DÜNYA BASINI VE TÜRKİYE 26 NİSAN 2017

uzaydan türkiye ile ilgili görsel sonucuNEW YORK TIMES: “TÜRKİYE’NİN BASKINLARI ABD’NİN MÜTTEFİKLERİNİ HEDEF ALDI”
New York Times gazetesi; TSK’nın‘Ülkemizin ve milletimizin birlik, bütünlük ve güvenliğine kast eden bölücü terör örgütü PKK’ya ait terör yuvalarının yok edilmesi maksadıyla; uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarımız kapsamında 25 Nisan 2017 günü saat 02.00’de, Irak kuzeyi/Sincar Dağı ve Suriye kuzeydoğusu/Karaçok Dağı bölgelerine hava harekâtı icra edilmiş ve belirlenen terörist hedefleri tam isabetle vurulmuştur’ şeklindeki açıklamasına dikkat çektiği haberinde, “Türkiye’nin baskınları ABD’nin Irak ve Suriye’deki müttefiklerini hedef aldı” dedi.
“Türkiye’nin baskınları ABD’nin Irak ve Suriye’deki müttefiklerini hedef aldı” diyen Amerikan New York Times gazetesi, “ABD’nin İslam Devleti’ne karşı sürdürdüğü askeri operasyon için yeni komplikasyonlar yarattı.Türk savaş uçakları, Salı günü Irak ve Suriye’de Kürt savaşçılarını pek rastlanmayan bir yoğunlukla bombaladı, bu da ABD’nin İslam Devleti’ne karşı sürdürdüğü askeri operasyon için yeni komplikasyonlar sunuyor. Türk askeri hedefleri arasında, Suriye’de ABD’nin desteğiyle İslam Devleti’ne karşı operasyonlarda önemli bir rol oynayan Kürt milisi YPG de vardı”  diye yazdı. Türk baskınlarından birinin yanlışlıkla Sincar Dağındaki Peşmerge güçlerini vurarak en az beş peşmergeyi öldürmesinin bölgedeki gerilimi artırdığını belirten New York Times, “Türkiye ABD’yi operasyonun başlamasından bir saatten az bir süre önce bilgilendirdi. Amerikalı yetkililer, Türkiye’den uygun koordinasyon olmadan harekete geçmemesini istediklerini ancak talebin dikkate alınmadığını söylediler” dedi.
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mark Toner’in, ‘Koalisyonun onayı olmadan gerçekleşen baskınlardan büyük bir kaygı duydukları’ açıklamasına ve Irak Hükümetinin tepkisine de yer veren New York Times, “Türk baskınları, İslam Devletine karşı operasyonların nasıl sürdürülmesi gerektiği konusunda ABD ile Türkiye arasında devam eden derin gerilimlere işaret ediyor” diye yazdı.
İki ülkenin YPG milisleri konusunda keskin görüş ayrılıklarının olduğunu, ABD askeri yetkililerinin YPG’iRakka operasyonu için esaslı bir ortak olarak gördüklerini vurgulayan ABD’li gazete, “Türk Hükümetinin ise YPG’nin, Türkiye, ABD ve Avrupa tarafından terör örgütü olarak tanımlanan PKK’ya çok yakın bağları olduğu konusunda ısrar ediyor” dedi.
ABD’li yetkililerin Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın referandumu kazandıktan sonra tutumunu yumuşatacağını umduklarını kaydeden New York Times, “ABD Başkanı Donald Trump Erdoğan’ı kutlamak için aradı. Yumuşama umudu ise hava baskınlarıyla yok olduğu gibi göründü” diye yazdı.













