BAKÜ BİRLİK KONGRESİ VE TKP’NİN KURULUŞU
Şu ana kadarki anlatımlarımızdan açık bir biçimde
anlaşılabileceği gibi, başlangıcı daha
önceki tarihlere uzanmakla beraber, 10 Eylül 1920 tarihi, TKP’nin kuruluş
tarihi olarak anılır. Zira bu tarihte gerçekleşen Bakü Kongresi, sosyalist
faaliyetlerin ve örgütlenmenin Anadolu’daki değişik damarlarının
birleştirilerek tek bir parti çatısı altında toplanmasını sağlamıştır. Bu
tarihten sonra yaklaşık 40 yıl, Türkiye’deki sosyalist hareket, tek bir
partinin, TKP’nin örgütsel çatısı altında birleşik bir faaliyet yürütecektir.
Bakü Kongresi’nde Ethem Nejat ve Hakkı Hilmi’nin
önerisiyle çeşitli sosyalist çevrelerin birleştirilmesi kararı alındı. Bu
çerçevede Türkiye sosyalizminin o ana
kadar farklı kanallarını oluşturan Türkiye İşçi Çiftçi Sosyalist Fırkası
(TİÇSF)*, Anadolu merkezli Türkiye Komünist Partisi ve Bakü merkezli Türkiye
Komünist Partisi, tek bir parti çatısı altında, Türkiye Komünist Partisi (TKP) ismiyle birleşti. Savaş koşulları
nedeniyle Kongreye Adana ve İzmir delegelerinin katılamadığı Bakü Kongresi’ne, İstanbul, Ankara,
Zonguldak, Ereğli, Trabzon, Samsun, Rize, Sivas, Kars, Erzurum, Eskişehir ve
Konya’dan toplam 125 delege katılmıştı, bu delegelerden 51’i
ise misafir delege statüsündeydi.
TKP, bundan sonra İstanbul dışına taşarak, Kurtuluş Savaşı’nın kalbi durumunda
olan Anadolu içinde de etkili bir iktidar alternatifi olacaktı.
1-TKP’NİN PROGRAMATİK YAPISI
1920 yılında kabul edilen TKP’nin ilk programına
M.Suphi çizgisinin ağırlıkla damga vurduğu görülür.TKP’nin en özgün yanlarından
birini partinin programatik yapısı oluşturur.
TKP programının hazırlanışı 3. Enternasyonalin kuruluş günlerine denk
düşer ve 2. Enternasyonalle hesaplaşmanın
bu en sıcak günlerinde 3.Enternasyonale hakim olan “enternasyonalist
devrimci sınıf siyaseti” rüzgarının bütün coşkusunu ve kararlılığını TKP
Programında görmek olasıdır.
Bu coşku içinde hazırlanan ve kabul edilen
programın sunuş konuşmasını yapan M.Suphi, emperyalizm, devrim, iktidar ve
sosyalizmin kuruluşu konularında şu görüşleri dile getirir:
“ Toplumsal devrim gibi; devrimin bütün dünya
burjuvazisi üzerindeki zaferinden çıkan
komünizm uygulaması da evrensel içerik taşır...Doğu’nun hammaddesiyle Batı’nın sanayi ürünleri de yine öyle bir
bütün teşkil ediyor, onun için Komünizm uygulaması da evrensel bir içerik ve
zorunluluk vardır...Son kırk yıllık sömürgecilik faaliyeti neticesinde ve bilhassa Avrupa Genel Savaşı’ndan sonra,
siyasal sınırları bir kat daha belirmiş olan bu şartlar içinde, burjuvaziye
dayanarak geliştirilen herhangi bir hareket, Doğu’nun zavallı millet ve memleketlerini kurtarmak yeteneğini
kaybetmiştir”(Göksu,65-67).
Bu kısa ama özlü alıntıdan anlaşılabileceği gibi,
TKP, sosyalizmin kuruluşunu bir dünya devrimi genel sorunsalı içinde ele
almaktadır; sömürge ve yarı sömürge ülkelerdeki devrimle sanayileşmiş
ülkelerdeki devrimi tek bir proleter dünya devriminin parçası olarak
görmektedir; geri ülkelerin sömürgecilik karşıtı mücadelesinde burjuvazinin
temsilcilerine güvenilemeyeceğini ve inisiyatifi komünistlerin ele alması
gerektiğini belirtmektedir.
