Doğu ve Batı- Kültür ve Bilim
Roman'ın, öykünün,
müziğin beşiği ve doruk noktası Bati'dir...Doğu ise şiir, masal ve efsane
coğrafyasıdır... Bu bize batının en azından 1960'lı yıllara kadar "iç
dünya"nın da doruğu olduğunu gösterir...Tekelleşme yol açtığı korkunç
tüketim kültürü ve metalaştırmayla Batı'da son 50 yıldır "iç dünya"yı
öldürmektedir. Ama Doğu'da -belki artık olabilecektir- yakın zamana kadar iç
dünyanın zengin olduğu bir coğrafya değildir. Yakın zamana kadar dış dünya
karşısında hep bir bilinmezliğin ve çaresizliğin coğrafyası olarak kalmış olan
Doğu, bu durumun doğal sonucu olarak ancak şiir, masal ve mit- efsane
geliştirmiştir. Şiir, masal ve destan ise ya yapamamanın bir çığlığı ya da
yapabildiğine-yapabileceğine ilişkin çelişkilerle, tutarsızlıklarla ve aşırı abartmalarla dolu
bir yalan dünyanın tesellisidir. Şiirde derinlik vardır ama anlıktır, tekildir
şiirin dünyası. Bütüncül ve analitik değildir. Masal, destan, mit basittir;
abartısıyla güçsüz insana bir gün mucizevi ve rastlantısal olarak başarabileceğini anlatır. İnsana
analitik, bütüncül düşünce açıdan hiç bir çağrısı yoktur. Roman ve müzik
karmaşıklığı, çok renkliliği çok faktörlülüğü anlatır. Ama aynı zamanda bu çok renkliliğin, çok
faktörlülüğün karmaşıklığı içinden doğru bir analitik yöntemle güzele
ulaşılabileceğini anlatır
Osho gibi, Doğu'nun duyguyu Batı'nın ise aklı
temsil ettiğini çok sık vurgulayan Cemil Meriç'in aşk, nefret, ayrılık, vb gibi
insani durumları anlatmak için neredeyse yalnızca tek referans kaynağının Batı romanı olması bu açıdan
çok manidardır. Cemil Meriç Doğu şiirdir der, doğrudur; ama efseneyi,
masalı ve miti görmezden gelir çoklukla; yine Meriç Batı bilimdir der; doğrudur
ama Romanı,öyküyü ve müziği es geçer. Oysa zurnanın zırt dediği yerlerdir es
geçtikleri...
Kemalizm'in Batı
algısı, Batı'yı pozitivizmden ibaret sanmaktı. Kemalizm Batı kültürünü de
böylesi bir pozitivist algıyla değerlendirdi. Batı'yı böyle algıladığı için,
kendisi de mekanik pozitivist biçimde Batı bilimini, sanatını ve kültürünü
aynen alarak Türkiye'yi Batılaştıracağını sandı.
İşin tuhaf yanı
Kemalizm ve Batı karşıtları da Batı'yı
aynen Kemalistler gibi değerlendirdiler
ve onlar da çareyi Batı'nın bilimini ve bazı siyasi kurumlarını alıp
"kültürünü" almamakta gördüler.
Ne Kemalizm
ne de karşıtı muhafazakarlar Batı'yı "Batı" yapan
unsurların Batının insan, toplum ve
doğa kavrayışındaki düşünsel-ruhsal evrimle bağlantılı olduğunu görmediler.
Batıdaki roman sanatının ve müziğin arka planının nasıl bir evrime dayalı
olduğuna bakmadılar, Kemalistler bu roman ve müziği taklitle ötekileri de
Batının makinesini alıp Doğu'nun şiir, masal, efsane ve mit dolu içsel
dünyasını Batı'nın romanına ve müziğine karşı koruyarak bir gelişme öngördüler.
Bu nedenle de bugünün biz Türkiyeli'lerini "40 akıllının
bile çıkaramayacağı" sahte ikilemlerle boğuşmak zorunda bıraktılar.
Kemalistler de muhafazakarlar da ne yazık ki hiç bir zaman sağlıklı tutarlı ve iç
barışıklığı olan bir teori üretemedikleri gibi, Türkiye insanının da
bütünlüklü, tutarlı bir kimlik geliştirmesinin en büyük engeline dönüştüler;,
travmatik ve şizofrenik bir toplumsal ruhun başlıca sebepleri oldular.
Yorumlar
Yorum Gönder