KURTULUŞ SAVAŞI YILLARINDA TKP ÖRGÜTLENMESİ VE EYLEMİ


 

TKP’nin programdaki net perspektifine ve stratejisine karşın Kurtuluş Savaşı yıllarındaki örgütlenme ve eylemi son derece karmaşık bir görüntü arz etmektedir. Gerek TKP’nin çok parçalı yapıdan tek bir örgütlenmeye geçmeye yeni başlayan, dolayısıyla bu dağınıklığın etkilerini henüz bütünüyle aşamamış bir parti olmasının; gerekse de ulusal kurtuluş savaşına katılan bazı yerel çete güçleriyle kurulmaya çalışılan ittifak politikasının ve  bütün bunların yanı sıra Kemalizme şartlı desteğin ve Türk-Sovyet ilişkilerindeki olumlu seyrin, bu karmaşık görüntünün oluşmasında belirleyici etkileri vardır.

Tüm bu nedenlerle  farklı sosyalist kanalların birbiriyle ilişkilerinin, yine sosyalist hareketin çete güçleriyle ve Kemalist örgütlenmelerle ilişkilerinin ne düzeyde olduğunu, nerede başlayıp nerede bittiğini saptamak son derece zorlaşmaktadır. Bütün bu karmaşık görüntüden anlaşıldığı üzere, gerçekleşen birlik kongresine karşın, TKP’nin Kurtuluş Savaşı yıllarındaki faaliyeti net ve tek bir partisel formda yürüyen bir çalışma olmaktan ziyade  farklı örgütlere dağılmış, bazen hedef ve söylem olarak birbiriyle farklılıklar da arz eden bir  siyasal faaliyettir.

Bu nedenle TKP’nin 1920’li yıllarından sonraki faaliyetlerini analiz edebilmek için Yeşil Ordu, Halk İştirakiyun Fırkası, Çerkes Ethem başta olma üzere çete güçleri   ve İstanbul kanadı (eski TİÇSF kadroları)  ile  TKP arasındaki ve bütün bunlarla da Kemalizm arasındaki ilişkiyi doğru biçimde değerlendirebilmek zorunlu gözükmektedir.

 

a-Yeşil Ordu ve TKP ile ilişkileri


Yeşil Ordu hareketinin efsane bir tarafı vardı. Yeşil Ordu’nun binlerce, on binlerce atlılarıyla Anadolu’ya yürüdüğü yönündeki şayiyalar halk arasında çok yaygındı. Söylence esin kaynağını  ırkçı-Turancı politikalarını gerçekleştirmek amacıyla  Türkistan’a giden Enver Paşa’nın  serüvenlerinin Türkiye’ye şekil değiştirerek  ulaşmasını izleyen günlerde, “esir Türkler’in”, “Anadolu’daki “Türk ulusu”nu  kurtarmak üzere Kafkaslar’dan ülkeye  girmeye hazırlanan bir Yeşil Ordu’nun  halk üzerinde uyandırdığı mistik etkiden almıştı(Akdere ve Karadeniz,1996:86).