1920 Programı’nın
“İlke ve Esaslar” başlığını taşıyan ve 11 maddeden oluşan ilk
bölümü M.Suphi’nin yukarıda kısa bir bölümünü alıntıladığımız program sunuş
konuşmasının, program diliyle yinelenmesidir adeta. “İlke ve Esaslar”
bölümünün 1. maddesi kapitalizm
hakkında, ikinci bölümü emperyalizm ve sömürgecilik-yarı sömürgecilik hakkında
partinin tahlillerinin özetini yansıtırken, 3.maddesinde “kapitalizmin artık
gericileşerek üretici güçlerin önünde bir engel oluşturmaya başladığı” ve
4.maddesinde de “ Kapitalizmin tüm bu nedenlerle bir toplumsal devrimle
yıkılması gerektiği” vurgulanmaktadır. 5. maddesinde bu toplumsal devrimin
zorunlu olarak evrensel-enternasyonal bir karakter taşıması gerektiği ifade
edilirken, programın 6. maddesinde dünya işçi ve emekçilerinin sınıf
savaşlarının bu enternasyonal karakterine karşın “ulusal çerçevede de büyük
fedakarlıklar yapılması gerektiği” vurgulanmaktadır. 7. madde de sorunun çözümünün özel mülkiyetin kaldırılıp
üretim araçlarının devlete aktarılmasıyla olanaklı olduğu söylenmekte ve 8.
maddede partinin devrim stratejisinin temelini oluşturan görüşler aynen şu
şekilde ifade edilmektedir:
“8-Toplumsal devrim gibi devrimin burjuvaziye karşı galip gelmesi ve
zafer kazanmasından doğan komünizm uygulaması da dünya çapında bir içerik
taşır. Tarih gösteriyor ki, yeryüzünde yaşayan toplumsal oluşumların bir kısmı
derebeylikten burjuvazi dönemine yeni
giriyor. Diğer kısmı burjuva devrimine girmiş proletarya hareketinin değişik
evrelerini yaşıyor. Üçüncü bir kısmı ise, burjuvazi döneminden, proletaryanın
egemenlik dönemine geçmiş bulunuyor.
Ulusların içinden geçmekte oldukları
ekonomik gelişimin, tarihi ve politik koşulların, toplumsal devrimin bir
an önce başlaması ve yaygınlaşmasıyla büyük bir ilişkisi olmakla birlikte,
devrim başladıktan sonra, ulus ve ülkeleri birbirinden ayırmak doğru değildir.
Bugün proletaryanın egemenlik dönemine ayak basmış Rusya’da komünizmin icraat
ve uygulamalarının başarısı ekonomik
olarak ilerlemiş diğer batı ülkelerindeki
toplumsal devrimin ortaya çıkışına bağlı olduğu kadar, bugün batıda
yaygınlaşacak komünizm uygulamasının da ekonomik olarak farklı evreler
gösteren doğudaki devrimci
hareketle ilişkisi çok önemli ve
yaşamsaldır. Doğu ve batıdaki bu hareketler dünya ekonomisinin özünde burjuva
saltanatı ve yayılmacılığının tekelci bir karakter almasından dolayı,
birbirlerinden doğar ve birbirlerini tamamlarlar.”(Göksu,2003:38).

TKP’nin
programatik olarak Türkiye Devrimi’ni enternasyonalist bir ruh ve bakış
açısıyla ele aldığını gösteren bir başka önemli belgede TKP Merkez Komitesi
tarafından Haziran 1920 tarihinde
yayınlanan TKP Genel Yönetmeliği’dir. Baştan sona Türkiye devrimini dünya
devrimi genel şemsiyesi altında değerlendiren bu yönetmeliğin 18.maddesinde
aynen şu ifadeler yer almaktadır:” Türkiye Bolşevikleri sosyalistliği kabul
eden diğer milletler ile Türkiye
arasında politik usul gereğince sınır ve gümrük işlerini kaldırırlar.” (Göksu,60).
Yine programda ulusal kurtuluş savaşının önderliğini yapan Kemalist harekete
ilişkin tutumu daha da somutlaştıran ve
pekiştiren ifadelere Bakü
Komünist Partisi ile bağlantılı olarak Anadolu’da kurulan Komünist Partisi’nin
yayınladığı 14 Temmuz 1920 tarihli Kuruluş Beyannamesi’nde rastlamaktayız. Bu
beyanname de TKP’nin diğer hareketlerden bağımsızlığını vurgulamak maksadıyla
şunlar söylenmektedir: “ ...İstanbul
Hükümeti, esas itibariyle eski mutlakiyet yanlısı ve aristokratik bir idareden, yani eski
sultanlık devrinin korunmasına çalışan bir heyetten başka bir şey değildir...
