunu gösterecektir” denildi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğan, referandumdan ‘Evet’ çıkması halinde idam cezasının getirilmesi
konusunu Başbakan Binali Yıldırım ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile
görüşeceğini belirtmişti. Erdoğan idam cezasıyla ilgili olarak "Bir halk
oylaması da onun için yaparız. Hiç endişe etmeyin" diye konuşmuştu.
Avrupa Parlamentosu’ndaki
en büyük grup olan muhafazakar Avrupa Halk Partisi’nin (EVP) Başkanı Manfred
Weber Türkiye ile ilişkilerde yeni bir başlangıç yapılmasını talep etti. Weber,
“Durumu yeniden değerlendirmeli ve buna uygun kararlar almalıyız" diye
konuştu. Weber, Türkiye’ye terörle mücadele, göç ve ekonomi politikaları ya da
öğrenci ve kültür değişim programları gibi konularda ortaklık önerisinde
bulunulması gerektiğini belirterek "Ancak bunun anlamı Türkiye’nin AB
üyeliğinin masadan kalkmasıdır” dedi.
Weber,
Türkiye’de toplumun referandum nedeniyle bölündüğünü, bu gelişmenin endişe
verici olduğunu söyleyerek "Türk yönetimi hukuk devleti ve demokrasiden
ayrılma çizgisi izleme kararı aldı.
Avrupa Parlamentosu
Sosyalist Grubu Başkanı Gianni Pittella, Brüksel’de yaptığı açıklamada Türkiye’deki
referandumun sonucunu ‘Demokrasi ve hukuk devletine sert bir darbe’ şeklinde nitelendirdi.
Türk hükümetinin anayasa değişikliklerini uygulama geçirme kararı alması
halinde Türkiye ile AB üyelik görüşmelerinin kesilmesi gerektiğini belirten
Pittella, “Erdoğan AB kapılarını bu referandumla kapattı” dedi. Pittella
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Türkiye’yi giderek otoriter bir rejime dönüştürdüğünü
savundu.
Hristiyan Demokrat Birlik
Partisi’nin dış politika uzmanı Norbert Röttgen de Alman haber ajansı dpa’ya
yaptığı açıklamada, Türkiye ile AB üyelik müzakerelerinin resmi olarak kesilmesini
talep etti. Röttgen, “Avrupa’nın hukuk devleti ve demokrasi gibi temel
prensiplerine karşı yönde karar veren bir ülke ile üyelik müzakerelerinin devam
ettirilmesi, kendi içinde çelişki olur” dedi.
Röttgen, Türkiye ile AB
üyelik müzakerelerinin devam ettirilmesinin ‘derin bir sahtekarlık ve Avrupa’nın
demokrasi ve hukuki açıdan güvenilirliğine büyük oranda zarar vermesi’ anlamına
geleceğini kaydetti.
Hristiyan Demokrat Birlik
Partisi (CDU) Avrupa milletvekili Elmar Brok, idam cezasının geri getirilmesine
karşı Türkiye’yi uyardı. Die Welt gazetesine açıklama yapan Brok, idam cezasının
geri getirilmesi durumunda, “Türkiye’nin AB üyelik müzakereleri başarısızlıkla
sonuçlanır” şeklinde konuştu.
Ocak 2017’ye kadar AP Dış
İlişkiler Komisyonu Başkanı olarak da görev yapan Brok, anayasa değişikliği
referandumunun sonucunun tek başına, Türkiye ile AB üyelik müzakerelerinin
resmi olarak sonlandırılması için bir gerekçe olmadığını kaydetti.
Referandumun sonucunda
Türkiye dışında sandığa giden seçmen de önemli rol oynadı. Ancak yurt dışı
seçmeninin 2014’deki cumhurbaşkanlığı seçimine kıyasla Erdoğan’a desteğinin
azaldığı görüldü.
Türkiye genelinde seçime
katılım yüzde 86 olarak kayıtlara geçerken bu oran yurt dışında yüzde 47
civarında gerçekleşti. Yurt dışındaki katılım Türkiye’dekinin yarısı kadar olsa
da Türkiye dışında sandığa giden seçmen oranı şu ana kadar yapılan seçimlerde
en yüksek seviyede kaydedilmiş oldu.
Türkiye dışında 2014
yılındaki cumhurbaşkanlığı seçiminde seçmenin yüzde 8’i, Kasım 2015 genel
seçimlerinde ise yüzde 41.5’i oy kullanmıştı.