ABD’DEN TÜRKİYE’YE HAREKAT ELEŞTİRİSİ
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mark Toner TSK’nin Sincar ve Karaçok’ta yaptığı hava saldırılarını koalisyon güçlerinin onaylamadığını söyledi. Toner “Türkiye hükümetine kaygılarımızı doğrudan ilettik” dedi.
Türkiye’nin Irak’ın kuzeyindeki Sincar Dağı ve Suriye’nin kuzeydoğusundaki Karaçok’ta PKK ve PYD’ye yönelik düzenlediği operasyonlarda en az 20 kişi hayatını kaybetti.
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mark Toner saldırıların Suriye ve Irak’ta IŞİD’e karşı savaşan ABD öncülüğündeki koalisyon tarafından onaylanmadığını belirterek kaygılı olduklarını söyledi. “Bu kaygılarımızı Türkiye hükümetine doğrudan ilettik” diyen Mark Toner “Bu saldırılar koalisyon tarafından onaylanmadı ve partnerimiz olan güçlerin talihsiz kayıplarına yol açtı” diye konuştu.
Sözcü Mark Toner, “PKK konusundaki kaygılarını anlıyoruz ancak bu tarz harekâtlar dürüst olmak gerekirse koalisyonun IŞİD’e karşı mücadele çabalarına ve bu savaşı yürüten karadaki ortaklarımıza zarar veriyor” ifadelerini kullandı.
Reuters’in haberine göre Amerikalı bir komutan YPG komutanlarıyla birlikte Suriye sınırı yakınında saldırının düzenlendiği bölgede incelemelerde bulundu. YPG Karaçok Dağı’nda medya merkezi, radyo istasyonu ve iletişim biriminin de olduğu karargâhının vurulduğunu açıkladı. YPG Sözcüsü RedurHelil saldırıda 20 savaşçılarının hayatını kaybettiğini, 3’ü ağır olmak üzere 18 kişinin de yaralandığını duyurdu. Suriye Demokratik Güçleri’nin siyasi kanadı olan Suriye Demokratik Konseyi Eş Başkanı İlham Ahmed de ABD’den Türkiye’ye karşı hava koruması talep ettiklerini söyledi.
Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Peşmerge Bakanlığı da Sincar Dağı’ndaki operasyonda 5 Peşmergenin hayatını kaybettiğini ve 9’unun da yaralandığını açıkladı. Açıklamada “Meydana gelen tüm sorunların ve çatışmaların sebebi PKK’nın Şengal’deki varlığıdır” denildi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Reuters haber ajansına verdiği mülakatta operasyonun ABD, Rusya ve Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’ne önceden iletildiğini söylemiş, Peşmergelerin ölmüş olmasının arzu edilmediğini ve üzüntü verici olduğunu ifade etmişti. Erdoğan “Sincar bölgesi bizim için ikinci bir Kandil’dir. Biz ikinci bir Kandil’in oluşmasına müsaade etmeyeceğiz” diye konuşmuştu.

TÜRKİYE 155’İNCİ SIRAYA GERİLEDİ
Sınır Tanımayan Gazeteciler’in 2016 yılı raporu, basın özgürlüğünün demokrasilerde de gerilediği tespitinde bulunuyor. Endekste son 12 yılda 57 basamak gerileyen Türkiye, 180 ülke arasından 155’inci sıraya düştü.
Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) örgütünün Dünya Basın Özgürlüğü raporunda demokrasiler dahil olmak üzere gazetecilerin durumunun kötüleştiğine dikkat çekiliyor. Raporda “Liderlerin medya düşmanı söylemi, baskıcı yasalar ve siyasetin nüfuz kurma çabaları dünya çapında gazeteciler ve medya mensuplarının durumunun kötüleşmesine katkı sağlamaktadır” ifadesi yer aldı.
