HERKESİN "HAYIR"I KENDİNE Mİ? YOKSA BİR "HAYIR PARTİSİ" VAR MI?
Türkiye'de
kısmen HDP dışında AKP'nin karşısında kurumsal bir muhalefet yoktur. AKP'nin en
önemli şansı da budur. HDP ise, kısmen 7 Haziran seçim arifesi hariç, büyük
kitlelerce hala Kürt partisi olarak görüldüğü için var olan muhalefet boşluğunu
dolduramamaktadır.
Gezi'den
bu yana, Türkiye'deki muhalefet boşluğu giderek artan biçimde taban
inisiyatifleriyle doldurulmaya çalışılmaktadır. Gezi direnişi yalnızca bir
diktatörlük eğiliminin değil,müzmin bir muhalefet boşluğunun da ürünüydü..
Bu
anlamlarda Gezi hala devam etmektedir. Özgecan Aslan protestosu, Metal işçileri
eylemi, 7 Haziran ve 16 Nisan referandumu bu devam edişin farklı
görünümleridir.Referandumdaki yüzde 50 civarı alınan oy da, aslında ve temelde
"Gezi Partisi"nin oyudur.
Çok
daha ilginci Gezi ruhu ve muhalefeti ne kadar dinamik, yaratıcı, kucaklayıcı
ise ; "kurumsal muhalefet" o kadar statükocu, hantal, sınırlandırıcı
ve dışlayıcı bir etkiye sahiptir. Alanda kurumsal muhalefet ne kadar az görünür
nitelikte ve Gezi ruhu daha atak ise muhalefet gelişmekte, tersi durumda
kadükleşmektedir.
Referandumu
sürecinin bize verdiği en önemli mesajlardan biri de sanırım budur.
Herkesin
"Hayır"ı kendine mi? ya da "Hayır Partisi"!
Çok
farklı ve bazısı da tarihsel/siyasal hasımlıkları olan akımların "Hayır
kampanyasında birleşmesi üzerine, herkes "bizim hayır'ımız farklı"
demek zorunda hissetti kendini... Bu bir ölçüde gerçek... Bir sosyalistin
"Hayır"ı ile, bir liberalin, bir İslamcının, bir Kemalist'in, bir
MHP'linin "Hayır"ı arasında tabi ki önemli içerik farkları vardır.
Ama bu bir araya geliş, değişik vesilelerle tekrarlanan bir hal almışsa
muhakkak ki burada tüm bu muhalifleri kesen ortak bir nokta vardır. Buna ilk
başta ve kolayından Erdoğan karşıtlığı/düşmanlığı diye cevap verilebilir. Ama
bu cevap olmaz. Soruya, açıklanmaya muhtaç bir başka argümanla karşılık vermek
olur. Öyleyse ortak Erdoğan karşıtlığı neden? Kaş göz meselesi olamayacağına
göre...
Yani
bu tekil, gel geç, tesadüfi bir ortaklaşma değilse, belirli bir süredir durağan
ya da eylem halinde fiili bir ortak tavır alış yaşanmaktaysa, meselede herkesin
"Hayır"ı farklının ötesinde bir mahiyet var demektir.
Parti
sözcüğü bugünkü/modern anlamına kavuşmadan önce, " taraf" anlamında
kullanılmaktaydı. Kralcılar Partisi, İşçiler Partisi, Burjuvalar Partisi;
kraldan yana olanlar, işçilerden yana olanlar, burjuvalardan yana olanlar
demekti. Ama kurumsal/ örgütsel birliğe
işaret etmezdi. Bugün de "Hayırcıları" bir şeyin tarafı ve bir şeye
karşı olmak anlamında bir parti/taraf olarak tanımlamak olasıdır.
Hayır
tarafının çok farklı kökenlerden gelen insanları kapsadığı ve her kesimde
farklı saiklerin daha öne çıktığı bir gerçektir. Peki bu söz konusu muhalefetin
temeli zayıf, eklektik ve gelgeç olduğu anlamına mı gelir? Kesinlikle
hayır...Tarih bu birlikteliği zorluyor ve bunun bir siyasal anlamı var.
