TKP'NİN KURULUŞU VE PROGRAMATİK YAPISI


BAKÜ BİRLİK KONGRESİ VE TKP’NİN KURULUŞU

Şu ana kadarki anlatımlarımızdan açık bir biçimde anlaşılabileceği  gibi, başlangıcı daha önceki tarihlere uzanmakla beraber, 10 Eylül 1920 tarihi, TKP’nin kuruluş tarihi olarak anılır. Zira bu tarihte gerçekleşen Bakü Kongresi, sosyalist faaliyetlerin ve örgütlenmenin Anadolu’daki değişik damarlarının birleştirilerek tek bir parti çatısı altında toplanmasını sağlamıştır. Bu tarihten sonra yaklaşık 40 yıl, Türkiye’deki sosyalist hareket, tek bir partinin, TKP’nin örgütsel çatısı altında birleşik bir faaliyet yürütecektir.

Bakü Kongresi’nde Ethem Nejat ve Hakkı Hilmi’nin önerisiyle çeşitli sosyalist çevrelerin birleştirilmesi kararı alındı. Bu çerçevede  Türkiye sosyalizminin o ana kadar farklı kanallarını oluşturan Türkiye İşçi Çiftçi Sosyalist Fırkası (TİÇSF)*, Anadolu merkezli Türkiye Komünist Partisi ve Bakü merkezli Türkiye Komünist Partisi, tek bir parti çatısı altında, Türkiye Komünist Partisi  (TKP) ismiyle birleşti. Savaş koşulları nedeniyle Kongreye Adana ve İzmir delegelerinin katılamadığı  Bakü Kongresi’ne, İstanbul, Ankara, Zonguldak, Ereğli, Trabzon, Samsun, Rize, Sivas, Kars, Erzurum, Eskişehir ve Konya’dan toplam 125 delege katılmıştı, bu delegelerden  51’i  ise  misafir delege statüsündeydi. TKP, bundan sonra İstanbul dışına taşarak, Kurtuluş Savaşı’nın kalbi durumunda olan Anadolu içinde de etkili bir iktidar alternatifi olacaktı.




* Topçuoğlu’nun verdiği bilgilere göre, TKP’nin resmi Kuruluş Kongresi olan Bakü Kongresi’ne TİÇSF adına Ethem Nejat, Mustafa Mermi ve Sadrettin Celal katıldılar. Şefik Hüsnü ise katılmadı. Şefik Hüsnü’nün katılmaması üzerine Kongre Ş.Hüsnü’ye haber yollayarak ya kongreye kişisel olarak katılması ya da göndereceği üçüncü bir delege  ile birlikte Kongre kararlarına uyacağına ilişkin bir taahhütnameyi Kongreye iletmesi istendi. Şefik Hüsnü gelmek yerine sözkonusu taahütnameyle birlikte Sadrettin Celal’i üçüncü delege olarak Kongreye gönderdi. Kongre’de Ş.Hüsnü gıyabında yeni Merkez Komitesi’ne seçildi(1976a:65-66). Fakat R.Nuri İleri, TKP tarihi ile ilgili Topçuoğlu ile girdiği “sert polemikte” Topçuoğlu’nun TKP tarihi ile ilgili verdiği bir çok bilginin olduğu gibi bu bilginin de amaçlı ve çarpıtılmış bir bilgi olduğunu ve gerçekle ilişkisi olmadığını ifade etmektedir(İleri,....:...). Ayrıca Tunçay’ın birinci elden kaynaklara dayanarak yaptığı çalışmanın ortaya koyduğu bilgiler de Topçuoğlu’nu yanlışlar niteliktedir(Tunçay,...:...).


1-TKP’NİN PROGRAMATİK YAPISI

1920 yılında kabul edilen TKP’nin ilk programına M.Suphi çizgisinin ağırlıkla damga vurduğu görülür.TKP’nin en özgün yanlarından birini partinin programatik yapısı oluşturur.  TKP programının hazırlanışı 3. Enternasyonalin kuruluş günlerine denk düşer ve 2. Enternasyonalle  hesaplaşmanın bu en sıcak günlerinde 3.Enternasyonale hakim olan “enternasyonalist devrimci sınıf siyaseti” rüzgarının bütün coşkusunu ve kararlılığını TKP Programında görmek olasıdır.