Sınır Tanımayan Gazeteciler örgütünün sözcüsü Michael Rediske, demokratik ülkelerdeki kötü gidişatın endişe verici olduğunu belirterek, ABD, Polonya veya İngiltere gibi ülkelerde lider politikacıların gazetecilere yönelik küçümseyici tavırlarını gizlemekten sakınmadıklarını kaydetti.
Mısır ve Burundi gibi ülkelerde hükümetlerin basına karşı acımasız tutumunun, yıllık raporla çizilen tablonun daha da olumsuz olmasına yol açtığını kaydeden Sınır Tanımayan Gazeteciler örgütü, Suriye, Libya veya Yemen gibi kriz ve savaş ülkelerinde gazetecilerin her yönden ölümcül tehlikeyle karşı karşıya olmaya devam ettiğine dikkat çekiyor.
180 ülkenin yer aldığı Basın Özgürlüğü Endeksi’nde Türkiye bu yıl da geriledi ve dört basamak inerek 155’inci sırada yer aldı. 15 Temmuz darbe girişiminin ardından bağımsız gazetecilere ve medyaya baskının daha önce hiç görülmemiş bir seviyeye çıktığına dikkat çekilen raporda, yaklaşık 150 gazetecinin hapiste olduğu, 150’ye yakın medya kuruluşunun kapatıldığı ve yüzlerce basın kartının iptal edildiği vurgulanıyor. Medyada çoğulculuğun büyük ölçüde yok edildiğini ve geriye kalan az sayıda bağımsız medyanın da sürekli korku içinde çalıştığını kaydeden Sınır Tanımayan Gazeteciler örgütü, Türkiye’nin son 12 yılda Basın Özgürlüğü Endeksi’nde toplam 57 basamak gerilediğini hatırlatıyor.
Sınır Tanımayan Gazeteciler tarafından incelenen 180 ülkenin yaklaşık üçte ikisinde durumun geçen yıl zarfında kötüleştiği tespit edilmiş. Bu olumsuz gelişmenin arkasında demokratik ülkelerde siyasetçilerin gazetecilere sözlü olarak saldırmaları, hükümetlerin istihbarat teşkilatlarının gözetleme yetkilerini artırmaları ve gizli belgeleri ifşa edenleri tehdit etmeleri de gerekçe olarak gösteriliyor.
Basın Özgürlüğü Endeksi’nde Finlandiya altı yıl sonra birinciliği kaybetti. 2016 sonunda muhtemelen Başbakan JuhaSipilä’nin baskısı sonucu kamu radyo ve televizyon kurumu YLE’nin, siyasetçinin Panama Belgeleri ile olası bağlantıları konusundaki haberlerini durdurması ülkeye puan kaybettirdi ve Finlandiya’yı üçüncü sıraya düşürdü.
Yeni listenin ilk sırasında Norveç, ikinci sırasında da İsveç bulunuyor. Bu ülkelerde devlet dairelerine dair bilgilere erişimde uygulamaların daha da liberalleştirilmesi ve gazetecilerin kaynaklarının korunmasına ilişkin yeni düzenlemeler olumlu gelişmeler olarak öne çıkıyor.
Almanya listede bu sene de 16’ncı sırada. Gazetecilere yönelik çok sayıda saldırının, tehditlerin ve ürkütme hedefli eylemlerin söz konusu olduğuna dikkat çeken Sınır Tanımayan Gazeteciler örgütü, medya mensuplarının sık sık adalet makamlarının veya istihbarat teşkilatlarının hedefi olduğunu kaydediyor.