Gezi
direnişinde, 7 Haziran seçimlerinde ve en son referandum da fiilen bir arada
olan güçler üç aşağı beş yukarı aynıdır.
"Hayır"
tarafı bileşim olarak büyük ölçüde Gezi bileşimidir." Gezi Partisi"ni
oluşturmaktadır. Bu güçler içinde hem HDP'nin, hem Kemalistlerin, hem sosyal
demokratların, hem sosyalistlerin ve hem de MHP'nin bir bölümünün bir arada
olduğunu görüyoruz.Ulusalcı ve liberaller ise bu muhalefetin daha geçici
ortakları gibi gözükmektedir.Gezi de yer alan ulusalcılar bugün bambaşka
yerdedirler. Gezi'ye mesafeli/karşıt olan liberaller ise bugün ana gövdeleri
itibariyle Gezi ruhundan medet umar noktadadır vb.
Bu
bileşimin bu üç önemli olayda bir araya gelmek zorunda kalmaları, bize bu bir
araya gelişin bir nesnel/siyasal anlamı olduğunu gösteriyor. MHP'nin bir bölümü
ile HDP'yi gönülsüz biçimde olsa da, üç kez aynı platformda olmaya zorlayan
nesnel bir muhalefet dinamiğinin varlığına işaret ediyor.
Bu
da her iki hareketin içindeki cumhuriyetçi ve laik damardır... Artık apaçık
belli ki, cumhuriyetçilik ve laiklik çok önemli ve belirleyici bir siyasal
eksen haline gelmiştir.
Bu
ortak zemini derinleştirmek, organikleştirmek ihtiyacı...
Ama
yine açıklıkta görülmektedir ki, bu eksen dar milliyetçi/ulusalcı zeminde ya da
liberal zeminde kaldığı/tanımlandığı ölçüde kadükleşmektedir.Cumhuriyetçilik ve
laiklik bu halk muhalefeti için olmazsa olmaz koşuldur ama bu ortaklığın en
geniş kesimlerini daha organik/kalıcı birliğe taşımak açısından en azından
yeniden tanımlanmak kaydıyla...
Kürt
dinamiğinin, AKP'den duygusal uzaklaşma yaşayan kesimlerin, Alevilerin,
Kemalistlerin, değişik veçheleriyle solun ve MHP tabanının bir bölüğünün aynı
muhalefet bayrağı altında seferber edilebilmelerini garanti edecek olan ne
ulusalcılık ne de liberalizm olamaz.. Zira ne liberal laiklik ve cumhuriyet
anlayışı ne de ulusalcı anlayış bu kesimlerin azami ortaklığını sağlayamaz. Her
ikisi de bu muhalefetin önemli ve gerekli unsurlarından bir kaçını
dışsallaştırır. Bu yapılamadığı, yani Gezi muhalefeti mümkün en geniş bileşimle
ve çok daha organik niteliğe ulaşamadığı taktirde, cumhuriyet ve laiklik
davasının başarısı da mümkün olmamaktadır.
Bugünkü
temel ve öncelikli sorun, bu potansiyelin - AKP tabanı içindeki
memnuniyetsizlerin de iştirakiyle- olabildiğince organikleşmesidir. Bu da bu
amaca uygun bir politik dilin inşasını gerektirmektedir.
Bu
dilin dinamikleriyse bizzat Gezi ruhunda içkindir... Üst/yüzeysel görünümler
aralanıp Gezi muhalefetine derinliğinde bakıldığında -emek eksenli- bu zemini
görmek olanaklıdır.
Peki
bu dil nedir?
