Rus Devrimi'nde ve Türkiye'de Gençlik Hareketi'nin Yeri ve Önemi Üzerine bir Karşılaştırma


Rus

Gençlik sahip olduğu kararlılık, fedakarlık ve atılganlıkla, özellikle de devrimci atılım dönemlerinde, cephenin ön saflarında yürüyerek devrim mücadelesinde önemli bir rol oynar. Lenin'in partisi gençlerin partisiydi ve lenin partinin "gençliğe ve özellikle de işçi sınıfının genç unsurlarına" dayanması gerektiğini ısrarla vurguluyordu. Adeta bir "yaşlılar partisi" olan menşevikler karşısında Bolşeviklerin, devrimci atılım dönemlerindeki cesaret ve üstünlüğü (elbette ki temel belirleyici unsurların yanında) partinin genç olmasıyla da doğrudan ilgiliydi.

Bolşevikler, gençliğin "genç" olmasından kaynaklanan özelliklerini her zaman göz önünde bulundurmakla beraber, hiç kuşkusuz ki soruna yaklaşımda sınıfsal özellikleri temel alıyorlardı. Komünistler, toplumsal gelişmenin motoru olarak kuşaklar arası özgüllük ve çelişkileri değil sınıfsal çelişkileri alırlar. Bu nedenledir ki, lenin, partimiz her şeyden önce "en ileri sınıfın gençliğinin artisi olmalıdır'* diyordu.

Rus devrim deneyi, bize, bolşeviklerin öğrenci gençliğe de militan, kararlı ve yarı-aydın nitelikleri nedeniyle değer ver­diklerini, ama çoğunluğu orta sınıf kökenli ve üretim dışı olan bu toplumsal kategoriye aynı derecede de "güvensiz" yaklaştıklarını göstermektedir. Bu güvensizlik, 1900-1905 dönemi bir yana bırakılacak olursa, bolşeviklerin öğrenci faaliyetlerine etkin müdahalede bulunmayışları ile de pratikte ifadesini buluyordu.

Rus devrimi boyunca öğrenci gençlik 1900'lü yılların başın­daki eylemliliği bir yana bırakılacak olursa, hiçbir zaman Türkiye'deki gibi bir teorik-pratik aksiyon göstermedi, devrimci sürece damgasını ağırlıkla vuramadı. Narodnizm'den kuvvetle etkilendiği dönemlerde dahi, kendi dışındaki yetişmiş aydın kuşağının ve onların oluşturduğu siyasal odakların yörüngesinde yer aldı.

Oysa Türkiye'de, öğrenci gençlik "Marksist aydınlanma" sürecinin bizzat odağındaydı. Bu "aydınlanma" süreci, bu nedenlerin de etkisiyle, teorik açıdan kısır ve eklektik bir yapıya yol açarken, pratik açıdan da bu gençlik kuşağını hızla ve belirgin bir biçimde düzen dışına doğru itti.

Türkiye ve Rus devrim süreçleri tarihsel gelişmenin farklı duraklarında yaşandı. Rusya'da o tarihlerde, henüz sayı olarak son derece sınırlı ve özellikle orta sınıf kökenli (üniversite öğrencileri) bir öğrenci kitlesi mevcuttu. Bunun yanı sıra teorik etkinlik ve siyasal militanlık düzeyi son derece gelişmiş, çarlık rejiminin ilgasını hedefleyen ve kendisini özellikle Narodnizm'le ifade eden bir yetişkin aydın kuşağı vardı.

Türkiye'de  ise üniversite öğrencilerinin sayısal yoğunluğu daha fazlaydı. Sayısal yoğunluğun daha fazla olması, her şeyden önce üniversite öğrencilerinin sınıfsal bileşimlerinde toplumun alt kesimlerine doğru bir genişleme anlamı taşır. Bu, öğrenci gençliğin devrimci politizasyonunu artıran, düzendışı konuma kayışı kolaylaştıran bir faktördür.

Türkiye'nin yetişmiş aydın kuşağı ise resmi ideolojinin derin etkisi altında ve köklü değişim taleplerinden ise oldukça uzaktır. En "radikal" aydınların dahi istedikleri anayasal düzen, 27 Mayıs anayasası; bunu gerçekleştirecek olanlar ise (ordu ya da parlamento), yine mevcut düzenin kurumlarıdır.

Türkiye ve Rusya'daki devrimci süreçler arasındaki üçüncü bir önemli farklılık ise, Rusya'da, yığınsal ve toplumu sarsan türden öğrenci hareketlerinin, işçi hareketinin belirli bir gelişmişlik düzeyinin ve Marksist hareketle işçi hareketinin birleşmesi yönündeki ilk ciddi adımların arkasından gündeme gelmiş olmasıdır. Türkiye'de ise ilk kıpırdanışlar bir yana bırakılacak olursa, işçi sınıfı, 1968 ve izleyen yıllarda kendi toplumsal gücünü sergileyebilmiştir. Aynı tarihler öğrenci hareketi açısından da hem bir doruğun yaşandığı, hem de siyasal yol ayrımlarının az çok şekillendiği yıllardır.

Tüm bu nedenler, Türkiye'de öğrenci gençlik hareketinin siyasal önemini artırırken, aynı zamanda onun bünyesinde taşıdığı ideolojik karmaşa ve siyasal istikrarsızlık öğelerinin herhangi bir dış dizginlemeye uğramadan devrimci hareketin bünyesine akmasını kolaylaştırmıştır.

1974-1980 dönemi, öğrenci gençliğin yetiştirdiği kadroların yönettiği, kitle tabanını ağırlıkla öğrenci gençlikte bulan, kitlesel açıdan gelişkin, teorik-politik açıdan ise oldukça yetersiz ve eklektik devrimci hareketlerin gündemi belirlediği bir dönem olmuştur.

Bu tarihsel gelişme (yer yer hatırlanan sınıfsal bakışa karşın), öğrenci gençliğin devrimci rolü konusunda hayli yaygın ve etkili illüzyonların doğmasının da kaynağı oldu.1980 yenilgisi, bu illüzyona pratikte en büyük darbeyi vurdu. Ne var  ki "o şanlı günlerin bir gün yeniden geleceği" beklentisi devrimci akımlarda hala canlılığını korumaktadır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

PAPAZIN BAĞI: BİR CENNET PARÇASININ HİKAYESİ...

ANKARA’NIN İKİ YÜZYILANA DAMGA VURMUŞ BİR TARİHİ YAPIT: ABİDİNPAŞA KÖŞKÜ

şarap,kadın,şiir...-şiir-