“Topyekün savaş” Stratejisi


 

DYP-SHP koalisyon hükümeti işbaşına geldiğinde, Kurt sorununa yönelik politikasını şu veciz sozle

anlatıyordu; “Kurt halkı ile PKK’yı birbirinden ayıran bir cözüm”! PKK’nm “uc-beş cete”den ibaret olmadığı,

Kurt halkı icerisinde onemli bir destek kazandığı, artık kabul ediliyor, strateji bu kitle desteğini eritmek

uzerinde oturuyordu. PKK’nm bir “teror orgutu” olduğu yonundeki ideolojik kampanya yoğunlaştırılarak,

provokasyon ve katliamlarla bu propagandayı

pekiştirmeye calışacaktı. Burjuvazinin bu planındaki “yenilik” terorun ve demagojinin daha yoğun ve

etkin kullanımıydı. Artan terore “Kurt halkına şefkat” demagojilerindeki artış eşlik edecekti.

Bu doğrultuda, burjuva hukumetin başbakanının ağzından, Kurdistan’da yapılan bir konuşma da sozde

 “Kurt realitesi” kabul edildi. Bir dizi demokratikleşme vaatlerinde bulunuldu. PKK’nın ilk donemler

yeni hukumete ilişkin umut yayan politik tutum izlemesi, bu politikanın kısa bir donem kısmi bir

başan elde etmesini kolaylaştırdı.

Ne var ki; yeni hukumetin de tıpkı eskileri gibi “bir ozel savaş” hukumeti olduğu gerceği kısa surede gun

yuzune cıkınca, PKK’nın bu tutumu değişti ve PKK bu kez ortaya cıkan parlamenter hayallere karşı bir

 mucadele başlattı. Bu mucadelesini bir “Ulusal Meclis” kurulması şiarıyla pekiştirdi.

Bu aynı donem buıjuvazi acısından da bir gerceğin daha carpıcı gorulmesini sağladı; PKK Kurt halkının icine kok

salmıştı ve dolayısıyla PKK ile Kurt halkını birbirinden ayırmaya dayalı “cozum oneri”lerinin kısa vadede

herhangi bir başan şansı yoktu.

Başlangıcı Newroz oncesine dayanmakla beraber, Newroz olayları gerek devlet gerekse PKK

acısından kesin bir yon değişikliğinin gostergesi oldu.

PKK Newroz sonrası donemde guclerini eskisine nazaran daha yoğunluklu olarak sivil Kürt halkı

icinde mevzilendirmeye başladı. Savaşın Kurt halkı ile butunleşmeyi sağlayan yontemlerle yurutulmesine ozel bir

önem verdi. Baskınlar “gece baskınları” olmaktan cıktı ve gunduz gercekleştirilip saatlerce suren kitlesel eylemlere donuştu. Kısacası tüm bu yoneliş “sıcak savaş”ı halkın içine  yayma planının bir gostergesiydi.

Devlet ise, aynı donemde -aslında cok onceleri planlanmış ve zamanı gelince kullanılmak uzere rafa kaldmlmış- yeni ve daha kapsamlı bir saldmyı gundeme getirmeye hazırlanıyordu.

“Kürtlerin tümüyle haklı ve ulusun geniş kesimlerine mal olmuş kurtuluş mücadelesi karşısında acz içinde

kalan sömürgeci burjuva düzen, nihayet son MGK toplantısıyla birlikte fiili sorumluluğu tümüyle orduya devretti ve

Kürt halkına karşı kendi deyimiyle bir 'topyekün savaş'başlattı. Topyekün savaşın başarısı içinde 'cephe gerisi'nin

sağlam tutulması, sınırlı demokratik hakların kullandırılmaması karara bağlandı. Bu bir bildiriyle açıktan ve

tehditkar bir dille ilan edildi”

"Bu son gelişmeler, sermaye devleti için biricik çözüm alternatifi olarak kalan baskı, terör ve yoketme

politikasında yeni bir safhaya ulaşıldığını gösteriyor”

Bizzat somurgeci burjuva duzenin resmi temsilcileri tarafından “topyekun saldırı” ya da “savaş” olarak

tanımlanan bu “yeni safha”nın mahiyeti şu son bir aylık donemde net bir bicimde gun yuzune cıkmaya başladı.

Askeri kuşatma ve saldırılar; sınır ötesi operasyonlar, legal olanakların kullanımını fiilen sınırlamak, engellemek ve ulkenin batısında şovenist dalgayı güçlendirmek; buradaki Kurt nufusu yıldırmak...