Dünya Basın Özgürlüğü raporunda ABD ise iki basamak gerileyerek 43’üncü sırada yer alıyor. Araştırmacı gazetecilere ve gizli belgeleri ifşa eden kişilere yönelik kovuşturmaların endişe verici boyutlara ulaştığını vurgulayan rapor, Başkan Donald Trump’ın da eleştirel medyaya yönelik sistematik hakaretlerle ABD’nin basın özgürlüğünün koruyucusu olma geleneğinden uzaklaştığı belirtiliyor.
148’inci sıradaki yerini koruyan Rusya’da ise hükümetin eleştirel medyaya karşı sert çizgisinde bir değişiklik görünmüyor. Devlet yönetimi ülkenin en büyük medya kuruluşu olan RBK içindeki eleştirel gazetecilerin yerine Kremlin’e sadık isimlerin getirilmesini sağlamakla eleştiriliyor. İnternet kullanıcılarına baskı da yeni ceza yasalarıyla artırılırken, kitlesel gözetleme mekanizmaları da yaygınlaştırılıyor.
176’ncı sırada bulunan Çin’de yaklaşık 100 medya çalışanı mesleklerini icra ettikleri için hapiste. Devlet Başkanı ŞiCinping yönetiminde muhaliflere yönelik baskının daha da arttığına dikkat çekiliyor.
Kolombiya’da FARC gerillaları ile hükümet arasında imzalanan barış anlaşması, 52 yılda 260 binden fazla insanın öldüğü ve sansür ile medyaya yönelik şiddete de neden olan çatışmaların bitmesini sağlamıştı. 2016, yedi yıl aradan sonra ilk kez ülkede hiçbir gazetecinin işi başında öldürülmediği yıl olarak kayıtlara geçti.
Ortadoğu ve Kuzey Afrika gazeteciler için en tehlikeli bölgeler olmayı sürdürüyor. 161’inci sıradaki Mısır’da 20’den fazla gazeteci hapiste, bir kısmı hakkında yıllardır bir iddianame bile hazırlanmış değil. Yıllardır süren savaş nedeniyle Suriye gazeteciler için dünyanın en tehlikeli ülkesi. 177’nci sıradaki ülkede 2016 yılında en az 11 profesyonel ve sekiz vatandaş gazeteci yaptıkları işlerle bağlantılı olarak öldürüldüler.
Bazı ülkelerde ise İslamcı gruplar gazetecileri tehdit etmeyi sürdürüyor. 120’nci sıradaki Afganistan’da Taliban ve IŞİD medya çalışanlarına yönelik acımasızca şiddet uygulamaya devam ederken, ülkede 2016’da en az 10 gazetecinin işlerini yaparken öldürüldüğü kaydediliyor. 146’ncı sırada bulunan Bangladeş’te de özellikle sekülerblog yazarları İslamcı grupların hedefinde. 139’uncu sıradaki Pakistan’da ise eleştirel gazetecilerin radikal grupların, İslamcı örgütlerin ve istihbarat teşkilatlarının tehdidi altında olduğu belirtiliyor.
Daha önce 10 yıl boyunca listenin son sırasında bulunan Eritre, bir basamak yükselerek 179’uncu sıraya çıktı. 2016’da az sayıda yabancı gazetecinin ülkeye girip, yoğun gözetim altında da olsa haber yapmasına izin verildiği bildiriliyor. Basın Özgürlüğü Endeksi’nde sonunculuk bu yıl Kuzey Kore’nin oldu. Ülke, aynı 178’inci sırada olan Türkmenistan gibi tüm medyanın tamamen kontrol altında tutulduğu bir diktatörlük olarak nitelendiriliyor.



