Yeşil ordu, kurtuluş savaşının en karmaşık örgütlenmelerinden biridir. Kimileri bu hareketin sosyalist ideolojiden belli ölçülerde etkilenmiş olmasından ve giderek de bu etkinin daha belirgin bir hal almasından kalkarak, bu örgütü başlangıçtan itibaren komünizm ideolojisine yakınlaşmış askeri-siyasi bir örgütlenme olarak tanımlarken (Şişmanov,1990:70, Sayılgan,1972: ..:..,Tevetoğlu,1967:136), kimileri de bu örgütü,merkezinde de her dönem Kemalistlerin bazı önemli isimlerinin bulunmasından kalkarak, sonradan denetimden çıkmaya başlayan  fakat başlangıçta belli taktiksel nedenlerle Kemalistler tarafından kurulan paravan bir örgütlenme olarak nitelemektedirler(Akdere ve Karadeniz,1996:86). Yeşil ordu ile ilgili farklı değerlendirmelerin olduğu konulardan biri de bu örgütün sınıfsal temeli ve askeri bir nitelik taşıyıp taşımadığı ile ilgilidir. Şişmanov, bu örgütün  askeri nitelikler taşıdığını ve köylü sınıfının bir örgütü olduğunu ifade ederken(1990:70) Harris, bu örgütün adındaki ordu ifadesine rağmen askeri bir nitelik taşımadığını ve halkı örgütlemekten ziyade seçkinler arasında örgütlü bulunduğunu belirtmektedir(1976:97). Bütün bu karışık ve çelişkili nitelendirmeler  kurtuluş savaşındaki pek çok örgütlenmenin henüz çok  yeni kurulan ve birbirleriyle farklı olmalarına rağmen, yeni ve bu nedenle ideolojik ve örgütsel sınırları belirginleşmemiş örgütlenmeler olmaları dolayısıyla çoğu zaman iç içe bir görünüm arz edebilmelerinden  kaynaklanmaktadır. Yeşil Ordu, kuruluşu itibariyle Anadolu’daki çete gruplarının birleşik bir örgütü niteliğini taşımamıştır ama yaşamı boyunca bu çete güçleriyle ilişkisi olmuş ve bu yapılar çoğu zaman birbirleriyle paralel, birbirini destekleyen işler yapmışlardır. Dolayısıyla Yeşil Ordu ve çete güçleri arasındaki bu iç içe geçmiş görüntüyü veri alarak Yeşil Orduyu askeri bir köylü örgütü olarak nitelendirmek olanaklı olduğu gibi, iki yapının örgütsel ve kadrosal yapılarındaki farklılıklarını esas alarak Yeşil Ordu’yu siyasi bir seçkin örgütü olarak nitelendirmekte olasıdır.

Yeşil Ordu’nun, Merkez Örgütünün yanı sıra  Ankara ve Eskişehir’de birer bölge örgütlenmesi de bulunmaktaydı. Yeşil Ordu’nun Bursa, Afyon, Kayseri, Elazığ ve Mersin gibi bazı illerde de örgütlenme çalışması yaptığı iddia edilmektedir(Tevetoğlu,1967:146).Arif Oruç ve Mustafa Nuri tarafından Eskişehir’de yayınlanan Yeni Dünya Gazetesi’nin Yeşil Ordu’nun yayın organı olduğu genel bir kabul görmektedir.

Yeşil Ordu ile ilgili belirtilmesi gereken önemli özelliklerden biri de, bu örgütlenmenin içerisinde çok sayıda milletvekilinin de yer aldığıdır. Yeşil Ordu’nun bünyesinde yer alan 14 milletvekili şu isimlerden oluşuyordu: Sıhhiye ve daha sonra Dahiliye  Vekili ve Meclis Başkanvekili Adnan Adıvar, Dahiliye ve Maliye Vekili Hakkı Behiç, eski valilerden Tokat milletvekili Nazım, Muğla milletvekili Yunus Nadi, Saruhan milletvekilleri  İbrahim Süreyya ve Reşid (Çerkez Ethem’in ağabeyi), Eskişehir milletvekili Eyüp Sabri, İzmit milletvekilleri   Sırrı Bey ve Hamdi Namık, Dersim milletvekili  Dr. Mustafa Bey, Bursa milletvekili Şeyh Servet Efendi, Eskişehir milletvekili  Hüsrev Sami ve Bursa milletvekili Muhittin Baha (Pars) (Tevetoğlu,1967:146)