Mustafa Kemal tarafından vücuda getirilen Kuvay-i Milliye Hükümeti’ne
gelince:Saray Hükümeti’nin aldığı bu korkunç vaziyet üzerine, memleket
dahilindeki milliyetperverler memleketin demokratik burjuva sınıfına dayanarak,
adı geçen kişinin etrafında toplanarak
Anadolu’nun İstanbul Hükümeti’ne karşı milli ayaklanmasını ve milletin
bütün işlerine el koyan Büyük Millet Meclisi’ni meydana getirdiler... Fakat
burjuva elinde olan bu hükümet de aldatma siyasetini bırakmadı. Burjuvaların
etkisi altında milliyetperverlikten uzaklaşmadığı gibi, Rusya’daki cereyanı da
alkışlamaktan vazgeçmedi... Sonuç olarak: Yukarıda zikrolunan gerekçelere
dayanarak Türkiye Komünist Partisi, mevcut koşullarda: Bir tarafta despot,
diğer tarafta aldatan iki siyasi oluşumun mevcut egemenler olduğuna, daha açık
bir ifade ile bir tarata İngiliz siyasetine alet olan Hürriyet ve İhtilafçılar,
diğer taraftan halk için onlardan hiçbir farkı olmayan ve fakat maske ile meydana çıkan eski
İttihatçılar olduğuna kanaat ve bu kanaati resmen ilan ve her iki hükümetle de
hiçbir alakası olmadığını beyan eder.” (Göksu,2003:62-63). Programın dikkat çeken önemli maddeleri arasında “Hükümet Biçimi,
“Ulus ve Din” ve “Ekonomik Tedbirler” başlıklarını taşıyan maddeler Programın dikkat çeken
önemli maddeleri arasında yer alıyor.” Hükümet Biçimi” başlıklı maddede “Mutlak
idarelerde işçi halk, baskıcı hükümdar ve memurlarının zulmü altında ezildiği gibi, demokratik denilen
burjuva demokrasilerinde de iktidar, parlamentarizm ve halkçılık adı altında ayrıcalıklı
tabakalar, yine vali ve hanların temsil ettikleri zenginler elinde tekelci bir
yönetim haline geliyor” denildikten sonra, TKP kendisinin amaçladığı
hükümet biçiminin “İşçi ve Köylü Şuraları” olduğunu ve bu yönetim
biçiminin asalak sınıflar hariç halkın büyük çoğunluğunu temsil eden bir
yönetim olacağı vurgulanıyor. Şuralar
Cumhuriyetinin kapitalizmden komünizme geçiş sürecine özgü bir hükümet biçimi
olduğunun ise programda özel bir önemle vurgulandığını görüyoruz(Göksu,2003:40-41). “Ulus ve Din” başlıklı maddede ise TKP
, çok etnikli bir toplumda diğer guruplara karşı yaklaşımını açıklarken aynı
zamanda dine karşı tutumunu ve laiklik anlayışını ortaya koyuyor. Programın
TKP’nin laiklik anlayışını ortaya koyan
maddelerinde “dini içerikteki terbiye, eğitim ve ibadet
işlerinin dinsel toplulukların iç işi
olarak güvenceye alınacağı”; “dinsel kurumların devletten ayrılarak
dinsel topluluklar halinde bırakılacağı”,” ve fakat dinlerin ve milliyetlerin insanlar
arasında nefret ve düşmanlık doğuran gerici masallarına karşı savaşım
verileceği” ifade edilmektedir(Göksu,2003:41). Programın aynı başlık
altındaki 7.maddesinde ise “ TKP değişik uluslara mensup devrimci işçi ve köylü sınıfları arasındaki eski düşmanlıkları kaldırmak için aşağıdaki en kesin çözümlere girişir:”
denildikten sonra bu çözümler: “Dil ve kültür açısından her türlü
ayrıcalığın ortadan kaldırılması ve her ulusun bu konularda tam özgür olmasının
sağlanması”; “devlet örgütlenmesinde her ulusun temsil edilmesini
sağlayacak bir federasyon sisteminin kurulması”; “uluslararasında
çıkacak muhtemel sorunların kanlı çatışmalara yol açmaması için ‘plebisit’
yöntemiyle, genel oya başvurarak çözülmesi” olarak sıralanmaktadır(Göksu,2003:41-42).