TÜRKİYE DEMOKRASİDE KÜME DÜŞTÜ
Türkiye, AKPM tarafından yeniden siyasi denetime alınarak Avrupa Konseyi’nde “geri kalmış demokrasi” kategorisine girdi. Türkiye, denetim sürecinden çıkarılıp bu sürece yeniden dahil edilen ilk Avrupa ülkesi oldu.
Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) Salı günü Avrupa Konseyi üyeliğinden kaynaklanan yükümlülükleri yerine getiremediği gerekçesiyle Türkiye’nin denetime alınmasını kararlaştırdı.
Karar, Strasbourg’da toplanan AKPM genel kurulunda düzenlenen ‘Türkiye’de Demokratik Kurumların İşleyişi’ başlıklı oturum sonunda alındı. Türkiye’nin denetim sürecine alınmasını öngören karar tasarısı 45’e karşı 113 oyla kabul edildi, 12 üye çekimser kaldı.
AKPM Türk heyetindeki 11 AKP, 4 CHP ve 1 MHP’li vekil karar aleyhinde, 2 HDP’li vekil ise karar lehinde oy kullandı. Avrupa genelinde bakıldığında, istisnalar dışında Batı ve Kuzey Avrupalı parlamenterler Türkiye’nin denetime alınması lehinde oy kullanırken, Orta ve Doğu Avrupalı vekiller bölündü.
Oylamaya katılan Macar, Azeri, Gürcü ve Ukraynalı parlamenterler blok halinde aleyhte oy verdi. İngiliz, Çek, Moldav, Polonyalı ve Litvanyalı üyeler ise bölündü.
Siyasi gruplar temelinde bakıldığında; sosyal demokrat, liberal ve sol (komünist) gruplara mensup üyeler büyük ölçüde karar lehinde oy kullandı. Hristiyan Demokrat ve Muhafazakâr gruplar ise Türkiye’nin denetim sürecine alınmasına karşı oy çoğunluğuyla grup kararı aldı. Buna karşılık Hristiyan Demokrat grup evetçiler, hayırcılar ve çekimserler olarak üçe bölündü.
AKPM üyesi AKP’li üyelerin kararı engellemek için sunduğu değişiklik önergelerinin büyük çoğunluğu reddedildi. 15 Temmuz darbe girişiminin ardında FETÖ/PDY’nin bulunduğu veya PKK’nın alçak bir terör örgütü olduğu yönündeki önergeler geri çevrildi. AKP’li vekillerin, Türkiye’ye reform için süre tanınması ve durumun Nisan 2018’de gözden geçirilmesi yönünde yaptığı öneri de kabul görmedi.
Buna karşılık karara, idam cezasının Avrupa Konseyi üyeliği ile bağdaşmadığı ve 16 Nisan referandumunun adilane olmayan koşullarda gerçekleştiğine dair iki ayrı paragraf eklendi.
Yüksek Seçim Kurulu’na referandum sırasındaki usulsüzlük iddialarını ciddi biçimde inceleme çağrısında bulunuldu.
AKPM Türkiye raportörleriMarianneMikko (Estonya) ve IngebjorgGodskesen (Norveç) tarafından kaleme alınan ve genel kurulda önergelerle son hali verilen karar metninde, Türk hükümetinin OHAL uygulaması altında Türk anayasası ve uluslararası hukuk kurallarının ötesine geçerek orantısız önlemler aldığı ifade ediliyor.
İfade ve medya özgürlüğü ile yargının bağımsızlığı konularına özel vurgu yapılan kararda, gazetecilerin tutuklanması ve muhalif gazetecilere yönelik baskının demokratik bir toplumda kabul edilemez olduğu not ediliyor.
154 parlamenterin dokunulmazlığının kaldırılmasıyla Türkiye’de meclisin işleyişinin baltalandığı,  bu kapsamda çok sayıda milletvekili tutuklu HDP’nin 16 Nisan referandumu için kampanya yürütemediği, bunun da demokratik tartışmayı kısıtladığı vurgulanıyor.
Karar 16 Nisan referandumu konusunda kaygılar da içermekte. Anayasa değişikliğinin gerçekleşmesi halinde, özellikle kuvvetler ayrılığı ve yargının bağımsızlığı konularında soru işaretleri doğacağı mesajı veriliyor.
Tüm bu gerekçeler temelinde Türkiye’nin Avrupa Konseyi üyeliğinden kaynaklaan yükümlülükleri yerine getiren ülke olmaktan çıktığını belirtilip denetim sürecine” alınması isteniyor.
AKPM Ankara’dan ivedi olarak; OHAL uygulamasına derhal son vermesi, KHK yayımlamayı ve toplu işten çıkarmaları durdurması, tutuklu parlamenterler ve gazetecileri serbest bırakması, OHAL inceleme komisyonunu işletmesi, adil yargıyı güvence altına alması ve medya ve ifade özgürlüğü için adım atması istiyor.
AKPM bu karar sonrasında, Türkiye’nin denetim süreci kapsamında gerçekleştirilecek ilerlemeleri 2018 yılında hazırlayacağı bir raporla tekrar gözden geçirecek. Bu da gerekli reformları yapması halinde Türkiye’nin gelecek yıl denetim sürecinden çıkabileceği anlamına geliyor.
Türkiye bugünkü oylamayla denetim sürecinden çıkarılıp bu sürece yeniden dahil edilen ilk Avrupa ülkesi oldu. 1949 yılından bu yana üyesi olduğu Avrupa Konseyi’nde, içinde Arnavutluk, Ermenistan, Azerbaycan, Bosna-Hersek, Gürcistan, Moldova, Rusya, Sırbistan ve Ukrayna’nın bulunduğu demokrasi ligine geriledi. 
Kararın Türkiye-AB ilişkilerine olumsuz yansımaları da olabilir. Avrupa Konseyi organları tarafından demokrasi, insan hakları ve hukuk devleti konularında alınan kararlar AB için de referans oluşturuyor.