Yeşil Ordu’nun komünist hareketle de son derece karmaşık bir ilişkisi sözkonusudur.[1] Yeşil Ordu’nun ilk dönemine ait belgelerinde bu örgütün sosyalizan özellikler de taşıdığı izlenimi yaratan kuvvetli emareler vardır. Bu belgelerde anti-emperyalizm, anti-feodalizm, sömürgeciliğe düşmanlık gibi  genel anti-emperyalist, anti-feodal söylemler dışında, Ekim Devrimine sempati, bolşevizm yandaşlığı ve anti kapitalist argümanlar gibi daha sosyalizan söylemlere de  rastlanmaktadır(Şişmanov,1990:78). Fakat o dönemlerde bu tür söylemleri pragmatist nedenlerle Kemalistlerin ve bazı eski İttihatçı çevrelerin de kullanabildiği göz önünde tutulacak olursa, bu söylemleri tek başına  bu örgütün sosyalizan niteliğine kanıt sayabilmek olanaklı gözükmemektedir. Bunun yanı sıra Yeşil Ordu’nun sosyalizan niteliğini tartışmalı kılan -şovenizmi zorlayan bir milliyetçilik, abartılı islami vurgular gibi- başka unsurlardan söz etmek de olanaklıdır.

Bizce Yeşil Ordu çete güçlerinden bağımsız olarak,  çete güçlerini kendilerine bağlamak ya da en azından denetimden çıkmalarını önlemek amacıyla Kemalistlerin izniyle kurulmuş, fakat başlangıçtan itibaren Kemalistlerin tam ve kesin denetiminde olmayan, bolşevizmden de belli ölçülerde etkilenmiş olarak kurulan, çete güçleriyle ilişkili olarak faaliyet yürütmüş, fakat amaçlanın tersine giderek çete güçlerinin ve komünistlerin Yeşil Ordu içindeki ağırlıklarının artmasıyla beraber Kemalizm için ciddi bir tehlike oluşturmaya başlamış ve bu nedenle de faaliyetleri sona erdirilmiş bir örgütlenmedir.

 

b- Yeşil Ordu’nun Dağıtılması, Resmi TKP ve Halk İştirakiyun Fırkası

Yeşil Ordu’nun giderek çete güçleriyle komünist hareket arasında bir birleşme köprüsü niteliği taşımaya, aynı nedenle Kemalistler açısından bir tehdit unsuru oluşturmaya başlaması nedeniyle kapatılmasının ardından hareketin farklı unsurlarının bu kez kendilerini iki ayrı örgütlenme çerçevesinde ifade etmeye başladığını görüyoruz. Bunlardan birincisi “Resmi TKP”’dir. Kemalistler Yeşil Ordu’nun dağıtılmasının ardından gerek Sovyetler Birliği ile sıcak ilişkileri korumak gerekse de Anadolu’daki bolşevizm sempatisinin bağımsız bir alternatif olarak hayat bulmasının önüne set çekmek amacıyla bizzat kendi elleriyle ve bu kez çok daha yakından denetledikleri bir Komünist Partisi oluşturmuşlardır. Yeşil Ordu’nun  bu gelişmeden rahatsız olan ve sosyalizmle ilişkileri çok daha sahici bir nitelik taşıyan unsurları ise Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası’nın şemsiyesi altına toplanmayı tercih etmişlerdir.

 

b1-“Resmi” ya da “Muvazaalı” TKP


Bolşevizm sempatisinin Anadolu hareketi içinde giderek artması Kemalist Hükümeti  11 Eylül 1920’de “Hiyanet-i Vataniye Kanunu”nu askeri bozgunculuk olduğu kadar siyasi yıkıcılığı da kapsayacak şekilde genişleterek bu hareketler üzerinde baskıcı-yasaklayıcı önlemler almaya sevk etti.  Arkasından 4 Ekim 1920’de Cemiyetler Kanunu değiştirilip hükümete kamu hukuku ve devlet politikalarına ters düşen  örgütlenmeleri yasaklama yetkisi verildi. Fakat Atatürk’ün komünist hareketin gelişmesine karşı  kullanmaya çalıştığı bir başka silah çok daha orijinal ve cesurca idi. Bu da kendi “Resmi TKP”sini kurmaktı(Harris,1976:122).