Bu konuyla ilgili olarak Program sunuş
konuşmasında Suphi’nin söylediği şu sözler TKP’nin bu soruna ilişkin
yaklaşımının daha net ve bütünlüklü olarak anlaşılmasını kolaylaştırır
niteliktedir. Suphi, bu konuşmada, etnik guruplara ilişkin partinin izleyeceği
politikayla ilgili olarak şunları söylüyor:
“ Partimiz özgürlüğü yolunda uluslar arası toplumsal devrim hareketine
dayanma zorunluluğunun dayattığı işçi
halkımız arasındaki örgütlenmesini de uluslar arası esasta yapmak zorundadır.Partimiz
Türk işçi ve yoksul köylülerini
gerici İttihad ve İtilafcılar veya hain
sosyalistlerin etkisinden kurtarmaya ne derece zorunlu ise, Türkiye’de yaşayan
Rum, Ermeni,Kürt milletlerinin mağdur sınıflarını da Etniki Eterya, Taşnak ve
Bedirhan teşkilatlarından ayırarak,
çıkar ve amaç ortaklığı olan bir sınıf
halinde hem içteki sömürücülere hem de işgalci dış kuvvetlere karşı
birleştirip ayaklandırmak göreviyle yükümlüdür” (Göksu,2003:65).
Parti Programı’nın “Ekonomik Tedbirler”
başlığını taşıyan bölümünde ise, TKP’nin “bütün kaynak ve üretim araçlarını,
kendi emeğiyle yaşayan üreteci sınıfın
ortak malı haline getireceği”, “ bu amaca varmak için öncelikle büyük
üretim yöntemiyle idare edilen kurumlardan başlanacağı”, “Küçük
üreticilere ise hükümetin mali destek ve sipariş vererek bunların kalkınması
için çaba sarf edeceği ve bu kesimlerin kendi denetimleri altında çalışan
üretim kooperatiflerinde bir araya gelmelerinin teşvik edileceği, bu kesimlerde
makineleşmenin ve modern üretim tekniklerinin yaygınlaştırılmaya çalışılacağı”
ve tüm bunlarla birlikte “Planlı ekonomiyle ekonomik faaliyetlerin
birleştirileceği, çeşitli sanayi dallarının
ve başka uluslarla iktisadi ilişkilerin bu plan dahilinde
geliştirileceği” ifade edilmektedir(Göksu,2003:42).
1920 Programının, 1926 TKP programı da dahil olmak
üzere, bu yıllardan sonra tüm sosyalist
harekete hakim olan programatik anlayıştan
oldukça farklı bir düşünce sistematiğinin ürünü olduğu görülmektedir.
1920 Programı’nda öngörülen devrim anlayışı, kendisinden sonra hakim olacağı
gibi, devrimi ulusal plandaki ekonomik ve sosyal gelişme düzeyinden kalkarak
değil, bunu da gözeterek, fakat esas vurguyu dünya sistemi anlayışına yaparak
oluşturulmuş bir devrim anlayıştır. TKP’nin 1920 Programına göre, ulusal
düzeydeki farklılıklar devrimin seyrini, hızını, zorluk derecesini etkileyebilen
unsurlar olmakla birlikte, dünya da kapitalist sistemin hegomanyasının
kurulduğu bir evrede, her ülkede işçi köylü şuralarının iktidara gelebileceği
devrimler gerçekleştirilebilir; bu devrimin dayanağı ise dünya sosyalist
sistemi ve hareketi olacaktır. Programdaki ifadeyle “Bugün proletaryanın
egemenlik dönemine ayak basmış Rusya’da komünizmin icraat ve
uygulamalarının başarısı ekonomik olarak
ilerlemiş diğer batı ülkelerindeki
toplumsal devrimin ortaya çıkışına bağlı olduğu kadar, bugün Batıda
yaygınlaşacak komünizm uygulamasının da ekonomik olarak farklı evreler
gösteren doğudaki devrimci
hareketle ilişkisi çok önemli ve
yaşamsaldır. Doğu ve batıdaki bu hareketler dünya ekonomisinin özünde burjuva
saltanatı ve yayılmacılığının tekelci bir karakter almasından dolayı,
birbirlerinden doğar ve birbirlerini tamamlarlar.”ve devrimin gerçekleşmesinden sonra sosyalizmin
kuruluşu açısından soruna bakıldığında da, “ Toplumsal devrim gibi; devrimin
bütün dünya burjuvazisi üzerindeki
zaferinden çıkan komünizm uygulaması da evrensel içerik taşır...Doğu’nun
hammaddesiyle Batı’nın sanayi ürünleri
de yine öyle bir bütün teşkil ediyor, onun için Komünizm uygulaması da evrensel
bir içerik ve zorunluluk vardır.” ve “ Türkiye Bolşevikleri
sosyalistliği kabul eden diğer milletler ile
Türkiye arasında politik usul
gereğince sınır ve gümrük işlerini
kaldırırlar.” ifadelerinden de açık biçimde anlaşılacağı üzere TKP, sosyalizmin kuruluş ve uygulanış sorununa da tek tek ülke sınırları içinden
değil, fakat, evrensel sosyalist sistem açısından yaklaşma eğilimindedir.