* * *

"Topyekun saldırı”nın içe dönük boyutuna 'iç harekat' adı verilmektedir. Genelkurmay Başkanının, sozkonusu "iç harekat' hakkındaki sözleri  bu politikanın kapsamını ortaya koyuyor; "Kuzey Irak operasyonundan sonra sıra yurt içine geldi. İçeride büyük operasyonlar olacak, bunların kökü kazınacaktır. Operasyonlar sadece olağanüstü hal bölgesinde değil, dışında da olacak."  (19 Kasım ’92)

Son MGK toplantısı ve ardından gundeme getirilen “ic harekat” politikası; belirtileri uzun suredir gorulen bir olguyu  tescil etmektedir. “ic harekat” PKK ile Kurt halkına birbirinden ayrı politika anlayışının kesin bir terkidir.

Bunun yerine ikame edilen politika ise en iyi ve vurgulu bicimde b “Yeni Dersimler Yaratmak” savaş

çığlığında ifadesini buluyor. Lice, Gole, Kulp vb. son bir aydır yaşananlar ise bu  politikanın ilk ornekleri sayılmalıdır.

Bu  politikanın amaclarından bir diğeri ise bölgeyi insansızlaştırarak, denizi kurutmaktır. Dolayısıyla göçe zorlama bu politikanın ayrılmaz bir parcasıdır.

Topyekun saldırı politikasının “ic harekat”a ilişkin bolumu kuşatma, saldırı, goce  zorlama ve yok etme politikalarından ibaret değil. Genelkurmay Başkanının ifadesiyle "operasyonlar sadece olağanüstü hal bölgesinde değil, dışında da olacak”... Şimdiden de belirtileri gorulduğu gibi bu politikanın ulkenin “batı”sına yonelik unsurları var.

Dozajı bugunlerde daha da yoğunlaşmakla birlikte bu politika yeni bir olgu değil.

Yeni olan, ilk ornekleri Alanya, Urla ve Antalya’da gorulduğu gibi artık ulkenin batısında Kurt nufusuna

yonelik sistematikleşmiş saldırıların başlamasıdır.  Ulkenin batısında, devletin denetimi ve bilgisi

dahilinde  “anti-Kurt” ceteler oluşturulmakta ve bu ceteler aracılığıyla  Kurtlere ait evler, işyerleri talan edilmekte, yer yer saldırılar, linc etme girişimlerine dek varabilmektedir. Topyekun saldırının “ic harekata” ilişkin boyutlarından biridir bu.

Bir diğeri, hareketin legal desteklerine yonelik baskı ve teroru yoğunlaştırmaktır. Kurt legalitesi olarak

tanımlanabilecek parti ve basın organları, devlet terorunun saldırısına hedef olmaktadır. HEP’e yonelik kapatma

davası; HEP yoneticileri hakkında idam istemiyle acılan davalar; HEP’in yerel orgut ve yoneticilerine

yonelik sabotaj ve cinayet tertipleri; Ozgur Gundem ve Yeni Ulke uzerinde yoğunlaşan baskılar; sureklileşen

toplatma kararlan ve bu gazete calışanlarına yonelik cinayetler; tum bunlar “topyekun saldırı” politikası

ile sistemli bir uygulamaya donuşturulebilmektedir.

Düzen yalnızca “Kürt sorunu” ile ilgili olarak değil; daha da onemlisi son derece stratejik bir bakışla bu

saldın politikasında tum devrimci hareketi hedeflemektedir. Devrimci harekete donuk saldırı,

batıdaki Kurt mucadelesinin desteklerinden birine yapılan bir saldırı olmakla sınırlı kalmamakta, aynı zamanda

“Batı” ile “Doğu”nun, işci ve emekci hareketi ile Kurt emekçilerinin  mucadelesinin birleşme kanalları

tıkanmaya calışılmaktadır. Bu yuzden devrimci hareket, “ya yok ederiz ya reformculaştınnz”

şiarıyla yürütülen bir saldırı kampanyası ile karşı karşıyadır. Devrimci hareketin Kurt sorununa ilişkin tavrı ise

bugün reformculuk ve ya da devrimcilik ayrımının netleşeceği en onemli tumosol kağıdıdır.
1993 Ocak

 

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

PAPAZIN BAĞI: BİR CENNET PARÇASININ HİKAYESİ...

ANKARA’NIN İKİ YÜZYILANA DAMGA VURMUŞ BİR TARİHİ YAPIT: ABİDİNPAŞA KÖŞKÜ

şarap,kadın,şiir...-şiir-