Bu coşku içinde hazırlanan ve kabul edilen programın sunuş konuşmasını yapan M.Suphi, emperyalizm, devrim, iktidar ve sosyalizmin kuruluşu konularında şu görüşleri dile getirir:

“ Toplumsal devrim gibi; devrimin bütün dünya burjuvazisi üzerindeki  zaferinden çıkan komünizm uygulaması da evrensel içerik taşır...Doğu’nun hammaddesiyle  Batı’nın sanayi ürünleri de yine öyle bir bütün teşkil ediyor, onun için Komünizm uygulaması da evrensel bir içerik ve zorunluluk vardır...Son kırk yıllık sömürgecilik faaliyeti neticesinde  ve bilhassa Avrupa Genel Savaşı’ndan sonra, siyasal sınırları bir kat daha belirmiş olan bu şartlar içinde, burjuvaziye dayanarak geliştirilen herhangi bir hareket, Doğu’nun zavallı  millet ve memleketlerini kurtarmak yeteneğini kaybetmiştir”(Göksu,65-67).

Bu kısa ama özlü alıntıdan anlaşılabileceği gibi, TKP, sosyalizmin kuruluşunu bir dünya devrimi genel sorunsalı içinde ele almaktadır; sömürge ve yarı sömürge ülkelerdeki devrimle sanayileşmiş ülkelerdeki devrimi tek bir proleter dünya devriminin parçası olarak görmektedir; geri ülkelerin sömürgecilik karşıtı mücadelesinde burjuvazinin temsilcilerine güvenilemeyeceğini ve inisiyatifi komünistlerin ele alması gerektiğini belirtmektedir.

1920 Programı’nın  İlke ve Esaslar” başlığını taşıyan ve 11 maddeden oluşan ilk bölümü M.Suphi’nin yukarıda kısa bir bölümünü alıntıladığımız program sunuş konuşmasının, program diliyle yinelenmesidir adeta. “İlke ve Esaslar” bölümünün 1. maddesi  kapitalizm hakkında, ikinci bölümü emperyalizm ve sömürgecilik-yarı sömürgecilik hakkında partinin tahlillerinin özetini yansıtırken, 3.maddesinde “kapitalizmin artık gericileşerek üretici güçlerin önünde bir engel oluşturmaya başladığı” ve 4.maddesinde de “ Kapitalizmin tüm bu nedenlerle bir toplumsal devrimle yıkılması gerektiği” vurgulanmaktadır. 5. maddesinde bu toplumsal devrimin zorunlu olarak evrensel-enternasyonal bir karakter taşıması gerektiği ifade edilirken, programın 6. maddesinde dünya işçi ve emekçilerinin sınıf savaşlarının bu enternasyonal karakterine karşın “ulusal çerçevede de büyük fedakarlıklar yapılması gerektiği” vurgulanmaktadır. 7. madde de  sorunun çözümünün özel mülkiyetin kaldırılıp üretim araçlarının devlete aktarılmasıyla olanaklı olduğu söylenmekte ve 8. maddede partinin devrim stratejisinin temelini oluşturan görüşler aynen şu şekilde ifade edilmektedir:

“8-Toplumsal devrim gibi  devrimin burjuvaziye karşı galip gelmesi ve zafer kazanmasından doğan komünizm uygulaması da dünya çapında bir içerik taşır. Tarih gösteriyor ki, yeryüzünde yaşayan toplumsal oluşumların bir kısmı derebeylikten  burjuvazi dönemine yeni giriyor. Diğer kısmı burjuva devrimine girmiş proletarya hareketinin değişik evrelerini yaşıyor. Üçüncü bir kısmı ise, burjuvazi döneminden, proletaryanın egemenlik dönemine  geçmiş bulunuyor. Ulusların içinden geçmekte oldukları  ekonomik gelişimin, tarihi ve politik koşulların, toplumsal devrimin bir an önce başlaması ve yaygınlaşmasıyla büyük bir ilişkisi olmakla birlikte, devrim başladıktan sonra, ulus ve ülkeleri birbirinden ayırmak doğru değildir. Bugün proletaryanın egemenlik dönemine ayak basmış Rusya’da komünizmin icraat ve uygulamalarının  başarısı ekonomik olarak ilerlemiş  diğer batı  ülkelerindeki  toplumsal devrimin ortaya çıkışına bağlı olduğu kadar, bugün batıda yaygınlaşacak komünizm uygulamasının da ekonomik olarak farklı evreler gösteren  doğudaki devrimci hareketle  ilişkisi çok önemli ve yaşamsaldır. Doğu ve batıdaki bu hareketler dünya ekonomisinin özünde burjuva saltanatı ve yayılmacılığının tekelci bir karakter almasından dolayı, birbirlerinden doğar ve birbirlerini tamamlarlar.”