Denetim sürecinin tarihçesi
Denetim süreci kapsamında, Avrupa Konseyi üyesi bir devletin demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü alanlarında ne derece Avrupa standartlarında olduğu ölçülüyor. Tüm AB üyesi ülkeler de dahil irili ufaklı 47 Avrupa devletini bünyesinde toplayan Avrupa Konseyi’nin öncelikli misyonu Avrupa genelinde demokrasi, insan hakları ve hukuk devleti alanlarında müşterek siyasal ve hukuksal norm ve standartlar yaratmak.
Türkiye, esas olarak sovyetik rejimlerden kurtulan Orta ve Doğu Avrupa devletlerinin Batı standartlarında demokrasiye geçişlerini kolaylaştırmak amacıyla  AKPM bünyesinde 1990’lı yılların başlarında oluşturulan denetim sürecine 1996 yılında dahil edilmiş, gerçekleştirdiği reformlar sayesinde koşullu olarak Haziran 2004’te bu süreçten çıkarılmış ve post-monitoring olarak adlandırılan denetim sonrası sürece dahil edilmişti. Bu süreç, AB ile üyelik müzakerelerine başlamasında önemli rol oynamıştı.












AKEL GENEL SEKRETERİ: “ANASTASIADAS ÇÖZÜMSÜZLÜĞÜN SORUMLULUĞUNU AKINCI’YA YÜKLEMEYE ÇALIŞIYOR”
AKEL Genel Sekreteri Kiprianu:Anastasiadis,başkanlık seçimlerini düşünerek süreçten ayrılmak için bahane aramaya ve çözümsüzlüğün sorumluluğunu Akıncı’ya yüklemeye çalışıyor
AKEL Genel Sekreteri Kiprianu, Anastasiadis’in, ikinci tur başkanlık seçimlerini düşünerek süreçten ayrılmak için bahane aramaya ve çözümsüzlüğün sorumluluğunu Akıncı’ya yüklemek için çalışmaya devam ettiği söyledi.
AB Haber göre; AKEL Genel Sekreteri AndrosKiprianu, Anastasiadis’in önümüzdeki başkanlık seçimlerini düşünmeye ve bu yönde hareket etmeye başlayarak, çözüm sürecini gözden çıkarıp çözümsüzlüğün sorumluluğunu Akıncı’ya yükleme için düğmeye bastığını açıkladı.
Bir gazetecinin sorusuna verdiği yanıtta AndrosKiprianu, AKEL’inAnastasiadis’in ve hükümet kanadının açıklamalarıyla keyfi bir yeni atmosfer yarattıklarını vurguladı. AKEL Genel Sekreteri, partisinin, Anastasiadis’in müzakereleri ileriye götürme konusunda büyük bir kararsızlık içinde olduğundan emin hale geldiğini, Anastasiadis’in 2018 başkanlık seçimlerini çözümden çok daha fazla düşünmeye başladığının herkes tarafından görülebilecek kadar açık hale geldiğini vurguladı.
Kiprianu, Anastasiadis’in partisinin ve aynı zamanda bizzat kendisinin de 1993, 1998 ve 2013 yıllarında Başkanlık uğruna değiştiği gibi değişime uğramaya başladığını söyledi. Kiprianu, Anastasiadis ve hükümetinin büyük bir dönüş için zemin hazırladığını ifade ederek, sorumluluğu Akıncı’ya yükleyerek kamuoyunu olası bir başarısızlığa hazırlamak için düğmeye bastıklarını kaydetti.




YUNANİSTAN’DAN TÜRKİYE’YE OLUMSUZ YANIT
15 Temmuz darbe girişiminin ardından Yunanistan’a kaçan sekiz askerin iadesini talep eden Türkiye’ye Atina’dan bir olumsuz yanıt daha geldi.
DeutscheWelle’ye göre; Başkent Atina’daki temyiz mahkemesi, darbe girişimi sonrası Yunanistan’a kaçan sekiz askerden üçünün iadesini bir kez daha reddetti. Mahkemenin diğer beş askerle ilgili kararını önümüzdeki haftalarda açıklaması bekleniyor.
Yunanistan’da yüksek mahkeme Ocak ayında verdiği kararda, 2 binbaşı, 4 yüzbaşı ve 2 başçavuşun iadesini reddetmiş ancak bu karara itiraz eden Türkiye ikinci bir talepte bulunmuştu.
Ankara’nın bu talebini ele alan temyiz mahkemesi, son karardan bu yana yeni bir delil ortaya çıkmadığı gerekçesiyle olumsuz görüş bildiren savcılığın tavsiyesine uydu ve üç askerin Türkiye’ye iade edilmemesine hükmetti.
Yunanistan’daki yargı süreci devam ederken, İstanbul Başsavcılığı sekiz asker hakkında gıyabi tutuklama kararı çıkarmıştı.
16 Temmuz’da helikopterle Dedeağaç üzerinden Yunanistan’a kaçan ve darbe girişiminde rolleri olduğu yönündeki iddiaları reddeden Türk askerler, bu ülkeye sığınma talebinde de bulunmuştu. Ancak askerlerin bu talepleri Yunan mahkemelerince reddedilmişti.
Yunanistan’da aylardır süren yargı süreci, Ankara ile Atina arasındaki ilişkilerin gerilmesine neden olmuştu.
Türkiye, kaçak askerler iade edilmediği takdirde, iki ülke arasındaki mülteci anlaşmasını bozacağını açıklayarak, Yunanistan’a baskı yapmıştı.





TÜRKİYE’NİN PASAPORT GÜCÜ DE AZALDI
En çok ülkeye vizesiz seyahat imkanı tanıyan pasaportlar Almanya ve Singapur pasaportları olurken, Türkiye geçen seneye göre bir basamak gerileyerek 42’nci sırada yer aldı.
Kanada merkezli finansal danışmanlık şirketi ArtonCapital’in hazırladığı Küresel Pasaport endeksinde Birleşmiş Milletler (BM) üyesi 193 ülke sıralanıyor.
Dünyada en güçlü pasaporta sahip ülkeler, 159 ülkeye vizesiz seyahat imkanıyla Almanya ve Singapur.
Bu iki ülkenin ardından 158 ülkeye vizesiz seyahat imkanı tanıyan İsveç pasaportu gelirken, Danimarka, Norveç, Finlandiya, ABD, İngiltere, Fransa, İtalya ve İspanya pasaportları ile 157 ülkeye gidilebiliyor.
104 ülkeye vizesiz seyahat imkanı tanıyan Türkiye pasaportu, geçen yıla göre bir basamak gerileyerek 42’nci sırada yer aldı. Türkiye’yle birlikte 42’nciliği paylaşan diğer ülkeler ise Karadağ, Moldova ve Nikaragua.
Listenin sonunda ise iç savaş ve çatışmaların yaşandığı ülkeler yer aldı.
Pakistan, Irak ve Suriye pasaportu sahipleri sırasıyla 27, 28 ve 31 ülkeye vizesiz seyahat edebilirken, Afganistan pasaportu 24 ülkeyle en az sayıda ülkeye vizesiz seyahat imkanı sağlayan pasaport oldu.