TKP’nin
devrim stratejisini oluştururken, Türkiye’deki proletaryanın zayıf gelişme düzeyini bildiği, fakat bu
konuyu önemli görmekle beraber belirleyici olarak değerlendirmediği de
anlaşılmaktadır. TKP işçi sınıfı partisi olmaya özel bir önem vermekle beraber,
devrimi gerçekleştirmek açısından bu sınıfın dışında yer alan “ülkenin
üretim araçlarından önemli ölçüde yoksun, gelecekten ümidini kesmiş milyonlarca
yoksul emekçisini” son derece önemli bir güç olarak değerlendirmektedir.
Belli ki yalnızca Türkiye işçi sınıfının değil, yanı sıra uluslararası işçi
hareketinin ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin önderliğinde, o günkü
koşullarda dahi, Türkiye’de bir “İşçi Köylü Şuraları Cumhuriyeti”
kurulabileceği düşünülmektedir. Programdaki şu ifadeler bu görüşün net bir
açıklaması sayılabilir niteliktedir. “ Bununla birlikte bir taraftan emperyalistlere karşı
yürütülen savaşın devamı, diğer taraftan
özellikle toplumsal devrimin Avrupa’da yayılması, sınıf bilincinin olgunlaşması ve gelişmesini önemli ölçüde
etkileyerek Türkiye’deki hareketlerin toplumsal bir içerik almasına yardım
etmekte ve sosyalizmi temel alan işçi ve yoksul şuraları cumhuriyetinin
kurulmasına uygun şartları hazırlamaktadır.”
TKP Programı ve belgelerinden yansıyan bir başka
önemli konu da partinin, bütün yukarıda aktarılan yaklaşımlarla tutarlı olarak,
Kemalizmle kendi arasına kesin bir sınır çizme konusunda özel bir duyarlılık
gösterdiğidir. TKP, Kemalist harekete şartlı bir destek sunmakla birlikte,
Kurtuluş Savaşını bir “İşçi Köylü Şuraları” iktidarı ile
sonlandırabilmek için de gerekli uyanıklığa sahip olmak, gerekli girişimleri
gösterebilmek eğiliminde olduğu gözükmektedir.Zira TKP’ye göre, “Son kırk
yıllık sömürgecilik faaliyeti neticesinde
ve bilhassa Avrupa Genel Savaşı’ndan sonra, siyasal sınırları bir kat
daha belirmiş olan bu şartlar içinde, burjuvaziye dayanarak geliştirilen
herhangi bir hareket, Doğu’nun zavallı
millet ve memleketlerini kurtarmak yeteneğini kaybetmiştir” ve TKP’ye
göre “...bugünkü yönetim biçimi ve tarzıyla burjuva demokrasisine
ayak basmış olan Türkiye’de sınıf savaşımı ilkel gelişim dönemini yaşamaktadır:
Bugün Türkiye’de egemen ve yağmacı Antanta devletlerine karşı devam eden ulusal kurtuluş hareketine yoksul
sınıfların katılması, ‘düşmanın düşmanı’ ile, yani yabancı kapitalizmin
egemenliğine karşı, kendi içindeki vurguncu
ve yağmacı küçük burjuvazi ile birlikte savaşım içeriğine bürünmektedir
.
“ Bununla birlikte
bir taraftan emperyalistlere karşı yürütülen savaşın devamı, diğer taraftan özellikle
toplumsal devrimin Avrupa’da yayılması, sınıf bilincinin olgunlaşması ve gelişmesini önemli ölçüde
etkileyerek Türkiye’deki hareketlerin toplumsal bir içerik almasına yardım
etmekte ve sosyalizmi temel alan işçi ve yoksul şuraları cumhuriyetinin
kurulmasına uygun şartları hazırlamaktadır.”
Yorumlar
Yorum Gönder