Kasım 2015 genel
seçimleriyle karşılaştırıldığında Almanya ve Hollanda’da seçime katılım
bakımından büyük bir değişim yaşanmadı. Ancak referandum öncesi Almanya ve
Hollanda ile AKP hükümeti arasında yaşanan gerginliğin katılıma az da olsa
yansıdığı gözlendi.
2015’te Almanya’da katılım
oranı yüzde 41 ve Hollanda’da yüzde 46’ydı. Pazar günkü referandumda ise
Almanya’daki seçmenin yüzde 46’dan fazlası sandığa gitti ve yüzde 63
değişikliklere "Evet" oyu verdi. Kasım 2015 genel seçimlerinde
seçmenin yüzde 60’ı AKP’ye destek vermişti.
Hollanda’da ise referanduma
katılım yüzde 48’e ulaştı. 2015’te bu ülkedeki seçmenin yüzde 70’i AKP’yi
desteklerken referandumdaki Evet oyları
yüzde 71 oldu.
Yurt dışı oylarına
bakıldığına öne çıkan bir diğer unsur da AKP ile MHP arasındaki ittifakın
sandığa yansımaması.
Kasım 2015 genel
seçimlerinde AKP, yurt dışındaki oyların toplam yüzde 56’sını, MHP de yüzde 7’sini
almıştı. Anayasa referandum sonuçlarına göre bu iki partinin oluşturduğu ‘Evet’
kampı yurt dışındaki oyların yüzde 59’unu alabildi.
16
Nisan referandumu Erdoğan’a yurt dışında seçmenin desteği açısından da dikkat
çekici sonuçlar ortaya koydu. 2014’teki cumhurbaşkanlığı seçiminde yurt
dışındaki oyların yüzde 62’sinden fazlasını alan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğan, bu referandumda ise MHP ile işbirliğine rağmen Türkiye dışında
toplamda yüzde 59 oranında destek bulabildi.
Ağustos 2014 seçiminde
Almanya’da yüzde 68 destek alan Erdoğan, bu referandumda yüzde 63 oranında
‘Evet’ desteği elde edebildi. Hollanda’daki oy dağılımına bakıldığında ise 2014’te
yüzde 79’un desteğini arkasına alan Erdoğan’ın 16 Nisan referandumunda yüzde 71
destek alabildiği gözlendi.
2014 cumhurbaşkanlığı
seçiminde Erdoğan’a yüzde 51 ile destek vermiş ve Türkiye kökenli Kürt nüfusun
yoğun olarak yaşadığı İsveç’te de referandumda yüzde 53 oranında ‘Hayır’ oyu
çıktı.
Renk değiştiren bir diğer
ülke ise Avustralya. Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olması için yüzde 56 destek
vermişken, anayasa değişikliğinde ise yüzde 58 oranında karşıt görüş hakim
geldi.
Erdoğan’ın
cumhurbaşkanlığına 2014’te yüzde 80 ile Avrupa’da en çok destek vermiş olan
Avusturya’da da referandumda "Evet" diyenlerin oranın yüzde 73’e
gerilediği görüldü.
SEÇİM
GÖZLEMCİSİ: “TÜRKİYE’DE NE İŞİNİZ VAR DEDİLER”
Avrupa
Konseyi seçim gözlemciler heyeti üyesi Andrej Hunko, davet ve resmi kimliğe
rağmen Diyarbakır ve Mardin’de çalışmalarının polis tarafından engellendiğini
öne sürdü.
Hunko
DW Türkçe’nin sorularını yanıtladı:
Türkiye’nin de üyesi bulunduğu
Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nin referandum için Türkiye’ye gönderdiği 23
kişilik heyette yer alan Alman Sol Parti milletvekili Andrej Hunko, Diyarbakır
ve Mardin’deki seçim gözlem çalışmalarının polis tarafından engellendiğini
açıkladı. Türk hükümetinin daveti ve üzerlerindeki resmi kimliğe rağmen
sandıktan uzaklaştırıldıklarını belirten Hunko, Avrupa Konseyi’nin müdahalesi
üzerine görevlerine dönebildiklerini söyledi.
DW
Türkçe: Cuma gününden bu yana Avrupa Konseyi’ne bağlı 23 kişilik seçim gözlem
heyetinin üyesi olarak Türkiye’desiniz. Diyarbakır ve Mardin’de Türk polisi
tarafından çalışmalarınızın engellendiği suçlamasında bulundunuz. Tam olarak
neler yaşandı?
Hunko:
Türk hükümetinin davetlisi olarak seçimleri gözlemlemek üzere buradayız. Bu
davet Türkiye’nin her köşesi için geçerli. Yani nereye isterseniz oraya
gidebilirsiniz. Ben Avusturyalı parlamenter Stefan Schennach ile birlikte
Diyarbakır’a gittim. Seçimleri gözlemlemeye başladık. Önce her şey sakindi.