(Göksu,2003:38).

Programın 9.ve 10. maddeleri ise bu genel yaklaşımı Türkiye özelinde somutlar niteliktedir. 9.maddede, Türkiye’nin politik ve ekonomik bakımdan genellikle doğu ülkelerine oranla daha gelişkin olmasına  ve memleketin değişik bölgelerine yayılmış bazı büyük fabrikaların varlığına karşın, yine de gelişkin bir proletaryanın varlığından söz edilemeyeceği ama bu ülkede işçisi, köylüsü, askeri, işsizi ile her türlü üretim aracından yoksun ve gelecekten ümidini kesmiş milyonlarca yoksul emekçi bulunduğu saptanılmakta ve 10. maddede de “...bugünkü yönetim biçimi ve tarzıyla burjuva demokrasisine ayak basmış olan Türkiye’de sınıf savaşımı ilkel gelişim dönemini yaşamaktadır: Bugün Türkiye’de egemen ve yağmacı Antanta devletlerine karşı  devam eden ulusal kurtuluş hareketine yoksul sınıfların katılması, ‘düşmanın düşmanı’ ile, yani yabancı kapitalizmin egemenliğine karşı, kendi içindeki vurguncu  ve yağmacı küçük burjuvazi ile birlikte savaşım içeriğine bürünmektedir” denildikten sonra şu önemli saptama yapılmaktadır: “ Bununla birlikte  bir taraftan emperyalistlere karşı yürütülen  savaşın devamı, diğer taraftan özellikle toplumsal devrimin Avrupa’da yayılması, sınıf bilincinin  olgunlaşması ve gelişmesini önemli ölçüde etkileyerek Türkiye’deki hareketlerin toplumsal bir içerik almasına yardım etmekte ve sosyalizmi temel alan işçi ve yoksul şuraları cumhuriyetinin kurulmasına uygun şartları hazırlamaktadır.”(Göksu,2003:39-40)

