ECONOMIST: “ERDOĞAN, AB’YE GRİME ŞANSINI DA TEHLİKEYE ATIYOR”


 

Economist dergisi, Türkiye’deki son gelişmelere dikkat çektiği haber analizinde “Erdoğan, kendi içindeki düşmanın kökünü kuruturken Türkiye’nin AB’ye  girme şansını da tehlikeye atıyor” diye yazdı. Dergi ayrıca, “Böyle çalkantılı bir dönem başka bir dönem olsaydı, tanklar şimdi Ankara ve İstanbul sokaklarında olurdu” ifadesini kullandı.



Ülke içindeki ‘güç mücadelesinin’ Türkiye’nin AB’ye üyelik umutlarını çökertebileceğini  öne süren Economist, “Yıllar boyu güçlü bir büyüme kaydeden ve siyasi reformlar yapan Türkiye, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın otoriter yaklaşımıyla artık geriye doğru gidiyor. Yargı makamı üzerindeki denetimini artıran Erdoğan, kendi içindeki düşmanın kökünü kuruturken Türkiye’nin AB’ye üyeliğine girme şansını da tehlikeye atıyor” yorumu yapılıyor.

Türkiye’nin son bir yıl içinde, protestolara, yolsuzluk skandallarına, polis ve yargının tasfiyesine, dış komplo paranoyasına, ekonomik durgunluğa ve toplumun daha fazla İslamlaşmasına tanıklık ettiğini yazan İngiliz dergisi, “Böyle çalkantılı bir dönem başka bir dönem olsaydı, tanklar şimdi Ankara ve İstanbul sokaklarında olurdu. Bu çalkantılı dönemde, Türkiye’nin askerleri hiç şüphesiz başarısız siyasetçileri bir kenara süpürme (daha önce dört defa yaptıkları gibi) hevesinde olurdu. Generallerin kışlalarında, çoğu durumda hapishanede, olmaları demokratik ilerlemenin bir işaretidir. Ama güçlü bir büyüme ve siyasi reform kaydedilen yılların ardından Türkiye, partisi AKP’nin 2002 Kasım ayından beri iktidarda olan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın otoriter esintileriyle geriye doğru gidiyor” şeklinde kaydetti.

“Başbakan Erdoğan’ın yolsuzluk soruşturmaları için yaptığı demokrasiye geçmişteki tüm darbelerden daha ağır bir saldırı oldu” diyen Economist, “Aslında, daha önce demir parmaklıklar ardına koyduğu aynı generaller için rızasını gösteren bir açılım yapıyor” ifadesini kullandı.

Erdoğan’ın artık düşmanının eski müttefiki Fethullah Gülen olduğunu ve Gülen destekçilerinin de polis ve yargıya sızdığına inanıldığını kaydeden dergi haber analizine şöyle devam etti:

“Yüzlerce polisin ve savcının görev yerlerinin değiştirilmesi Erdoğan’ın yargı üzerinde daha geniş denetime sahip olmak için yasal el koyması anlamına geliyor. Fakat Erdoğan, içerideki düşmanın kökünü kurutma arayışı içindeyken, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üye olma şansına zarar verme tehlikesi yaratıyor. Türkiye’nin 2005 yılında AB’ye üyelik süreci hızlandı fakat daha sonra yavaşladı. Üst düzey yetkililer şifreli uyarılarında, Türkiye’nin ‘ya batır ya çıkar’ sınavıyla karşı karşıya olduğunu, Erdoğan’ın yaptığı yasal değişikliklerin, yargı bağımsızlığını ciddi olarak baltalaması durumunda AB’nin müzakereleri askıya alabileceğini söylüyorlar”.

AB’ye üyelik için adayların uyması beklenen Kopenhag kriterlerinden birinin demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları, azınlıklara saygı gösterilmesi ve korunmasının güvence altına alan kurumların varlığı ilkesi olduğuna dikkat çeken Economist, “AB bürokratları Türkiye’nin üyeliğinin askıya alınması olasılığını nükleer seçenek olarak gördüklerini söylüyorlar. Nükleer seçenek ifadesi ABD siyasetinde, Senato’da bir yasa için yapılan oylamada, yasanın geçmesi için belirli bir oranda çoğunluğun gerektirdiği kararların yalnızca salt çoğunluk sağlanarak yasalaşması yönündeki değişiklik anlamına geliyor” diye yazdı.

