Kurultay'ın Anlattıkları...


KURULTAYIN’IN ANLATTIKLARI…
CHP’de yaşanan değişim süreci; kendisinden öte sonuçlar yaratmaya aday. Kılıçdaroğlu,  neo-liberal politikaların ürettiği iki kaçınılmaz kötü sonuca -yeni siyasal otoriterlikle, işsizlik ve yoksulluğa- emek eksenli özgürlükçü bir söylemle yanıt verdikçe, gerek parti tabanından gerekse toplumun genelinden ilgi ve sempati topladı… “Korkuyu ve yoksulluğu yeneceğiz!” sloganının damga vurduğu son Kurultay, bu iddiaların tartışılmaz açıklıktaki bir doğrulaması olarak yaşandı.
Korkuları yıkın…
Türkiye’de korku ile toplumu dizayn etme yöntemi AKP ile başlamış bir süreç değil; ama AKP ile yeni bir nitelik kazanmış durumda… AKP’de; siyaseten güçlendikçe, kendine uygun yeni korkular ve umacılar yaratmaya başladı. Tekel işçilerinin ve öğrenci eylemlerinin “Ergenokon”culukla suçlanması, Hanifi Avcı olayı vb. bu konudaki en son ve çarpıcı örnekler… Muhalif olan herkes, telefonlarının dinlendiğini ve her an Ergenekoncu olmak iddiasıyla karşı karşıya kalabileceğini düşünür halde…
Korku rejiminden şikayetle başlayan siyasi serüvenini yeni bir korku rejimi inşasıyla tamamlamak üzere olan AKP’ye özgürlükler alanında önemli bir toplumsal muhalefet oluşmaya başladı ve Kılıçdaroğlu bu doğru halkayı yakalamış gözüküyor…
Yoksulluğu Yeneceğiz…
Neo-liberal iktisat politikalarının ranta, sıcak paraya dayanan ama üretime ve paylaşıma dayanmayan büyüme stratejisi,  devletin sosyal alandan çekilmesi ve sendikal örgütsüzleştirme ile birleşince yoksulların iyice sahipsiz ve çaresiz kalması sonucunu doğurdu. Laiklik- irtica, Kürt sorunu-bölücülük ikilemi içerisinde gündemden geriye itilen ama araştırmaların toplumun sorunları arasında birinci sırayı işgal ettiğini istikrarlı biçimde ortaya koyduğu yoksulluk ve işsizlik sorununun Kılıçdaroğlu tarafından temel tema olarak vurgulanması, tüm toplumu birlikte kesen ortaklaştırıcı bir siyasal dilin yaratılmasını olanaklı kıldı.
Ricky Martin değil Che Guvaera…
CHP’de yakın zamana kadar korkular üzerinden politika üretmeye çalıştı… CHP’nin geçmiş yönetimi neo-milliyetçi ve laikperest tutumla, merkez sağ oyları kazanabileceğini zannetti. Ama ne Türkiye toplumunu ne de Türkiye sağının ana damarını iyi tahlil edemeyen CHP yönetimi, sunni dindarlık damarı hep güçlü olan sağı bu noktada kemikleştirip AKP’ye hediye ettiği gibi, kendi tabanını sağcılığa hapseden bir politika izleyerek, bu tabanın ilerici dinamiklerinin sakatlanmasına ve kadük bırakılmasına yol açtı. Bu taban CHP’den hiçbir zaman umutlu olmayan ama ona da mecbur olan bir çıkışsızlığın, umutsuzluğun, kötümserliğin içine itildi. Bu durumdaki her canlı organizma gibi, belli ölçülerde reaksiyonerleşti.