MACRON: “TÜRKİYE İÇİN ÇOK DERİN ÜZÜNTÜ DUYUYORUM”
Fransa’da pazar günkü cumhurbaşkanlığı seçimlerinin birinci turunda galip gelen EmmanuelMacron, 1915 olaylarını anma etkinliğine katıldı. Dünkü anma etkinliğinde konuşan Macron, ‘Ermeni soykırımının’ dünyada tanınması için mücadele vereceğini söyledi. Macron, seçilirse Fransa’nın tüm ülkelerdeki demokratları koruyacağını belirterek “Türkiye’nin içine girmekte olduğu eğilimden çok derin üzüntü duyuyorum ve bunu onaylamıyorum” diye konuştu.
Yüzde 24.01 ile ilk turda birinci gelen EmmanuelMacron, ikinci tur seçim kampanyasına 1915 olaylarının sembol isimlerinden gösterilen, ‘Komitas’ adlı Ermeni müzisyen SoghomonSoghomonyan’ın heykeline çiçek bırakarak başladı. Paris’teki heykel önüne çiçek bırakan Macron, bir dakikalık saygı duruşunda bulundu. Törene Fransa’nın mevcut cumhurbaşkanı François Hollande, Paris Belediye Başkanı Anne Hidalgo ve Fransa’daki Ermeni kuruluşlarının temsilcileri de katıldı.
Macron, törende yaptığı konuşmada 7 Mayıs’ta yapılacak ikinci tur seçimlerini kazanması durumunda Ermeni soykırımının dünyada tanınması için mücadele vereceğini söyledi. AFP ajansının haberine göre Cumhurbaşkanı adayı ayrıca, seçilirse Fransa’nın tüm ülkelerdeki demokratları koruyacağını belirterek “Türkiye’nin içine girmekte olduğu eğilimden çok derin üzüntü duyuyorum ve bunu onaylamıyorum” dedi.
Türkiye’deki referandumun otoriterleşme yarattığını söyleyen Macron, kendisinin cumhurbaşkanı seçilmesi durumunda Türkiye’nin Avrupa Birliği müzakerelerinde ilerleme olmayacağını da belirtti. Fransa, 2001 yılında 1915 olaylarını soykırım olarak tanımıştı. Fransa Anayasa Mahkemesi ise geçen Ocak ayında 1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddialarını da kapsayabilecek şekilde bazı suçların reddinin suç sayılmasına ilişkin yasanın ilgili hükmünü iptal etmişti





MACRON RUS HACKER’LARIN HEDEFİ OLDU
Fransa’da cumhurbaşkanı adaylarından Macron’un Rus hackerlar tarafından hedef alındığı öne sürüldü. Güvenlik uzmanları, hackerların ABD ve Almanya’yı hedef alanlarla aynı gruptan olduğunu tahmin ediyor.
 Güvenlik firması Trend Micro, Fransa’da cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunda sağ popülist Marine Le Pen’in önünde ipi göğüslemeyi başaran liberal aday EmmanuelMacron’un seçim kampanyasının bir Rus hacker grubunun hedefi haline geldiğini açıkladı.
Söz konusu bilgisayar korsanlarının ‘Phishing’ olarak bilinen saldırılarla, internette kimlik hırsızlığı denemelerinde bulunduğu ve kullanıcılara sahte e-postalar yoluyla gizli bilgileri deşifre etmeye çalıştığı belirtildi.
Firmaya göre, söz konusu saldırıların arkasında ‘FancyBears’, ‘Tsar Team’ ve ‘APT28’ isimleriyle de bilinen ‘PawnStorm’ isimli hacker grubu bulunuyor. Grubun, daha önce Demokrat Partili ABD Başkan adayı Hillary Clinton ile Almanya Başbakanı Angela Merkel’e yapılan sanal saldırılardan da sorumlu olduğu tahmin ediliyor.
Fransız hükümeti cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Rusya’nın olası manipülasyon denemelerine karşı uyarıda bulunmuştu.  Yapılan açıklamada, Moskova’nın Rusya yanlısı olarak bilinen sağ popülist Marine Le Pen ya da muhafazakar aday François Fillon lehine seçimi etkileme çabasında olduğundan şüphe duyulduğu belirtilmişti.
Macron, cumhurbaşkanlığı adaylığını açıkladığından bu yana binlerce hacker saldırısının hedefi olduğunu açıklamıştı. Fransa’da cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turu 7 Mayıs’ta gerçekleştirilecek.