“Belki de Erdoğan yeni yasayı geri çekecek, değiştirecek, belki de Cumhurbaşkanı Abdullah Gül yasayı reddedecek. AB’nin Genişlemeden Sorumlu Yüksek Komiseri Stefan Füle, Türkiye’nin yargının yasal düzenini değiştirmeden önce AB’ye danışması gerektiğini söylüyor” diyen dergi analizinde ayrıca şu görüşlere yer verdi:

 

“Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecinin 1959 yılına uzanıyor. Müzakere görüşmelerinin yavaşlığını Kıbrıs’ta 1974’te yaşanan olaylardan kaynaklanıyor. Türkiye’nin liman ve havaalanlarını Rumlara açmaması nedeniyle AB sekiz başlığı bloke etti. Kıbrıs’ın altı, Nicolas Sarkozy döneminde de Fransa dört başlığı bloke etti. AB ve NATO ilişkileri de tıkandı. Erdoğan kısa bir süre öncesine kadar dinamik ekonomisi ve jeostratejik rolü nedeniyle Türkiye’den çok, Avrupa’nın Türkiye’ye ihtiyacı olduğunu söylüyordu. Türkiye, Orta Doğu’daki komşularıyla izlediği ‘sıfır sorun politikasıyla’ demokrasi modeli olarak öne çıktı. Fakat o parıltı Haziran’daki Gezi Parkı eylemlerine uyguladığı baskıyla yok oldu. Erdoğan’ın yeni-Osmanlıcı dış politikası, Suriye’deki iç savaşın derinleşmesi, Mısır ordusunun ülkenin seçimle başa gelen cumhurbaşkanı ve müttefiki Muhammed Mursi’yi devirmesiyle dağıldı” .

Türkiye ile ABD arasındaki ilişkilerin de, Türkiye’nin füze savunma sistemini Çin’den alma kararı ve İsrail konusundaki fikir ayrılıklarıyla gerildiğini belirten Economist, “Erdoğan’ın sorunları arttıkça burun kıvırdığı Avrupa’ya da yaklaşımı değişti. Buna Fransa’nın artık daha az Türk düşmanı bir Cumhurbaşkanı olması vesile oldu. Sinop’ta yapılması planlanan Türkiye’nin ikinci nükleer santralıyla ilgili ihaleyi, Japon Mitsubishi ve Fransız Areva şirketi konsorsiyumunun kazandı. Ayrıca Hollande da ay sonuna doğru Türkiye’yi ziyaret edecek” dedi.

Economist ayrıca, German Marshall Fund’dan Lan Lesser’in “Türkiye’nin artık ‘Batı’yla sıfır sorun’ stratejisine ihtiyacı var. Ama son dönemdeki çalkantılar bunu güçleştiriyor. Türkiye’nin dostları Erdoğan’ı savunmakta zorlanıyor. Bir zamanlar Türkiye’nin en büyük destekçisi olan İngiltere’nin muhafazakar hükümeti AB’nin genişlemesine ve işçilerin serbest dolaşımına şüpheyle yaklaşmaya başladı” şeklindeki sözlerini aktardığı haberini şu değerlendirmelerle noktaladı:

“Türkiye’nin AB üyeliği kurum içinde yanıtı verilmeyen en büyük soru işareti. Avrupa’nın sınırları nedir? Balkanların batısındaki küçük ülkelerin elbet bir gün üye olacaklarını söylemek kolay. Ama, Türkiye, Ukrayna gibi içeri sokmak için biraz fazla büyük olabilir. Brüksel’deki kulis bilgilerine göre, açık bir üyelik sürecinin yoksunluğu AB’nin Türkiye’yi etkileme yetisini zayıflattı. Fakat bazıları bunun sonucunda ‘Avrupa’nın Türkiye’yi kaybettiğini’ iddia ediyor. Avrupa, devlet kurumlarına sızan karanlık, kardeşlik anlayışı temelindeki bir topluluk ve devleti bünyesinde barındırdığını düşünen, hoşgörüsüzlüğü gittikçe artan bir başbakan arasındaki it dalaşını yatıştıramaz. AB belki, yargı ve temel hakları içeren 23’üncü faslı ve adalet, özgürlük, güvenlik başlıklı 24’üncü faslı açarak yardım edebilir. Bu, Erdoğan’ı ödüllendirmek için değil, üzerindeki baskıyı artırmak için olabilir. Yine de bu, inatçı Kıbrıslı Rumların akıllarını başlarına almalarını gerektirir. Eğer onlar bile kendi çıkarları için en uygun olanının daha demokrat ve daha Avrupalı bir Türkiye olduğunu göremiyorlarsa, Erdoğan neden görsün?”.

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

PAPAZIN BAĞI: BİR CENNET PARÇASININ HİKAYESİ...

ANKARA’NIN İKİ YÜZYILANA DAMGA VURMUŞ BİR TARİHİ YAPIT: ABİDİNPAŞA KÖŞKÜ

şarap,kadın,şiir...-şiir-