Gezi,
yeni bir dil kurma ihtiyacının ve arayışının ifadesiydi de. Direnişin içinde
sosyalist, Kemalist, Kürt ve İslamcı dinamiklerin birlikte var olmaları, bu
nesnel fiili durum, öznel planda yeni bir politik dil ihtiyacını ve arayışını
da koşullamıştır.Gezi, bu anlamda - sınıfsal/ideolojik altlığı hakkında tam
netlik olmasa da- yeni bir laiklik ve cumhuriyetçilik anlayışının embriyon hali
olmuştur.Derinleştirilemeyen, özgürlükçü ve eşitlikçi kılınamayan bir laiklik
ve cumhuriyet anlayışının sorunlara çözüm olmak bir yanal, neden haline
geldiğinin fiili idrakidir bir başka açıdan da Gezi direnişi...
Ve
daha az önemde olmamak üzere post modern kimlikçi siyasetin, yaşam tarzı
eksenli ayrışmaların da çözüm değil, sorun kaynağı olduğunun fiili idrakidir
de.
Hangi
Kürt, Hangi Sünni, Hangi Cumhuriyet ve Laiklik...
Gezi ve ardından gelen süreç ulusalcı/liberal,
İslamcı/laik, Türk/Kürt, Alevi/Sünni ayrımı/karşıtlığı içine hapsolan bir
muhalefetin iktidar alanı içinde kaldığını, ayrı bir siyasal seçenek
olamadığını , muhalefet alanını parçalayıcı etki yaptığını pratik olarak ortaya
koymuştur. Katı pozitivist laiklik anlayışıyla sokağa çıkan yanı başında
başörtülü "muhalif" kadını, ulusalcı duygularla alana gelen yanı
başında Kürt bir muhalifi bulmuş, şaşırmış, hazımsızlık yaşamış ama ister
istemez onlarla omuz omuza mücadele etmek zorunda kalmıştır. 7 Haziran'da
cumhuriyetçi ve laik kimliği milliyetçi ve dinci kimliğe başat olan milyonlarca
MHP'li, HDP'nin barajı geçmesi için içinden gizli gizli dilekte bulunurken
yakalamıştır kendini. Son referandumda "laikçi " teyze her başörtülü
hayırcıyı gördüğünde sevinçlenmiş, birbirinden hoşlaşmayan milyonlarca MHP'li
ve HDP'li "muhalif MHP'lilerin mitingleri çok kitleseldi" ve "Kürt
bölgelerinde hayır çok önde"
haberlerini benzer bir keyifle okumuştur.
Pratik onları sıklıkla aynı platformlarda
buluştururken, zihinsel değişim mümkün olandan çok daha ağır ve az hissedilir
seyretmekteyse, bunun nedeni işte bu yeni politik alan ve dilin embriyon halde kalması, sistematik ve organik
hale getirilememiş olmasıdır.
Bu alan ve dil
en başta herkesin inançlarını özgürce yaşayacağına inandığı ama ne
devlete ne de başka inançtan insanlara inanç dayatamadığı yeni bir laiklik
tanımı ve her kimlikten insanın kendi dil ve kültürünü özgürce yaşayabildiği
ama tek bir ortak vatanda ortaklaştığı yeni bir cumhuriyet tanımıdır.Bu ise
sermaye ve militer devlet aklından
uzaklaşmakla, yani bir emek ekseniyle mümkündür.Gezi ruhu bu anlamda da, -yani
sermaye ve militer devlet zihniyetinden uzaklaşarak-giderek arınmakta,
rafineleşmektedir.
CHP'nin "Gezi ruhu" ile hemhal olamamasının,
hatta bu ruhu bloke eder bir tutuma sürüklenmesinin arkasında, tam da bu sermaye ve militer devlet aklından
azade olma kabiliyetinden yoksun olması vardır. Bu alan ve dilin
kurulmasını sınırlayan en temel faktör ise devletin ve sermayenin bekasına endeksli
yapısından kurtulmayı başaramadığı için,
bu açılımı yapmayı göze alamayan bu kurumsal muhalefettir.
Öyle
gözükmektedir ki CHP Gezi ruhu önünde bir takoz olurken, Gezi ruhunun her
atılımı CHP içindeki tutsak enerjinin de önünü açmaktadır.
Yorumlar
Yorum Gönder