Ş.HÜSNÜ’NÜN TİÇSF’Sİ YA DA GELECEĞİN TKP’SİNİN ANA DAMARI
22 Eylül 1919’da resmen kurulan TİÇSF’nin esas çekirdeğini, Almanya’da eğitim
gören aydınlar ile yine de Almanya’da
çalışan işçiler oluşturuyordu. Partinin yayın organları Kurtuluş ve Aydınlık
dergileriydi.
1. Dünya Savaşı sırasında Almanya’ya giden üç bin kadar işçinin büyük çoğunluğu
Almanya’da devrimci işçi hareketiyle karşılaşmışlar, Spartaküstlerin
ayaklanmasına , savaşa karşı yapılan işçi gösterilerine katılmışlardı.
Almanya’daki bu işçiler 1918 yılında bir
işçi sosyalist kulübü kurmuşlardı. İşte Almanya’da böylesi bir deneyimden
geçmiş olan işçiler TİÇSF’yi bina eden kolonlardan birini oluşturuyorlardı (Şişmanov,1990:71).
Partinin
ikinci önemli kolonunu ise aynı dönemlerde Almanya’da eğitimlerini tamamlamakta
olan genç Osmanlı aydınları oluşturmaktaydı. Bu aydınların büyük bir bölümü o
dönem Almanya’da faaliyet gösteren başkanlığını Hamdullah Suphi (Tanrıöver) ile
sekreterliğini Mehmet Vehbi (Sarıdal)’ın yaptığı milliyetçi “Türk Kulübüne”
devam etmekteydiler. Bu gençler arasında
Vedat Nedim (Tör), Nizameddin Ali Sav, Ethem Nejat, İsmail Hakkı gibi daha
sonraki yıllarda sosyalist harekette önemli mevkiler ve roller üstlenecek
isimlerde bulunmaktaydı. Bu gençler bu ortamın doğal sonucu olarak hem
milliyetçilikle yakın tanışıklık
içindeydiler ve hem de Almanya’da yükselen sosyalist harekette de onlar üzerinde derin etkiler yaratıyordu.
Sözkonusu aydınlar bu karmaşık etkilenme sürecinin bir ürünü olarak Kurtuluş Dergisi’nin ilk sayısını Berlin’de
çıkarmışlar ve çok geçmeden Türkiye İşçi ve Çiftçi Partisi’nin kuruluşunu ilan
etmişlerdi(Sayılgan,1972:103). Sosyalizmle Almanya’da ve Spartaküst
ayaklanması günlerinde tanıştıkları için “Spartaküstler” adı verilen bu
aydın gurubunun, sırf bu nedenlerle Spartaküstlerden etkilendikleri ve bu
etkiyi Türkiye’ye taşıdıkları iddia edilse de, Harris’in haklı olarak ifade
ettiği gibi, gerçekte bu isimlendirme gelişigüzel yapılmış bir yakıştırmadan
başka bir şey değildi (1976:47).
Bir iki istisna dışında bu
aydınların Spartaküst hareketiyle, düşünsel ve eylemsel planda bir
benzerlikleri mevcut değildi. Onlar Spartaküst hareketinin ünlü liderleri Rosa
Lüksemburg ve Karl Liebnecht’in
milliyetçilik karşıtı sınıfsal radikalizmlerinden daha çok Almanya’da
tanıştıkları sosyalist hareketle, siyasi tedrisatlarında önemli bir yeri olan “Türk
Kulübü”nün milliyetçiliğinin sentezini temsil ediyorlardı.Nitekim
Almanya’da yayınlanan Kurtuluş Dergisi’nin ilk sayısında yer alan ve “Bütün Memleketlerin Proletaryasına”
başlığını taşıyan bildiride, sınıfsal bakışın ağırlığından ziyade; Türklerle
Proletaryayı, Antant Devletleriyle de burjuvaziyi bir tutan güçlü bir
milliyetçi hava hemen göze çarpıyordu. Parti kurucularını birleştiren en temel
unsur, Türkiye’yi Batı hakimiyetinden
kurtarmak ve uluslar arası alanda itibarlı bir konuma sahip olmasını sağlamak
gibi sosyalizm ile milliyetçilik arasındaki ince çizgiydi. Bu parti üyelerinden
Mehmet Vehbi Sarıdal, Nurullah Esat Sümer gibilerinin ise sosyalist olmaktan
çok,Türkiye’nin modernleşmesini başat sorunları kabul eden ilerici
milliyetçiler oldukları son derece kesindir. Bunlar sonraları Kemalist
hareketin en önde gelen kadroları arasında yer alacaklardı (Harris,1976:52).
Partinin çizgisine yön veren en önemli kolon ise
Türkiye sosyalizminin kaderini yıllar boyunca birinci dereceden etkileyecek
olan bir isim, Dr. Şefik Hüsnü Değmer’dir. Selanik doğumlu Yahudi asıllı bir
Türk olan Ş.Hüsnü Türkiye’de eğitimini tamamladıktan sonra Paris’e gitti ve Fen ve Tıp Fakülteleri’nde eğitimini
tamamladıktan sonra ruh ve sinir
hastalıkları uzmanı oldu. Gençlik yıllarında ateşli bir Jön Türk olan Ş,Hüsnü,
1907 yıllarında Ahmet Rıza ve Prens Sabahattin gibi Jön Türk’lerin Paris’te
düzenlediği -ve ağırlıkla Abdülhamid’i devirmenin yol ve
yöntemlerinin konuşulduğu- toplantıların müdavimleri arasındaydı. Bir
müddet sonra, siyasal yaşamın pratiği içinde Jön Türk hareketinin sınırlarını
ve yenilgisini gözlemledikten sonra, Paris’te Jean Jaures hareketinden etkilenerek
sempati duymaya başladığı sosyalist görüşlere daha fazla bağlandı. Bundan sonra
ölüm tarihi olan 1959 yılına kadar, yaşamını Türkiye sosyalizminin en önemli
simalarından biri -ve belki de en önemlisi- olarak, parti
faaliyetleri mesaisi içinde sürdürdü.
1959 yılında öldüğünde hala TKP’nin
Genel Sekreteri, yani birinci adamı durumundaydı.
Yurtdışından
döndüğünde, İstanbul’a dönüp siyasal faaliyetler içine giren Berlin
Gurubu ile, arkadaşı Abdülhak Şinasi (Hisar) aracılığıyla bağlantı kurdu. Bu
beraberliğin ürünü olarak Almanya’da kurulan Türkiye İşçi Çiftçi Fırkası,
yeniden ve bu kez İstanbul’da ve ismine “Sosyalist” sıfatı eklenerek
1919 yılında kuruldu (Sayılgan,1972:103-104).
Türkiye İşçi Çiftçi Sosyalist Fırkası’nın kurulur
kurulmaz gerçekleştirdiği ilk icraat, Dr. Şefik Hüsnü imzasıyla, partinin Kurtuluş Savaşını gönülden destek verdiğine ilişkin TBMM’ne bir telgraf
yollamak oldu (Şişmanov,1990:106) .
Yorumlar
Yorum Gönder