Diyarbakır’ın Sur ilçesinde aşırı bir polis yoğunluğu vardı, ağır silahlara
sahiplerdi. Tabancalarla sivil polisler sandık mahalinde dolaşıyordu. Orada
durdurulduk.
DW
Türkçe: Sandık mahalinde miydiniz, dışarıda mı?
Hunko:
Hayır,
dışarıda okul bahçesindeydik. Okul kapısının önünde durdurulduk, bize içeri
giremeyeceğimiz söylendi. Orada yarım saat tartıştık, resmi kimliklerimizi
gösterdik ama işe yaramadı ve dışarıya atıldık. Sonra şehre indik. Bir saati
aşkın bir süre sivil polisler bizi takip etti. Avrupa Konseyi’ni arayıp
bilgilendirdik. Onlar da Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü ile irtibata geçti ve iki
saatlik aradan sonra çalışmamıza devam edebildik. Ardından köyler üzerinden
Mardin’e vardık. Oyların sayımı safhasında yine aynı şeylerle karşılaştık.
Sandık mahaline girdik, gözleme başladık ki oradaki amir tarafından dışarı
çıkarıldık.
DW
Türkçe: Polis bu duruma ne gerekçe gösterdi? Sonuçta resmi kimliklere
sahiptiniz. Size ne dediler?
Hunko:‘Niye
Almanya’daki ya da Avusturya’daki seçimleri gözlemlemiyorsunuz, Türkiye’de ne
işiniz var’ gibi hoş olmayan sözlerle karşılaştık. Türk kökenli tercümanımıza
da kaba bir şekilde ‘Bunları buraya siz mi getirdiniz?’ diye sordular. Emniyet’te
yarım saat oturduk, sonunda Diyarbakır Emniyeti’ne ulaşabildiler. Kim
olduğumuzu anlattık, ardından oy sayımını gözlemleyebildik. Ama başını kaçırmış
olduk.
DW:
AGİT gözlemcileri gibi Avrupa Konseyi heyeti de Türk hükümetinin daveti üzerine
Türkiye’ye geldi, değil mi?
Hunko:
Evet, hatta AGİT’e göre bizimki daha kapsamlı yetkiye sahip. Avrupa Konseyi
yönetmeliklerine göre bizim aslında davete de ihtiyacımız yok. Türkiye Avrupa
Konseyi üyesi ve Konsey kurallarına göre üye ülke davet olmasa bile seçimleri
istediğimiz yerde gözlemleyebilmemizi garantilemek zorunda. Kaldı ki bizim de
AGİT gibi Türk hükümetinden davetimiz vardı.
DW:
Avrupa Konseyi heyeti de AGİT de bugün referanduma ilişkin geçici raporlarını
açıklayacak. Konsey’in nihai raporu ne zaman açıklanacak?
Hunko:
Avrupa Konseyi raporunun Nisan ayı içinde sunulacağını tahmin ediyorum. Nisan’ın
son haftasında Strasbourg’da Parlamenter Meclisi oturumu var. O zamana kadar
raporu tamamlayacağımızı düşünüyorum. Ama her halükarda Nisan ayında Türkiye’nin
yeniden denetim mekanizmasına dâhil edilmesi konusu da karara bağlanmış olacak.
Biliyorsunuz Türkiye 2004 yılında denetim mekanizmasından çıkarılmıştı. Bunun
nedeni Parlamenter Meclisi’nin Türkiye’deki durumun düzeldiğine yönelik
görüşüydü. Denetim Komisyonu (Mart ayında) Türkiye’nin yeniden mekanizmaya
dâhil edilmesini kararlaştırdı. Yani artık hukuk devleti, demokrasi, insan
hakları dâhil olmak üzere çok daha yoğun bir gözetim söz konusu. Avrupa Konseyi
tarihinde ilk kez denetim mekanizmasından çıkarılmış bir ülke yeniden denetime
alınmış oluyor. Bu konuyla ilgili karar Nisan sonunda verilecek ve tabii ki
seçim gözlemleriyle ilgili rapor da bu kararda etkili olacak.
AVRUPA
KOMİSYONU: “USULSÜZLÜKLERLE İLGİLİ SORUŞTURMA BAŞLATIN
Avrupa
Komisyonu, referandumda olduğu iddiaedilen usulsüzlüklerle ilgili Türkiye’nin
şeffaf bir soruşturma başlatmasını istedi.