Bazı araştırmacılar da, akıp giden hayatın kendisinin ortaya koyduğu çok yönlü, çelişkili süreçleri hesaba katarak analiz yapmak yerine ya işlerine geldikleri için; ya da dinamik sınıfsal bir analiz yöntemine sahip olmadıkları için, CHP tabanını stütükocu, despot, faşizan özelliklere sahip olmakla suçladılar ve CHP’de ilerici bir değişim olamayacağına hükmettiler. Oysa 4 Aralık tarihli Radikal’de “Kılıçdaroğlu’nun Gücü” yazımızda da vurguladığımız gibi, Kılıçdaroğlu’nun emek ve özgürlük söylemlerine gösterilen ilgi ve eski parti yönetimine karşı tartışılmaz bir kararlılıkla Kılıçdaroğlu’nun desteklenmesi, tek başına bu analizlerin yanlışlığını ortaya koyar nitelikteydi. CHP’de eksen kaybolmuyor yerine oturuyor. Kurultay öncesi ve sırasında yaşananlar CHP tabanı ile kan uyumsuzluğu olanın Kılıçdaroğlu değil; eski yönetim olduğunu ortaya koyuyor.
Kürt demedi, Türbandan sözetmedi…
Kılıçdaroğlu Kurultay’da milliyetçi nutuklar atmadı; devlet laikliğinin sesi olmadı ama Kürt sorununu ve inanç özgürlüğünü doğrudan kendi adıyla anmaktan da kaçındı. Ama öte yandan Kılıçdaroğlu dinsel ve etnik kimlik ve taleplere saygılı olacaklarını ama bunu politikada temel almayacaklarını söyleyerek; yeni dönemin politikaları konusunda ilk önemli ipucunu da kamuoyuna iletmiş oldu.
Milliyetçi laikperestlikten kaçarken, AKP’lileşmeye tutulmamak…
Fakat bu konuların CHP açısından bazı zorlukları olduğu ve bu zorlukları aşmaya yönelik yeni bir dil geliştirmenin kaçınılmaz olduğu apaçıktır. Bu zorluklardan ilki partinin geçmiş politikalarının yarattığı ideolojik ve kadrosal tortuların hala partideki varlıklarını sürdürüyor olmasından kaynaklanıyor. Bu kesim, eskisi kadar güçlü olmasa da yavaşlatıcı ve engelleyici bir rol oynamaya devam edecektir. İkincisi de CHP bu alanda adım atarken “AKP’lileştiği” izlenimini de yaratmayacak bir dil tutturabilmek durumunda.
Üçüncü yol’un anahtarları
Belli ki CHP’nin gerek AK-liberal eksenine gerek milliyetçi-statükocu eksene karşı geliştirmeye çalıştığı “üçüncü yol” seçeneğinin en temel ekseni emeğe, işsizliğe ve yoksulluğa yaptığı vurgu olacak… Ama bu vurgu, Kürt sorunu ve laiklik konusunda yeni açılımlarla beslenmezse, hem “her türlü ezme-ezilme ilişkisine” karşı çıkmayı gerektiren sol ilkeler hem de siyasal atılım gereksinimi açısından CHP yetersiz kalacaktır. Ancak:
Kürt sorununda, birlik adına farklılıkları yok saymayacağını ama farklılıklara saygı adına da kardeşliğin bozulmasına izin vermeyeceğini; sorunu “dışarı”nın yönlendirmeleri ve projeleri ekseninde değil; bu ülkenin öz inisiyatifiyle çözeceğini ve demokratik kardeşliğin ve birliğin mimarı olacağını;
Laiklik alanında; inanç ve vicdan özgürlüğüne sonuna kadar saygılı olacağını ama dini inançların siyasete ve ekonomiye alet edilmesine sonunu kadar karşı duracağını;
Ergenekon meselesinde;12 Eylül’de dahil, geçmişte ve bugün darbe girişimlerinde bulunanların CHP iktidarında yargılayacaklarını ama sivil darbe girişimlerinin ve masum yere mağdur edilenlerinde hesabının sorulacağını dillendiren söylemleri emek eksenli ana eksene entegre edebilen bir CHP üçüncü yol anlayışının farkındalığını yaratabilecektir.  …

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

PAPAZIN BAĞI: BİR CENNET PARÇASININ HİKAYESİ...

ANKARA’NIN İKİ YÜZYILANA DAMGA VURMUŞ BİR TARİHİ YAPIT: ABİDİNPAŞA KÖŞKÜ

şarap,kadın,şiir...-şiir-