Atatürk, 1920 Eylül’ünün sonunda Hakkı Behiç’le kendisine bağlı  olan öteki kişilere  hep birlikte Yeşil Ordu’dan çıkmaları talimatını verdi. Ve bunlar 18 Kasım 1920’de doğrudan doğruya Atatürk’ün kontrolünde bir resmi TKP kurdular(Harris,1976:114-115).  Partinin kuruluşundaki hedefin bir yandan Sovyetler Birliği ile ilişkileri bozmadan bu ülkeden gelen yardımların sürmesini sağlamak, öte yandan da komünist hareketin gelişmesinin denetimden çıkmasını engellemek olduğu görülüyor(Tevetoğlu,1967:303). Partinin kuruluş bildirisinden anlaşıldığı üzere partinin ilk yönetici komitesi 30 kişiden oluşuyordu. Aralarında Kılıç Ali, Hakkı Behiç, Eski Bahriye Vekili İhsan, Refik Koraltan, Eskişehir milletvekili Eyüp Sabri,Süreyya (Yiğit), Fevzi Çakmak, Ali Fuad Cebesoy, İsmet İnönü, Mahmut Celal Bayar, Adnan Adıvar,Yunus Nadi, Tevfik Rüştü Aras gibi M.Kemal’in çok yakın arkadaşları vardı. Partinin Genel Sekreterliği’ne Hakkı Behiç getirildi(Sayılgan,1972:178). Parti kurulduktan sonra M.Kemal, Tevfik Rüştü Aras’ı  Moskova’ya göndermiş ve hatta Aras partinin 3.Enternasyonel’e üyeliği için başvuruda bulunmuş, fakat bu başvuru kabul edilmemişti(Sayılgan,1972:180).

Ankara Hükümeti  resmi TKP’nin kuruluşundan sonra  “meşru Türk Komünizmi” ile “gayri meşru Sovyet Komünizmi (Bolşevizm)” arasında bir mücadele başlattı. Bu mücadelenin ilk ürünlerinden biri olarak Kemalistlerin yayın organı olan Hakimiyet-i Milliye Gazetesi’nin 12 Ekim 1920 tarihli nüshasında “İki Komünizm” başlıklı bir yazı yayınlandı. Bunu birkaç gün sonra yayınlanan “Rus Bolşevizmi, Türk Komünizmi” başlıklı bir başka yazı izledi. Resmi Komünist Partisi’nin resmi yayın organı, Yunus Nadi’nin Gazetesi Anadolu’da Yeni Gün aynı türküyü  çağıran bir dizi yazıyla  Hakimiyet-i Milliye Gazetesi’ni takip etti(Harris,1976:117). Resmi Komünist Partisi ile Gerçek Komünist Partisi  arasındaki mücadelenin şiddetlendiği bir sırada Ankara Hükümeti Halk İştirakiyun ve Yeşil Ordu üyelerini mahkemeye verdi. Böylece resmi TKP’de , Çerkez Ethem’in  ve komünist örgütlenmelerin tasfiyesinin ardından kendiliğinden tasfiye olup kısa dönemli ama son derece ilginç siyasi macerasını tamamlamış oldu(Sayılgan,1972:182-183).

 

b2-Türkiye Halk İştirakiyun Partisi (THİP)


