Alevilik ve Sosyalistler


d) Alevilik sorunu

Burjuvazinin laiklik konusundaki ikiyüzlülüğünün, anti-laik tutumlarının kendini en kuvvetli tarzda gösterdiği alanlardan birisi, çeşitli dinsel-mezhepsel inanışlar karşısındaki ayrımcı tutumdur. Sermaye devleti, İslam'ın bir mezhepsel inanışı olan Sünniliği resmi din haline getirmiştir. Türkiye'de yaşayan Aleviler, Hıristiyan Türkler, Süryaniler, Keldaniler, Yezidiler vb. dinsel-mezhepsel gruplar inançları dolayısıyla baskı altındadırlar. Eşitsiz ve ayrımcı politikalarla yüzyüzedirler. Azınlık Hıristiyanların durumu da, çeşitli uluslararası antlaşmalara rağmen özü itibarıyla farksızdır. Kiliseler de, düzeyi farklı olsa da diğerleri gibi baskı altındadırlar.

Tüm bunlar içerisinde Alevilik sorunu özel bir yere sahiptir. Gerek toplam nüfus içinde önemli bir niceliği oluşturmaları, gerek en yoğun ve en şiddetli baskılarla yüzyüze olmaları, gerekse de emekçi kesimden Alevilerin bu çifte ezilmişliğin ve baskıların ağladığı itkiyle geçmişten bu yana ilerici-devrimci muhalefete özel bir yakınlık duyuyor olmaları, bu soruna özel bir önem kazandırmaktadır. Bu sorunun içinden geçtiğimiz süreçte kazandığı güncellik, Alevi kitlelerdeki genel toplumsal hareketlenme, Alevilik sorununa ayrıca güncel bir önem de kazandırmaktadır. Öyle ki, gelinen yerde gerek düzen güçleri, gerekse de çeşitli Alevi örgütleri, reformistler ve devrimci gruplar, bu soruna ilişkin tutum ve politikalar oluşturmak zorunluluğu hissetmektedirler. Bu durum sorunun taşıdığı özel önemin bir başka göstergesi olmaktadır.

Aleviler Osmanlı döneminde pek çok baskı ve zulümle, kitlesel katliamlarla yüzyüze kalmışlardır. Kemalist devrimle birlikte hilafetin kaldırılmış olmasının getirdiği nisbi bir rahatlama sözkonusu olsa da, işin özü değişmemiş, Aleviliğın ezilen mezhep konumu süregelmiştir. Cumhuriyet tarihi boyunca da Aleviler pek çok kez zulüm ve baskı politikalarının muhatabı olmuşlardır.

Alevilerin üzerindeki mezhepsel baskının kalkması; Alevilik'e devlet içinde, Diyanet İşleri Başkanlığında yer verilmesi olarak algılanamaz. Bu laikliğe aykırı, ayrımcı politikanın bitmesi değil, Alevilerin de buna alet edilmesi anlamına gelir. Alevilik'in ezilen mezhep olmasının temel nedeni, devletin Sünni dinci politikasıdır. Karşı çıkılması ve kaldırılması gereken budur.

Alevilerin üzerindeki baskılara, asimilasyon politikalarına karşı çıkmak, Alevi kimliğinin resmen tanınmasını savunmak, ancak bu sorunların temel kaynağı olan sermaye devletine karşı mücadele ile mümkündür. Bu mücadeleyi Sünnilik karşıtı bir içerikle sürdürmek,sosyalistlerin şiddetle karşı çıkması gereken bir yaklaşımdır. Zira böyle bir yaklaşımla mezhepsel bölünme teşvik edilmiş, sermaye devletinin ayrımcı politikasına güç kazandırılmış olacaktır.

Alevilerin haklı taleplerini savunma mücadelesi, net bir anti-kemalist perspektife ve sosyal-demokrasinin etkili bir teşhirine dayanmalıdır. Zira Aleviler içinde, yalnızca halifeliği kaldırdığı, Alevi kitlelerin bir nebze rahatlamasını sağladığı için Kemalizmin son derece büyük bir etkisi söz konusudur. Oysa aynı kemalist burjuva devlet Alevilik'in ezilen mezhep konumunu kurumlaştırmış, Cumhuriyet dönemi boyunca Aleviler üzerindeki baskı ve asimilasyon politikası devam etmiştir. Bu aynı yaklaşım sosyal-demokrasi konusunda da geçerlidir. Sosyal-demokrasi bugüne kadar burjuvazinin yumuşak yüzü olarak Alevi kitlelerine demagojik bir ilgi göstermiş, böylece düzene tepki besleyen Alevi yığınları yeniden düzene bağlamaya çalışmıştır. Oysa bu akım, şu ana kadar ne devletin Sünni İslam'ı resmi din ilan etmesine karşı, ne dinsel-mezhepsel ayrımcılığa karşı herhangi bir ileri tutum almamıştır. Alevi kitleler Sivas ve Gazi olaylarından sonra sosyal demokrasinin gerçek kimliğini daha açık bir biçimde görmeye başlamışlardır.