TKP’nin  programatik olarak Türkiye Devrimi’ni enternasyonalist bir ruh ve bakış açısıyla ele aldığını gösteren bir başka önemli belgede TKP Merkez Komitesi tarafından  Haziran 1920 tarihinde yayınlanan TKP Genel Yönetmeliği’dir. Baştan sona Türkiye devrimini dünya devrimi genel şemsiyesi altında değerlendiren bu yönetmeliğin 18.maddesinde aynen şu ifadeler yer almaktadır:” Türkiye Bolşevikleri sosyalistliği kabul eden diğer milletler ile  Türkiye arasında  politik usul gereğince  sınır ve gümrük işlerini kaldırırlar.” (Göksu,60). Yine programda ulusal kurtuluş savaşının önderliğini yapan Kemalist harekete ilişkin tutumu daha da somutlaştıran ve  pekiştiren ifadelere  Bakü Komünist Partisi ile bağlantılı olarak Anadolu’da kurulan Komünist Partisi’nin yayınladığı 14 Temmuz 1920 tarihli Kuruluş Beyannamesi’nde rastlamaktayız. Bu beyanname de TKP’nin diğer hareketlerden bağımsızlığını vurgulamak maksadıyla şunlar söylenmektedir:  “ ...İstanbul Hükümeti, esas itibariyle eski mutlakiyet yanlısı  ve aristokratik bir idareden, yani eski sultanlık devrinin korunmasına çalışan bir heyetten başka bir şey değildir... Mustafa Kemal tarafından vücuda getirilen Kuvay-i Milliye Hükümeti’ne gelince:Saray Hükümeti’nin aldığı bu korkunç vaziyet üzerine, memleket dahilindeki milliyetperverler memleketin demokratik burjuva sınıfına dayanarak, adı geçen kişinin etrafında toplanarak  Anadolu’nun İstanbul Hükümeti’ne karşı milli ayaklanmasını ve milletin bütün işlerine el koyan Büyük Millet Meclisi’ni meydana getirdiler... Fakat burjuva elinde olan bu hükümet de aldatma siyasetini bırakmadı. Burjuvaların etkisi altında milliyetperverlikten uzaklaşmadığı gibi, Rusya’daki cereyanı da alkışlamaktan vazgeçmedi... Sonuç olarak: Yukarıda zikrolunan gerekçelere dayanarak Türkiye Komünist Partisi, mevcut koşullarda: Bir tarafta despot, diğer tarafta aldatan iki siyasi oluşumun mevcut egemenler olduğuna, daha açık bir ifade ile bir tarata İngiliz siyasetine alet olan Hürriyet ve İhtilafçılar, diğer taraftan halk için onlardan hiçbir farkı olmayan  ve fakat maske ile meydana çıkan eski İttihatçılar olduğuna kanaat ve bu kanaati resmen ilan ve her iki hükümetle de hiçbir alakası olmadığını beyan eder.” (Göksu,2003:62-63).  Programın dikkat çeken  önemli maddeleri arasında “Hükümet Biçimi, “Ulus ve Din” ve “Ekonomik Tedbirler” başlıklarını  taşıyan maddeler Programın dikkat çeken önemli maddeleri arasında yer alıyor.” Hükümet Biçimi” başlıklı maddede “Mutlak idarelerde işçi halk, baskıcı hükümdar ve memurlarının zulmü  altında ezildiği gibi, demokratik denilen burjuva demokrasilerinde de iktidar, parlamentarizm ve halkçılık adı altında ayrıcalıklı tabakalar, yine vali ve hanların temsil ettikleri zenginler elinde tekelci bir yönetim haline geliyor” denildikten sonra, TKP kendisinin amaçladığı hükümet biçiminin “İşçi ve Köylü Şuraları” olduğunu ve bu yönetim biçiminin asalak sınıflar hariç halkın büyük çoğunluğunu temsil eden bir yönetim  olacağı vurgulanıyor. Şuralar Cumhuriyetinin kapitalizmden komünizme geçiş sürecine özgü bir hükümet biçimi olduğunun ise programda özel bir önemle vurgulandığını görüyoruz(Göksu,2003:40-41).  “Ulus ve Din” başlıklı maddede ise TKP , çok etnikli bir toplumda diğer guruplara karşı yaklaşımını açıklarken aynı zamanda dine karşı tutumunu ve laiklik anlayışını ortaya koyuyor. Programın TKP’nin laiklik anlayışını ortaya koyan  maddelerinde “dini içerikteki terbiye, eğitim ve ibadet işlerinin  dinsel toplulukların iç işi olarak güvenceye alınacağı”; “dinsel kurumların devletten ayrılarak dinsel topluluklar halinde bırakılacağı”,” ve  fakat dinlerin ve milliyetlerin insanlar arasında nefret ve düşmanlık doğuran gerici masallarına karşı savaşım verileceği” ifade edilmektedir(Göksu,2003:41). Programın aynı başlık altındaki 7.maddesinde ise “ TKP değişik uluslara mensup devrimci  işçi ve köylü sınıfları arasındaki  eski düşmanlıkları kaldırmak  için aşağıdaki en kesin çözümlere girişir:” denildikten sonra bu çözümler: “Dil ve kültür açısından her türlü ayrıcalığın ortadan kaldırılması ve her ulusun bu konularda tam özgür olmasının sağlanması”; “devlet örgütlenmesinde her ulusun temsil edilmesini sağlayacak bir federasyon sisteminin kurulması”; “uluslararasında çıkacak muhtemel sorunların kanlı çatışmalara yol açmaması için ‘plebisit’ yöntemiyle, genel oya başvurarak çözülmesi” olarak sıralanmaktadır(Göksu,2003:41-42). Bu konuyla ilgili  olarak Program sunuş konuşmasında Suphi’nin söylediği şu sözler TKP’nin bu soruna ilişkin yaklaşımının daha net ve bütünlüklü olarak anlaşılmasını kolaylaştırır niteliktedir. Suphi, bu konuşmada, etnik guruplara ilişkin partinin izleyeceği politikayla ilgili olarak şunları söylüyor:

“ Partimiz özgürlüğü yolunda  uluslar arası toplumsal devrim hareketine dayanma zorunluluğunun dayattığı işçi  halkımız arasındaki örgütlenmesini de uluslar arası esasta yapmak zorundadır.Partimiz Türk işçi  ve yoksul köylülerini gerici  İttihad ve İtilafcılar veya hain sosyalistlerin etkisinden kurtarmaya ne derece zorunlu ise, Türkiye’de yaşayan Rum, Ermeni,Kürt milletlerinin mağdur sınıflarını da Etniki Eterya, Taşnak ve Bedirhan  teşkilatlarından ayırarak, çıkar ve amaç ortaklığı olan bir sınıf  halinde hem içteki sömürücülere hem de işgalci dış kuvvetlere karşı birleştirip ayaklandırmak göreviyle yükümlüdür” (Göksu,2003:65).

Parti Programı’nın “Ekonomik Tedbirler” başlığını taşıyan bölümünde ise, TKP’nin “bütün kaynak ve üretim araçlarını, kendi emeğiyle  yaşayan üreteci sınıfın ortak malı haline getireceği”, “ bu amaca varmak için öncelikle büyük üretim yöntemiyle idare edilen kurumlardan başlanacağı”, “Küçük üreticilere ise hükümetin mali destek ve sipariş vererek bunların kalkınması için çaba sarf edeceği ve bu kesimlerin kendi denetimleri altında çalışan üretim kooperatiflerinde bir araya gelmelerinin teşvik edileceği, bu kesimlerde makineleşmenin ve modern üretim tekniklerinin yaygınlaştırılmaya çalışılacağı” ve tüm bunlarla birlikte “Planlı ekonomiyle ekonomik faaliyetlerin birleştirileceği, çeşitli sanayi dallarının  ve başka uluslarla iktisadi ilişkilerin bu plan dahilinde geliştirileceği” ifade edilmektedir(Göksu,2003:42).

1920 Programının, 1926 TKP programı da dahil olmak üzere, bu yıllardan sonra tüm  sosyalist harekete hakim olan programatik anlayıştan  oldukça farklı bir düşünce sistematiğinin ürünü olduğu görülmektedir. 1920 Programı’nda öngörülen devrim anlayışı, kendisinden sonra hakim olacağı gibi, devrimi ulusal plandaki ekonomik ve sosyal gelişme düzeyinden kalkarak değil, bunu da gözeterek, fakat esas vurguyu dünya sistemi anlayışına yaparak oluşturulmuş bir devrim anlayıştır. TKP’nin 1920 Programına göre, ulusal düzeydeki farklılıklar devrimin seyrini, hızını, zorluk derecesini etkileyebilen unsurlar olmakla birlikte, dünya da kapitalist sistemin hegomanyasının kurulduğu bir evrede, her ülkede işçi köylü şuralarının iktidara gelebileceği devrimler gerçekleştirilebilir; bu devrimin dayanağı ise dünya sosyalist sistemi ve hareketi olacaktır. Programdaki ifadeyle “Bugün proletaryanın egemenlik dönemine ayak basmış Rusya’da komünizmin icraat ve uygulamalarının  başarısı ekonomik olarak ilerlemiş  diğer batı  ülkelerindeki  toplumsal devrimin ortaya çıkışına bağlı olduğu kadar, bugün Batıda yaygınlaşacak komünizm uygulamasının da ekonomik olarak farklı evreler gösteren  doğudaki devrimci hareketle  ilişkisi çok önemli ve yaşamsaldır. Doğu ve batıdaki bu hareketler dünya ekonomisinin özünde burjuva saltanatı ve yayılmacılığının tekelci bir karakter almasından dolayı, birbirlerinden doğar ve birbirlerini tamamlarlar.”

ve devrimin gerçekleşmesinden sonra sosyalizmin kuruluşu açısından soruna bakıldığında da, “ Toplumsal devrim gibi; devrimin bütün dünya burjuvazisi üzerindeki  zaferinden çıkan komünizm uygulaması da evrensel içerik taşır...Doğu’nun hammaddesiyle  Batı’nın sanayi ürünleri de yine öyle bir bütün teşkil ediyor, onun için Komünizm uygulaması da evrensel bir içerik ve zorunluluk vardır.” ve “ Türkiye Bolşevikleri sosyalistliği kabul eden diğer milletler ile  Türkiye arasında  politik usul gereğince  sınır ve gümrük işlerini kaldırırlar.” ifadelerinden de açık biçimde anlaşılacağı üzere TKP,  sosyalizmin kuruluş ve uygulanış  sorununa da tek tek ülke sınırları içinden değil, fakat, evrensel sosyalist sistem açısından yaklaşma eğilimindedir.