FRANSA MÜSLÜMANLARI KİME OY VERECEK?
Fransa’da cumhurbaşkanı seçiminin ilk turu 23 Nisan’da. Yıllardır devam eden İslam’ın yeri tartışması ve son iki yıldır yaşanan terör eylemleri karşısında Müslümanların hangi adaylara yönelecekleri merak konusu.
Fransa’da etnik ve dini temele dayalı istatistik toplamak yasak olduğundan ülkedeki Müslümanların sayısı tam olarak bilinmiyor. Tahmini verilerle yaklaşık 6 milyon Müslümandan söz edilmekte. IFOP araştırmalar kuruluşu, ülkedeki seçmenlerin yüzde 5’inden biraz fazlasını “Müslümanların” oluşturduğunu belirtiyor. Bu rakam nüfusu 66 milyon olan Fransa için fazla görülmeyebilir. Ancak cumhurbaşkanı seçimi kimi zaman yüzde 2-3 oy farkıyla kazanılıyor. Dolayısıyla potansiyel 2,5 milyon seçmenin oyu neticeyi değiştirebilecek güce sahip.
IFOP tarafından 2012 yılındaki cumhurbaşkanı seçiminde Müslüman seçmenin kullandığı oy konusunda gerçekleştirilen bir araştırma da bunu gösteriyor. O tarihte seçimin ikinci turu François Hollande ile Nicolas Sarkozy’yi karşı karşıya getirmiş, Hollande oyların yüzde 51,6’sını, Sarkozy ise yüzde 48,4’ini elde etmişti. Araştırmaya göre ‘Müslüman’ seçmenin yüzde 86’sı Hollande, yüzde 14’ü Sarkozy için oy kullanmıştı. Bir diğer deyişle Hollande’ın seçilmesinde Müslüman seçmen önemli rol oynamıştı.
IFOP araştırmasına rağmen gerçek anlamda bir Müslüman seçmen olgusundan söz etmek mümkün mü? Sorusuna Strasbourg Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Samim Akgönül, “Müslüman oyu yok. Müslüman kavramından sadece aidiyet algılanıyorsa –yani inanç ya da davranış biçimi değil- aşağı yukarı yaklaşık 5 milyon Fransa vatandaşı bu sosyolojik gruba ait. Ancak bu aidiyet çok çeşitli ve çok katmanlı. Çok çeşitli zira bu Müslümanlar arasında etnik köken, dil, mezhep, ulusal köken gibi büyük farklar var. Çok katmanlı zira ‘Müslüman’ olarak nitelendirilenler arasında davranış biçimi, inanç ve elbette siyasal aidiyet konularında gene büyük fark var” yanıtını verdi.
Bu görüş Lyon Siyasal Bilimler Okulu Öğretim Üyesi Doçent HaouesSeniguer ise, “Eğer din ön plana çıkmış olsaydı, dini bütün Müslümanlar eşcinsel evliliğini destekleyen bir aday için oy kullanmış olmazlardı” dedi.


Adaylar ne diyor?
Cumhurbaşkanı seçiminin belli başlı adayları ise Müslümanlara yönelik politikalarında Fransız Cumhuriyeti’nin temel ilkesi olan laiklik kavramını ön plana çıkarıyor. Merkezin adayı EmmanuelMacron imamlar için “Cumhuriyet değerleri konusunda üniversite eğitimi” önerip, Cumhuriyet değerleriyle bağdaşmayan dini derneklerin kapatılmasını savunuyor.
Milliyetçi lider Marine Le Pen, ‘İslamcı’ olarak tanımladığı ‘Fransa Müslümanları’ teşkilatının ve selefi gruplara ait camilerin kapatılmasını, kamu fonlarından faydalanan Müslümanlara ait derneklerin sıkı kontrol edilmesini istiyor.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

PAPAZIN BAĞI: BİR CENNET PARÇASININ HİKAYESİ...

ANKARA’NIN İKİ YÜZYILANA DAMGA VURMUŞ BİR TARİHİ YAPIT: ABİDİNPAŞA KÖŞKÜ

şarap,kadın,şiir...-şiir-