Tüm Alevileri ilgilendiren bir sorun olarak, kuşkusuz Aleviler üzerindeki mezhepsel baskılara karşı çıkmak, Alevilerin kendi inançlarını özgürce yerine getirmelerini, kendi kültürlerini serbestçe geliştirebilmelerini savunmak gerekir. Ne var ki, Alevilik sorunu geçmişten bu yana yalnızca ve kendi başına dar bir mezhepsel sorun olmamıştır. Aleviler, büyük gövdesiyle kendilerini ilerici muhalefetin içinde ifade etmişlerdir. Bu, ne tesadüfi bir olaydır; ne de Alevi inancının kendi dar özelliklerinden kaynaklanmaktadır.

Bu, Alevi nüfusun büyük bölümünü Osmanlıdan bu yana toplumun ezilen, sömürülen kesimlerinin oluşturmasıyla bağlantılıdır. Alevi kitlelerinin eşitlikçilik temelindeki hareketlerle içice olması, bizzat bu tür hareketleri örgütlemesi, Alevilerin ilericiliğiyle açıklanamaz. Tam tersine Alevi inanışındaki ilerici öğeler, tam da bu sınıfsal özellikten kaynaklanmaktadır. Sınıfsal baskı ve zulme bir de mezhepsel baskı eklenince, bu durum alevi kitlelerini eşitlikçi, özgürlükçü, sömürüye karşı bir mücadeleye kanalize etmiştir. Oysa bugün Alevi kitleleri sınıfsal planda daha da netleşmiş bir sınıfsal ayrım yaşamış bulunmaktadırlar. Alevi kitlesinin ana gövdesini yine yoksul emekçi yığınları oluşturmak­la beraber, artık azımsanmayacak bir niceliğe ve güce sahip bir Alevi burjuvazisi de şekillenmiştir. Alevilik sorununa yaklaşımda bu iki kesim arasında sınıfsal ayrımdan kaynaklanan ciddi farklılıklar vardır.

Alevi burjuvazisi, sorunu devletten dinsel temelde bazı tavizlerin koparılmasına indirgemektedir. Diyanette temsil edilmek, cem evlerinin açılması, ibadeti daha rahat yapmak vb., Alevi burjuvazisinin soruna yaklaşımının bütün kapsamı işte budur. Nitekim sermaye devleti de kendisiyle bütünleşme eğilimi taşıyan Alevi burjuvazisinin bu özelliğinin farkına varmış, bazı taviz vaatleri eşliğinde (şimdilik taviz bile değil!) bu kesimi uzun süredir geniş Alevi kitlelerini denetlemek amacıyla kullanmaya başlamıştır. Sivas ve özellikle Gazi olaylarının ardından ise bu politika çok daha belirgin çizgiler kazanmaya başlamıştır.

Alevi kitlelerinin mezhepsel baskıya karşı çıkışları ile sınıfsal baskıya karşı çıkışları etle tırnak misali içiçedir. Ana gövdesini Alevi yığınların oluşturduğu bütün kitle eylemliliklerinin aynı zamanda sömürüye ve faşizme karşı bir içerik kazanması bu temel gerçeğin bir yansımasıdır. Alevilerin taleplerine sahip çıkmak ile "Alevicilik" arasındaki ayrım çizgisini gözetmek bu açıdan kritik bir önemdedir."Alevici" eğilimin emekçi Alevi hareketinin sınıfsal niteliğini karartmaya; hareketin taşıdığı ilerici özü törpülemeye dönük girişimleri kesinlikle kararlı bir mücadeleyi zorunlu kılmaktadır.

Alevilik sorununa ilişkin sosyalist politikanın bir diğer önemli boyutu daha var: Bu da, Alevi burjuvazisinin de yardımı ile, Alevi kitlelerini Kürt halkının haklı özgürlük taleplerine karşı bir kalkan olarak kullanma girişimlerinin boşa çıkarılmasıdır. Kürt ulusal hareketinin üzerinde yükseldiği kitle temelinin Sünni-Şafi inanca sahip olması gerçeğinden kalkarak, ikiyüzlü bir tutumla, Alevi kitleleri içinde Kürt halkanın haklı taleplerine karşı bir düşmanlık yaratılmaya çalışılmaktadır. Bu kirli politikayı boşa çıkarmak da sosyalistler açısından özel bir önem taşımaktadır.  

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

PAPAZIN BAĞI: BİR CENNET PARÇASININ HİKAYESİ...

ANKARA’NIN İKİ YÜZYILANA DAMGA VURMUŞ BİR TARİHİ YAPIT: ABİDİNPAŞA KÖŞKÜ

şarap,kadın,şiir...-şiir-