TKP’nin  devrim stratejisini oluştururken, Türkiye’deki proletaryanın  zayıf gelişme düzeyini bildiği, fakat bu konuyu önemli görmekle beraber belirleyici olarak değerlendirmediği de anlaşılmaktadır. TKP işçi sınıfı partisi olmaya özel bir önem vermekle beraber, devrimi gerçekleştirmek açısından bu sınıfın dışında yer alan “ülkenin üretim araçlarından önemli ölçüde yoksun, gelecekten ümidini kesmiş milyonlarca yoksul emekçisini” son derece önemli bir güç olarak değerlendirmektedir. Belli ki yalnızca Türkiye işçi sınıfının değil, yanı sıra uluslararası işçi hareketinin ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin önderliğinde, o günkü koşullarda dahi, Türkiye’de bir “İşçi Köylü Şuraları Cumhuriyeti” kurulabileceği düşünülmektedir. Programdaki şu ifadeler bu görüşün net bir açıklaması sayılabilir niteliktedir. “ Bununla birlikte  bir taraftan emperyalistlere karşı yürütülen  savaşın devamı, diğer taraftan özellikle toplumsal devrimin Avrupa’da yayılması, sınıf bilincinin  olgunlaşması ve gelişmesini önemli ölçüde etkileyerek Türkiye’deki hareketlerin toplumsal bir içerik almasına yardım etmekte ve sosyalizmi temel alan işçi ve yoksul şuraları cumhuriyetinin kurulmasına uygun şartları hazırlamaktadır.”

TKP Programı ve belgelerinden yansıyan bir başka önemli konu da partinin, bütün yukarıda aktarılan yaklaşımlarla tutarlı olarak, Kemalizmle kendi arasına kesin bir sınır çizme konusunda özel bir duyarlılık gösterdiğidir. TKP, Kemalist harekete şartlı bir destek sunmakla birlikte, Kurtuluş Savaşını bir “İşçi Köylü Şuraları” iktidarı ile sonlandırabilmek için de gerekli uyanıklığa sahip olmak, gerekli girişimleri gösterebilmek eğiliminde olduğu gözükmektedir.Zira TKP’ye göre, “Son kırk yıllık sömürgecilik faaliyeti neticesinde  ve bilhassa Avrupa Genel Savaşı’ndan sonra, siyasal sınırları bir kat daha belirmiş olan bu şartlar içinde, burjuvaziye dayanarak geliştirilen herhangi bir hareket, Doğu’nun zavallı  millet ve memleketlerini kurtarmak yeteneğini kaybetmiştir” ve  TKP’ye  göre “...bugünkü yönetim biçimi ve tarzıyla burjuva demokrasisine ayak basmış olan Türkiye’de sınıf savaşımı ilkel gelişim dönemini yaşamaktadır: Bugün Türkiye’de egemen ve yağmacı Antanta devletlerine karşı  devam eden ulusal kurtuluş hareketine yoksul sınıfların katılması, ‘düşmanın düşmanı’ ile, yani yabancı kapitalizmin egemenliğine karşı, kendi içindeki vurguncu  ve yağmacı küçük burjuvazi ile birlikte savaşım içeriğine bürünmektedir .

“ Bununla birlikte  bir taraftan emperyalistlere karşı yürütülen  savaşın devamı, diğer taraftan özellikle toplumsal devrimin Avrupa’da yayılması, sınıf bilincinin  olgunlaşması ve gelişmesini önemli ölçüde etkileyerek Türkiye’deki hareketlerin toplumsal bir içerik almasına yardım etmekte ve sosyalizmi temel alan işçi ve yoksul şuraları cumhuriyetinin kurulmasına uygun şartları hazırlamaktadır.”








Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

PAPAZIN BAĞI: BİR CENNET PARÇASININ HİKAYESİ...

ANKARA’NIN İKİ YÜZYILANA DAMGA VURMUŞ BİR TARİHİ YAPIT: ABİDİNPAŞA KÖŞKÜ

şarap,kadın,şiir...-şiir-