Yüksek Seçim Kurulu (YSK)
referandum oylarının sayılmaya başlamasından kısa süre sonra, dışarıdan
getirildiği kanıtlanmadıkça mühürsüz zarf ve pusulaların geçerli sayılacağını
açıklamıştı.
Karar muhalefet tarafından
tepkiyle karşılanırken, yaşananlar ‘şaibe’ diye nitelenmişti. CHP ise
referandumun iptali için YSK’ya başvurmuştu.
Avrupa Komisyonu Sözcüsü
Margaritis Schinas, “Türk yetkililere sonraki adımları çok dikkatli
değerlendirmeleri ve referandumun ardından en geniş ulusal uzlaşmayı
sağlamaları çağrısı yapıyoruz” dedi.
YSK’nın mühürsüz pusula ve
zarf kararına geniş yer ayıran Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT)
raporunu hatırlatan sözcü, “Ayrıca yetkililerden iddia edilen usulsüzlüklere
ilişkin şeffaf bir soruşturma başlatılmasını istiyoruz” diye konuştu.
IMF:
“TÜRKİYE, GÖRECE OLUMLU”
Uluslararası
Para Fonu (IMF), referandum öncesi hazırladığı Dünya Ekonomik Görünüm raporunda
Türkiye’de ekonomik görünümün "gölgeli" olduğunu, bunun yükselen
siyasi belirsizlik, güvenlik endişeleri ve jeopolitik faktörlerden
kaynaklandığını bildirdi. Türkiye’nin bu yıl yüzde 2.5, gelecek yıl yüzde 3.3
büyüyeceği tahmininde bulunan IMF, gelecek yıl enflasyonun tek haneye düşeceği,
cari açık ve işsizlikte de azalma görüleceğini öngördü.
ANKA’ya göre, IMF’nin Dünya
Ekonomik Görünüm Nisan Raporu yayımlandı. Referandumdan önce hazırlanan raporda
ekonomik aktivitenin, jeopolitik faktörler Orta Doğu’nun bazı bölümleri ve
Türkiye’de büyümeyi geriletirken genelde petrol ve petrol dışı hammadde
ihracatçısı ülkelerde zayıf kaldığı belirtildi.
Raporun ‘Yükselen Piyasalar
ve Gelişmekte Olan Ekonomiler’deki beklentilere ilişkin bölümünde şöyle
denildi:
“Yükselen ve gelişmekte
olan Avrupa’da ekonomik beklentiler, Türkiye hariç görece olumlu. Genel olarak
grubun büyümesinin 2017 yılında yüzde 3.0 düzeyinde kalacağı, 2018’de ise yüzde
3.3’e yükseleceği tahmin ediliyor. Türkiye’de, 2017’de büyümenin daha güçlü net
ihracat ve ılımlı mali teşvikler üzerinde temellenerek yüzde 2.5’a ulaşmasıyla
birlikte, 2016’nın üçüncü çeyreğindeki keskin bir yavaşlamadan sonra,
aktivitede ılımlı bir hızlanma tahmin ediliyor”.
Görünüm yükselen siyasi
belirsizlik, güvenlik endişeleri, liranın değer kaybı kaynaklı döviz cinsinden
borçların artan yükü dolayısıyla gölgeli. Bölgenin geri kalan kısmında büyümenin,
kimi ülkelerde artan ücretler güçlü tüketim artışını desteklerken, geçici bir
yavaşlamadan sonra hızlanması bekleniyor."
Rapordaki tahminlere göre
Türkiye’de bu yıl enflasyon yüzde 10.1 olacak, gelecek yıl tek haneye düşerek
yüzde 9.1’e inecek. Cari açık bu yıl yüzde 4.7, gelecek yıl ise yüzde 4.6
olacak yani o da düşecek. IMF işsizliğin düşeceği tahmininde de bulundu.
İşsizlik bu yıl yüzde 11.5, gelecek yıl ise yüzde 11.0 düzeyinde seyredecek.
Rapora göre dünya ekonomisi
bu yıl yüzde 3.5 büyüyecek. ABD’de büyüme bu yıl yüzde 2.3, gelecek yıl yüzde
2.5 olacak. Avro bölgesinin bu yıl yüzde 1.7, gelecek yıl yüzde 1.6 olacağını
öngören IMF, Almanya’nın bu yıl yüzde 1.6, gelecek yıl ise yüzde 1.5
büyüyeceğini tahmin etti.
Japonya’da büyüme bu yıl
yüzde 1.2, gelecek yıl yüzde 0.6 olacak.
Yorumlar
Yorum Gönder