resmi tkp’nin kuruluşu aracılığıyla hükümetin komünist hareketi saptırma çabalarına girişmesi üzerine  Manatov ekibi ayrı bir parti kurma teşebbüsüne yöneldi. Bu doğrultuda Ziynetullah Nevşirvanov ile  Tokat milletvekili Nazım 1920 Kasım’ı sonlarına doğru Türkiye Halk İştirakiyun Partisi’ni örgütlemeye başladılar. Resmi TKP’ye bir tepki niteliği taşımasına ve gerek Bakü’deki Komünist Partisi ile gerekse Türkiye’deki Sovyet temsilcileriyle son derece yakın bir ilişki içinde bulunmasına karşın Ankara Hükümeti bu partinin kuruluşuna izin verdi(Harris.1976:122). Bu durumun arkasında yine nazik bir denge içinde bulunun Türk-Sovyet ilişkilerinin önemli bir faktör olduğu görülmektedir. Öyle ki  bu partinin aynı zamanda Sovyet Hükümeti ve Bakü’deki Komünist Partisi ile Ankara Hükümeti arasındaki karşılıklı diyalogların bir ürünü olarak kurulduğu da görülmektedir. O zaman ki Büyükelçi Aralov anılarında Sovyet elçiliğinin THİP’nin hayatında her zaman önemli bir rol oynadığını ve kendisinin sık sık Nazım ve yoldaşlarıyla görüşmeler yaptığını anlatmaktadır(Harris.1976:158). Aynı zamanda THİP’nın kuruluşunun öngünlerinde hem Mustafa Suphi’nin Türkiye’ye gelişinin  hem de THİP’nın kuruluşunun hazırlıkları doğrultusunda M. Suphi çevresi ile hükümet arasındaki gayri resmi diplomatik trafiğin yoğunlaştığını gözlemlemekteyiz. 1. Dünya Savaşı sıralarında Ruslar’a esir düşen ve Bolşevik Devrimi’nin gelişmesiyle beraber sosyalist fikirleri benimseyen eski bir Osmanlı Asteğmeni yeni bir TKP yöneticisi olan Süleyman Sami yanında Mustafa Suphi imzalı bir mektupla 1920’de Trabzon’a gelerek, TKP MK adına Ankara Hükümeti ile bazı dolaylı temaslarda bulunmuştu. Süleyman Sami’den bir ay sonra yine TKP-MK üyelerinden Salih Zeki  Trabzon’a gelerek  Ankara Hükümeti ile temasa geçmek istedi. Fakat Salih Zeki  Bakü Doğu Halkları Kurultayı”na yetişemeyebileceği endişesiyle Ankara’ya gitmekten vazgeçerek, 3.Kafkas Komutanlığı aracılığıyla Ankara Hükümeti’ne bir mektup göndermekle yetindi. M.Suphi’nin Türkiye’ye geliş kararı almasında olduğu gibi THİP’nın resmen ve legal olarak kuruluşunda da bu girişimlerin bir payı olduğu görülüyor. Zira tam da Süleyman Sami ve Salih Zeki’nin girişimlerinin hemen ardından Tokat milletvekili Nazım Bey ile Bursa milletvekili Şeyh Sait Servet Efendi ve arkadaşlarının THİP’nın kurulduğunu açıklamaları ve kuruluşun resmen tanınması için Ankara Hükümeti’ne başvurmaları  bu tür bir yargıyı kuvvetlendirir niteliktedir(Sayılgan,1972:168-169).


Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası’nın genel programatik yaklaşımı TKP ile paralellik taşımaktadır. Bu partinin de Kemalist Hareketi, burjuva hareketin feodal aristokrasiye ve emperyalizme karşı milliyetçi ve yüzeysel bir savaşımı olarak nitelendirdiği  ve   Kemalist harekete belli bir destek vermekle beraber, Anadolu’da bir sosyal devrim gerçekleştirmeyi öncelikli bir görev olarak değerlendirdiği görülmektedir. Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası’nın Anadolu’nun geniş köylü yığınları ile birleşilmesi sorununa daha özel bir önem verdiği  gündemdeki  sosyal devrimin ön önemli unsurunu bir “Tarım Devrimi”nin gerçekleştirilmesi olarak saptadığı görülmektedir. Belli ki köylü hareketiyle bağ kurmanın en kestirme ve pratik yolu olarak mevcut çete hareketiyle olan bağların çok daha güçlü hale getirilmesi hedeflenmektedir. Daha sonraki yıllarda THİP Anadolu’nun en güçlü çete hareketi olan Çerkez Ethem hareketiyle olan bağlarını ısrarla reddetmesine karşın, bunun bir gerçekliği yansıtmaktan ziyade, Çerkez Ethem’in yenilgisi ve Yunanlılara sığınmasının ardından oluşan (ve aslında biraz da Kemalistlerin özel çabasıyla oluşturulan) kötü şöhretin olumsuz etkilerinden sıyrılmak amacıyla  gerçekleşen bir tutum olduğunu söylemek daha doğru bir saptama olarak gözükmektedir(Harris,1976:124).

TKP’nin Anadolu örgütlenmesinin legal kolu olan THİP, kuruluşundan kısa bir süre sonra, Çerkez Ethem’in yenilmesindeni izleyen dönemde Çerkez Ethem ile bağlantılı olduğu gerekçesiyle, 2 Şubat 1920’de  kapatıldı. Bu parti  29 Mart 1922’de ikinci kez  faaliyete geçtiyse de 12 Ekim 1922’de tekrar kapatıldı. 36 kişi mahkemeye verildi. Yöneticilerinden pek çoğu hüküm giydi. Partinin yayın organı 1922’de bir süre yayınlanan “Yeni Hayat”tı(Sayılgan,1972:175).

 

 



[1] Şen’in Komintern belgelerini tarayarak ulaştığı bazı bilgiler Yeşil Ordu ile komünist hareket arasındaki ilişki hakkında aydınlatıcı bazı ipuçları sunmaktadır. 1919 yılı yazında Şerif Manatov, Rusya’dan İstanbul’a geliyor. Ama İstanbul’a inişinden bir süre sonra  Fransız işgal polisi tarafından  Bolşevik propagandacısı diye tutuklanıyor.Manatov hapiste uzun süre kalmıyor, bir fırsatını bulup kaçmayı başarıyor. Bu kez hedef Eskişehir:bu bölgedeki hemşehrileri  ile ilişki kuruyor.gazetelere komünizmi tanıtan yazılar, makaleler yazıyor. Daha sonra Ankara’ya geçiyor. 12 haziran 1920’de  Şerif Manatov Ankara Şehir Bahçesi’nde Bolşevizm üzerine bir konferans veriyor. Dinleyiciler arasında bulunan Salih Hacıoğlu konferans bitince Manatov ile tanışıyor. Üç gün sonra yine aynı bahçede Harputlu Vakkas Ferit’te sosyalizm üzerine bir konferans veriyor. Bu konferansı da dinleyen Hacıoğlu Vakkas Ferit’le de tanışıyor. Hacıoğlu Vakkas Ferit’e Manatov ve Eğitim Bakanlığı’nın eski memurlarından  Nuri ile birlikte kurmayı düşündükleri “Bolşevik Komünist Partisi” ile ilgili bilgi veriyor.Bu sözleri şüpheyle dinleyen Vakkas Ferit bir süre sonra  Hacıoğlu’na böyle bir partinin zaten kurulmuş olduğunu söylüyor, ki bu parti Yeşil Ordu’dur. Vakkas Ferit, Hacıoğlu ve Nuri’yi  Yeşil Ordu’nun Genel Sekreteri Tokatlı Nazım ile tanıştırıyor. Nazım bu iki ziyaretçiye  okuyup bilgi sahibi olmaları için  Yeşil Ordu’nun Tüzüğü’nü veriyor.Salih Hacıoğlu ve Şerif Manatov tüzüğü okuyup “komünizme aykırı” gördükleri yerleri redakte ediyorlar, ayrıca bir program taslağı hazırlıyorlar ve Yeşil Ordu’nun Ankara örgütünü kurmak için kolları sıvıyorlar. Ne var ki, Yeşil Ordu yöneticileri Tüzük’te yapılan değişiklikleri ve hazırlanan program taslağını kabul etmiyorlar. Bunun üzerine Salih Hacıoğlu, Şerif Manatov ve Ahmet Mustafa üçlüsü, yanlarına daha önce İstanbul’da kurulan Sosyal Demokrat Parti’nin sol kanat üyelerinden Ziynetullah Nevşirvanov’u da alarak kurdukları Ankara Örgütü’nün bağımsızlığını ilan ederek “Türkiye Komünist Bolşevik Partisi”nin kuruluşunu ilan ediyorlar(1998:54-55).

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

PAPAZIN BAĞI: BİR CENNET PARÇASININ HİKAYESİ...

ANKARA’NIN İKİ YÜZYILANA DAMGA VURMUŞ BİR TARİHİ YAPIT: ABİDİNPAŞA KÖŞKÜ

şarap,kadın,şiir...-şiir-